Günlük rutin yaşam olaylarının çok üstünde sıkıntı ve korku yaratan travmatik olaylar (kendine, yakınlarına veya başkalarına yönelik tehdit, şiddet, tecavüz, öldürme, yakma, yıkma, kaza, doğal afet, vs.) herkeste ‘akut stres’ denilen tepkiler yaratır. Ölümle yüz yüze gelme veya sıra dışı korkutucu, anormal yaşantılar karşısında stres tepkileri göstermek normaldir. Travmatik olay bittikten 20-30 gün sonrasında bile (bazen aylarca ve yıllarca) devam eden ruhsal sorunlar, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak adlandırılır. Akut stres yaşayanların yüzde 15’inde (1/7) TSSB çıkmaktadır. TSSB’de anksiyete (kaygı), psikosomatik bozukluklar ve ağır depresyon da görülebilir… İlk olarak Vietnam Savaşı sonrası 1970’li yıllarda tanımlanmıştır. Görülme sıklığı yüzde 10 kadardır.
2012 yılında, uçak kazalarındaki fiziksel hasarların incelenmesi amacıyla bir Boeing -727 uçağı Meksika çölüne düşürüldü. Yere çarpmaya saniyeler kala pilot ve teknik ekip paraşütle atladı. Uçağın içinde çok sayıda kamera ve ölçüm aletleri ile her bölgelerine sensörler yerleştirilmiş mankenler (dummy) vardı. Kaza sonrası uçağın yapısal komponentlerinin dayanıklılığı, çarpmanın en çok hangi bölmeleri etkilediği, mankenlerin maruz kaldıkları travmaların nitelikleri, vs. incelenerek önemli bilgiler elde edildi. Tabii ki, cansız kokpit ekiplerinde ve yolcularda ne gibi akut ve kronik ruhsal örselenmeler olduğunu ölçmek mümkün olamadı. Kültürümüzde ‘derin acıların dilsiz olduğu’ sözleri, psikolojik yaralanmaların bastırılmış türünü işaret eder. Ruhsal yaralanmanın uzun zaman dilimlerine yayılan biçimi olan TSSB’nin batı dillerindeki mottosu şudur: ‘Yaraların hepsi görülür değildir.’ (Not all wounds are visible… Invisible scars...)
Havacılık tarihinde binlerce trajik uçuş kazası olmuş, ölmedilerse, olayların mağdurlarında ve şahit olanlarda derin yaralar açmıştır. Uçak kaçırma, bombalı sabotaj ve intihar dalışları biçiminde yapılan (çoğu terörist, bazıları psikopatolojik) eylemler, medya aracılığıyla en ince ayrıntısına kadar ve dramatik görsellerle destekli biçimde anlatıldığı için, olayın içinde olmayan insanlarda bile travma yaratmaktadır. Artık bu tür olayların mağdurları sadece kazazedeler değildir; kazada yanacağı, bin parçaya bölüneceği ve saniyeler içinde yok olacağı endişeleri taşıyan milyarlarca insandır. Havayolu şirketleri ve devletler de terörist eylemleri önlemek adına paranoyalara girip güvenlik önlemlerini sıkılaştırdıkça naif insanların kaygıları daha da artmaktadır.
TSSB semptomları: Travmatik olayın her vesileyle sık sık anımsanması, korkutucu sahnelerin zihinde canlanması (flash-back), olay tekrar yaşanıyormuş gibi hissederek irkilme ve sıçramalar, olayla ilgili rüyalar, kâbuslar, uyku bozukluğu; sinirlilik, öfke patlamaları, odaklanma bozukluğu, olayı konuşmaktan kaçınma, zorlayıcı düşünceler, unutkanlık, toplumdan çekilme, yabancılaşma, ilgisizlik, duygusal küntleşme, iştahsızlık, halsizlik, depresyon, alkol, tütün ve ilaç tüketiminde artış, vs…
Bir kazanın oluşu esnasında pilot, mürettebat ve yolcuların akut stres tepkileri 4 çeşit olarak belirlenmiştir: Donakalanlar, çılgınlaşanlar, güvenlik edebiyatı yapanlar ve dengesini kaybetmeyenler. Bunlardan ilk üçü biçimindeki patolojik tutumlar profesyonel uçucularda nadiren görülür; yolcular ise dengesiz ve kontrolsüz davranmaya daha yatkındırlar.
