İşte Ali Saydam’ın Atlasjet’in iletişim politikasını irdelediği yazısı…
Atlasjet iletişimi hâlâ kötü yönetiyor
Haber, gazetelerde Atlasjet’de ‘deprem’, ‘değişim’ diye verildi. Yönetim Kurulu Başkanı Murat Ersoy, başta genel müdür olmak üzere tüm üst yönetimle yollarını ayırma kararı almıştı. Genel Müdürlüğe Uçuş İşletme Müdürü Orhan Coşkun getirilmişti...
Haber, başka gazetelerde ise olay, ‘işine son verildi’, ‘gönderildi’ gibi daha agresif kavramlarla verildi... Sanki Isparta’da düşen uçağın bütün o sorumluluğu bu yönetimdeydi. Herhalde Ersoy bunu demiyordu; ancak algılanan oydu. Bunlar, Atlasjet’in iletişimi hâlâ gereği gibi yönetemediğine işaret eden adımlardır.
Ne var bunda? Ne olmuş yani, bir patron ya da Yönetim Kurulu Başkanı CEO’sunu ‘gönderemez’ mi? Tabii ki gönderebilir. Bunun yüzlerce örneği vardır. Ancak öyle bir gönderir ki, bu ne kuruma zarar verir ne de gidenlere. Tersine iletişimin sihirli değneği ile herkesin kazançlı çıktığı durumlar yaratılabilir...
Oysa burada yaratılan Atlasjet’te kanama olduğu duygusudur... Hatırlayalım... Isparta yakınlarında uçak düştü. O sabah Atlasjet Genel Müdürü Tuncay Doğaner ânında bir basın toplantısı düzenledi. Ve Osmanlı’nın tabiriyle kriz iletişimin ilk adımını eksiksiz bir şekilde ‘usulü veçhile amel etti’... Biz de tebrik ettik Genel Müdür’ü...
Peki, sonraki adımlarda ne oldu? Ne yazık ki, sonrasında uçak kazası kadar vahim iletişim kazaları oldu...
Bunun işaretini Doğaner konuşmasının sonunda vermişti: “Bundan sonraki açıklamaları Ulaştırma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, askeri yetkililer, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yapacak.” Biz de o günkü yazımızın başlığını şöyle atmıştık: Kriz iletişimi delege edilemez...
Ertesi gün bir daha uyarmışız: Atlasjet iletişimi kötü yönetiyor!..
Kazadan yaklaşık 18 saat sonra web sitelerine müdahale edebilmişler, aleyhlerine oluşmaya başlayan kamuoyunu doğru ‘okuyamamışlardı’...
Doğru okuyamadıkları bir de Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Genel Sekreteri Musa Alioğlu vardı. Genel sekreterin açıklaması şöyleydi: “Kazanın etkisi çabuk atlatılır. Her şey birkaç günde normale döner!”...
Alioğlu’nun sözleri kendisi o anlamı vermemiş olsa da, bir anda Atlasjet için iletişim açısından öldürücü bir stratejinin kilit cümlesi haline gelivermişti: “Geçer canım bunlar... Çabuk atlatılır. Unutulur gider”...
Sonra pilotla ilgili haberler uçuştu ortada... Yok tecrübesizdi. Yok uçuş ehliyeti yoktu. Atlasjet ise susmayı sürdürüyordu... Biz o günlerde: “Atlasjet bu kadarını hak etmiyor!” diye yazmışız...
Aynı günlerde Atlasjet’ten basına giden bir uyarı mesajı var: “Lütfen Atlasjet’in uçağı düştü, demeyin; düşen uçak World Focus’un!”
İnanılır gibi değil ama öyle... Tabii kimse aldırış etmedi bu uyarıya... İletişim, hedef odaklıdır. Bir aksiyon alıyorsanız hedefi vurmanız lazım. Siz, öyle demeyin böyle deyin diyorsanız ve herkes bildiğini okumaya devam ediyorsa, kendi süreç ve iletişim becerinizi sorgulamanız gerekir...
Biz o sırada demişiz ki; “Bütün çalışma arkadaşlarımla birlikte Atlasjet’e içinden geçmekte oldukları bu dönemde her türlü iletişim danışmanlığı hizmetini herhangi bir ücret talep etmeksizin sunmaya hazır olduğumuzu da ifade edelim.”
Bu davet üzerine Genel Müdür bizi aradı. “Hazırız!” dedik... Eleştirdiğimiz bir kuruluşla herhangi bir profesyonel ilişkiye girmemiz olası değildi zaten. Doğaner, patronunu da alıp geleceğini söyledi. Yer saat belirledik. Beklemeye başladık. Fakat ne gelen var ne giden... Sonradan öğrendik ki, patron ihtiyaç duymamış...
Olabilir... Herkes bizden akıl almak zorunda değil ki...
Ancak o zaman da iletişim kazası yaptıklarında eleştirirsek kızmaca yok... Oyunun kuralı böyle...