70’li yıllarda ABD’de başlayan Düşük Maliyetli Havayolları (DMH) devrimi ve sonrasında yaşanan evrim, ülkemize 2003 sonu itibariyle ulaştı.
Ancak bu konseptin yolcu tarafından doğru algılanıp alışılması her yerde olduğu gibi biraz zaman alıyor.
Ülkemiz insanı, onlarca yıldır THY’nin domine ettiği sektörde uçmanın bir ayrıcalık olduğu anlayışına sahip. Öte yandan havacılıkta değişim ve yenilik o kadar hızlı oluyor ki, eski bayrak taşıyıcısı ancak modernleşen zamanın network taşıyıcısı THY bile Ankara merkezli bir DMH kurabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde yazılarını beğenerek takip ettiğim Reha Muhtar, Pegasus Havayolları ile yaptığı seyahati fiyat ve servis açısından THY ile karşılaştırarak ağır bir dille eleştirmişti.
Her görüşe ve bakış açısına saygımız sonsuz. Ancak büyümekte olan havacılık sektörümüzün lokomotifleri Pegasus, Onur, Atlas ve Sunexpress gibi DMH profilindeki havayollarını eleştirirken yerel değil de global bakmak gerekmiyor mu?
Aslında DMH’lerin iş planı network taşıyıcılarından tamamen farklıdır. Gerçi bugünlerde azalmakta olan talebe cevap vermek amacıyla network taşıyıcılarının da giderek DMH’lerin iş planına yaklaşmakta olduğunu görmekteyiz. DMH’ler adı üstünde, tüm maliyetlerini daha düşük planlamak ve uygulamak zorunda olan, rekabet edebilmek içinse network taşıyıcılarından daha yenilikçi olması gereken havayollarıdır. Ülkemizde her havayolunun uçak satın alma/kiralama, sigorta, bakım, personel, havalimanı gibi ana gider kalemleri yüzde 10-15 arasında değişen farklarla hemen hemen aynıdır. Hal böyle iken, DMH’ler rekabette ayakta kalmak adına başa baş maliyetlerini hattına göre yüzde 75-85 doluluğa göre belirler. Oysa THY gibi network taşıyıcılarında bu oran yüzde 65-75 arasında değişebilir. Bu şartlarda tabii ki DMH’ler için en değerli yolcu, biletini erken alandır. Bilet fiyatları aynı hatta 20 YTL ila 200 YTL arasında değişebilir. 150 koltuklu bir uçakta, 20 koltuğu minimum fiyatla pazara sunarak koltuk riskini minimize etmek, doluluğu öngörebilmek açısından önem taşır.
Hele Reha Muhtar’ın eleştirdiği Bodrum gibi yoğun bir hatta son dakikaya kalan yolcuya maksimum bilet fiyatı uygulanması gayet doğal.
Zira Bodrum uçuşlarında, hafta içi yüzde 60-70 dolulukla uçarken, hafta sonları artan talebe göre fiyatı yükselterek tüm haftadan kâr etmeye çalışırlar. Böyle bir hatta yolcuların alım gücünün yüksek olması da ücretleri belirlemekte rol oynar. Aslında THY’de buna benzer verimlilik üzerine dayalı bir sistem uyguluyor, ancak bilet fiyat aralıkları DMH’ler kadar geniş değil.
Artık uçmak, 20 yıl önceki gibi lüks ve ayrıcalıklı bir hizmetten çok neredeyse otobüs ya da otomobile binmek gibi bir ihtiyaç. Ülkemizde de, diğer gelişmiş ülkelerde olduğu gibi daha fazla uçtukça, DMH kültürüne sahip olacağız. Ancak bu evrim esnasında yurtdışındaki bazı farklılıkları tevekkül içinde kabul ettiğimiz gibi, ülkemiz havayollarına karşı da aynı anlayış ve tolerans ile davranmalıyız. Aksi halde THY haricinde ülkemiz bayrağını taşıyan başka havayolumuz kalmayabilir.
Muhtarın Yazısı için tıklayin:
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=23.07.2008&Newsid=190337&Categoryid=4&wid=136