Yolcular: Uluslararası uçuşlarda farklı dil, kültür, yaş ve kişilik kategorilerindeki yolcular otorite tanımayan ve her uçuş olayını abartmaya eğilimli insanlardır. Bazılarının ciddi psikiyatrik hastalıkları olabilir. Genellikle uçuş süresince gergin, kaygılı ve kontrolleri güçtür; basit bir türbülansta bile kolayca paniğe kapılabilirler. Kalkış sırasında motorları duran veya bomba ihbarı nedeniyle inişe geçen uçakların yolcuları çoğu zaman kabin ekiplerinin koyduğu kurallara (sırayla çıkış, yaşlı ve çocuklara öncelik, vs.) uymaz; panik içinde hep birlikte çıkış kapılarına ve slide’lara yüklenir, sıkışarak ve ezilerek ölenler bile olabilir...
Uçuş ekipleri: Genelde profesyonel kişiler olan pilotlar ve kabin memurları ise uçuş streslerine karşı görece dayanıklıdırlar ve “dengesini kaybetmeyenler” grubunda yer alırlar. Uçağın anormal durumlarında ve kritik kaza öncesinde son ana kadar paniğe kapılmadan, uçağı ve içindekileri kurtarmak için ellerinden geleni yaparlar. Kaza sırasında kumandaları bırakan, çılgınca davranan pilota pek rastlanmamıştır. Bu, kısmen uçak ve yolcuların selâmetiyle ilgili sorumluluğun kendilerinde olduğu hissiyle; kısmen de uçağın teknik emniyet sistemlerini bilmelerinin getirdiği güvenle ilgili olsa gerektir. Ama tabii ki bu bir kural değildir; 2005 yılında Tunus’un Cerba Adasından İtalya’nın Bari kentine giden Tunus Havayollarına ait uçağın kaptan pilotu, Sicilya üzerindeyken yakıtının azaldığını görerek paniğe kapıldı ve kumandaları bırakarak dua etmeye başladı. Uçağı denize indirdi; 23 kişi kurtulurken 16 kişi öldü. Ses kayıtlarına göre pilot panik içinde Allah’ı ve peygamberi yardıma çağırmaktaydı. Uçağı denize indirerek 23 kişiyi kurtadığı için kahraman ilân edildiyse de, 2009 Mart ayında biten mahkemesinde, uçağı yakındaki Palermo Havaalanına indirmediği için 10 yıl hapis cezası aldı.
