Havada iste rüşveti! Seçkincilikten kurtul!
Seçkinci olmayalım, halkçı olalım, garipten-gurebadan yana tavır koyalım.
Ezilmişler bizdendir.
Horlananlar candandır.
İnananlar aynı kumaştandır.
Çoğunluğa egemen olmaya çalışan azınlık ise seçkincidir, elitisttir, bizden değildir, sizdendir, derin devletçidir, orducudur, 28 Şubatçı ve laikçidir diyelim. Halka yakın durmaktan getirdiğimiz “cesaret, kuvvet, kurnazlık, uzlaşma” tortularımızı zihinlerde şekil bulmuş demokrasi, hürriyetler, insan hakları, milliyetçilik, Allah inancı ile harmanlayalım; “yerden 800 metre yükseklikte uçarken 800 bin dolar rüşvet isteyip” seçkincilikten kurtulalım.
Aynen böyle olmuş.
Vatandaş şirket kurmuş.
Uçak satın almış.
İran’a turist götürecek.
İran’dan turist getirecek.
Sivil havacılığa, “uçuş ruhsatı almak” için başvurmuş. Sivil Havacılık Genel Müdürü Ali Arıduru, “uçma izni” isteyen yeni uçak şirketi sahibi Ali Tarhan’ı Ankara-İstanbul uçağına bindirmiş, uçak 800 metre yükseğe havalanınca ve meyve suyu-çay-domatesli beyaz peynirli sandviç ikram servisi de yapıldıktan sonra, “800 bin dolar rüşvet vermezsen olmaz, işin kuralı bu...” diye kulağına doğru bağırmış.
Sayın yolcular!
Dikkat!
Kemerlerinizi bağlı tutunuz.
Kaptanınız konuşuyor!
Ver rüşveti!
Elitist olmaktan kurtul!
Havada al rüşveti.
Seçkincilikten sıyrıl.
Acaba uçak şirketi sahibi Ali Tarhan’ın, “Benden 800 bin dolar rüşvet istediler” dediği doğru mu?
Rüşvetin belgesi var mı?
Rüşvetin belgesi mi olur?
Ali Tarhan ‘var’ diyor.
800 metre yükseklikte bulutların arasında geçtiği için “business-class seçkin rüşvet isteme” sınıfına giren konuşmaları teybe çekmiş. Dizi film gibi, “devamı yarın yöntemiyle” açıklayacak.
Azgın seçkinci azınlığın değil fakat sessiz çoğunluğun temsilcisi olan bu iktidarın, yere göğe koymaya kıyamadığı genel müdürü hiç rüşvet ister mi?
Cesaret edebilir mi?
Halkçı iktidar, seçkinci hastalığına kapılıp rüşvet isteyen bu genel müdürü uçurur, yerinden eder, dava açar, adalete teslim eder, onu hapishanede çürütmez mi? Bursa’da dokuma fabrikası işletmiş, çorap iplikçiliğinde önde gelen isimler arasına girmişler. Türkiye’den iplik alıp İran’a satmış, İran’dan iplik alıp Türkiye’ye pazarlamışlar. 1979 yılında “Türkiye perakendeciliği yazar kasalaşmaya geçince” Olivetti’nin temsilciliğini alarak ülke çapında başbayi olmuş, iyi para kazanmışlar. Sonra da “İran’a turist götürüp, İran’dan turist getiren” bir şirket kurarak “uçak sahibi turizm şirketi olmaya karar vermiş” tek anneden 9’u oğlan 11 kardeşlik bir aile şirketinden rüşvet istenmesine, bu halktan yana, garipçi-gurebacı Başbakan ve ilgili bakan hiç göz yumar mı?
Yani olacak iş değil!
NECATİ DOĞRU-VATAN