Kaza sonrası dibrifing
Sivil uçak kazalarından sonra bazı havayolu şirketleri ilk 1-3 gün içinde, ‘Kaza Sonrası Dibrifing’ başlığı altında kazazede ve aileler için bilgilendirme ve deşarj amaçlı toplantılar yaparlar. Akut stres tepkilerinin yönetimi amacıyla aynı acıyı yaşayan insanları bir araya getirmek, empati, paylaşım ve tepkilerin normalizasyonu yönünden yararlı olur. Bir lider (psikolog, moderatör) yönetimindeki bu toplantılarda hedeflenen amaçlar, ilke ve usuller şöyledir:
1. Kaza geçiren veya kazada yakınlarını kaybeden kişilerin düşünce ve duygularını ifade etme fırsatı, destek ve güven vermek,
2. Sorular sorarak konuşturmak, içini dökme ve paylaşma yoluyla kayıpların acısını hafifletmeye çalışmak,
3. TSSB belirtilerini anlatıp, bunların doğal / normal olduğunu ve zaman içinde azalacağını öğretmek,
4. Tevekkül, telâfi, yüceltme ve rasyonalizasyon gibi olgun savunma mekanizmalarını harekete geçirmek,
5. Hırçın ve histerik tepkilerden uzaklaşmayı, makul başa çıkma stratejilerini öğretmek…
Diğer yöntemler
1. Kaza ana üs dışındaki başka şehir veya ülkelerde olduysa, oraya Aile Destek Timlerinin ivedi gönderilip hastanelerde veya bürokraside çıkan zorluklarla uğraşmaları (cenaze nakli, hastane masrafları, kaybolan pasaportların çıkarılması, hukuki sorunlar, vs.) ve sağ kalanlara kendi dillerinde psikolojik destek verilmesi gerekir,
2. Sonraki günlerde yapılan toplu cenaze törenleri, dini ritüeller, mum yakma, çiçek bırakma vb. gibi eylemler de dibrifing eşdeğeridir ve işlevseldir. Buraya havayolu şirketi temsilcilerinin de katılması, ölenlerin yakınlarına psikolojik yardımın sürdürülmesi, tazminat da dahil ekonomik destekler verilmesi, psikolojik tepkilerin azaltılmasında yararlı olur,
3. Kazayla doğrudan ilgisi olmayan ve seyirci durumundaki insanların bile travmatize olacakları hesaba katılarak, TSSB hem kişisel hem de kitlesel plânda ele alınmalıdır. Bu tek başına bir şirketin başarabileceği bir iş olmadığından, ulusal sivil havacılık kurumunun organizasyonunu, özel kuruluşlarla anlaşmalar yapılmasını ve eğitimli / deneyimli personelin bulundurulmasını gerektirir,
4. Stres yönetimi: Bu işi yapacak olan müdahale ekipleri, doktor, psikiyatrist, psikolog ve din adamı gibi üyelerden oluşmalıdır. Sorumlulukları sadece havacılık kazalarıyla sınırlı olmayıp, deprem, sel, yangın, büyük kazalar, savaşlar ve terörist eylemleri de kapsamalıdır,
5. Tedavi: Dibrifing ve diğer desteklerle yatışmayan olguların (depresyon, psikosomatik bozukluklar, yoğun anksiyete, panik, histeri, korku, takıntı, uyku ve iştah bozuklukları, patolojik yas, vs.) psikiyatrik tedaviye yönlendirilmesi gerekir. Psikoterapi, EMDR veya ilaç tedavisi uzman kontrolünde sürdürülmelidir. Ama mağdur kişiler için en önemli ilaç, kazasız, kavgasız, sakin bir ortam temin etmeye çalışmaktır…
Sonsöz
Bu yazıda havacılık kazaları bağlamında özetlenen akut ve TSSB problemi, trafik kazaları, depremler, maden faciaları, tecavüz, cinnet, toplu katliam, işkence ve şiddet gibi ağır travmatik olayların da sonucu ortaya çıkabilir. Son yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu sancılı süreçteki terörist eylemler, savaşlar, askeri ve sivil vahşet sahneleri, hem mağdurları hem de şahitleri derinden yaralamaktadır.
Artık bu olayların içinde fiziken yaralanan ve ölen binlerce insandan çok daha fazla sayıda, onların sevenleri, olayların şahitleri veya uzaktan izleyicisi durumunda olan milyonlarca naif insanlarımız vardır. Bunlar ruhen yaralanmakta, beklenti anksiyetesi içinde huzursuz günler yaşamaktadır... Bu anksiyete artık kitlesel boyutlara varmıştır. Bugün belki bunları idrak edemeyen ve yarın mutlaka algılayacak olan çocuklarımızda yıllar boyu sürecek psikolojik bozukluklar (TSSB) çıkması olasıdır; toplumsal depresyonu önleme sorumluluğu devlet adamlarında ve erişkin kuşaklardadır. Bizi yönetenlerden barış dolu, sakin, dingin ve huzurlu bir yaşam kurmalarını umuyor ve bekliyoruz.