YURTTAN SESSİZLİKLER
Bir soru:
Büyük medya, THY geriliminde sendikanın "haksız" olduğunu hemen nasıl anladı?
Cevap:
Deneyimle.
Çünkü, büyük medyada işçiler, sendikalar kafadan haksızdır.
Çünkü büyük medyanın "en cesur" yazarları, bırakın havayolları, denizyolları, demiryollarında... kendi kollarında, kendi sağları sollarında çalışırken atılan arkadaşları için dahi bir satır yazamazlar.
Çünkü bu sadece sansür, otosansür olduğu için değil, cesaret biraz da böyle içten pazarlıklı, yanaşma, yavşak, pazarlanabilir bir mal haline getirildiği içindir.
Çünkü bu, "objektiflik, ideolojisizlik" diye kafamıza kakılan hastalıklı duruş ve sunuş, aslında tamamen sübjektif, paçasından akan cıvıklıklara kadar ideolojik olduğu için böyledir.
Çünkü patrondan ürkülür, devletten ürkülür, iktidardan ürkülür, sendikadan ürkülür; Harb İş yazılamaz, askerden ürkülür. Reklamverenden, iş dünyasından, demokrat TÜSİAD'dan ürkülür.
Çünkü kendi gölgesinden, kendi basınından, medyasından, çalışanlarından ve hatta kendi vicdanından ürkülür.
"İki tarafın eşit görüşleri" ne dahi başvurulamaz; "vatandaşa zulüm, turizme darbe, ekonomiye sabotaj" denerek, çalışan gazeteciler çalışan işçilere, ortadirek binbir direğe, kullar kölelere, esirler ecirlere tokuşturulur.
Esnek çalışma sistemleri, insanları köleleştiren işyeri zincirleri, despot hiyerarşiler, manyaklaştıran aşırı mesailer sorgulanmaz; herkesin bir benzerinin ruhunu oyması istenir.
Çünkü medya sistemi; ne banka sektörünü, ne ordu düzenini, ne havayolu örgütlenmesini sorgulayabilecek haldedir. Medyada cesaret, kılıcı sağa solla sallarken, atını en alttakilerin üstüne basa basa sürmektir!
Doğrudur; Yargıtay "deli kocanın karısına attığı dayak" ta, "akli dengesizlik" yüzünden beraat kararı verebilir.
Hukukidir.
Bir başka koca ise, askerden de benzer nedenlerle uzaklaştırıldıktan sonra, bir süpermarkette süper izleyen gözlerin şaşkın ama meraklı bakışları arasında, daha önce de aynı yerde dövdüğü karısını kıskanç ve keskin bıçakla delik deşik edebilir.
Siz ki, linci, dayağı, töreyi, eti senin kemiği benimi, işyerinde, okulda, ailede, askerde baskıyı makul görürsünüz; önyargınız budur ve yargınız da budur.
Süpermarkette reyonu dönünce cesedi göreceksin, sakın şaşırma!
Yargı ve önyargı konusu olduğu için sessizlikle geçiştireceğiz.
13 yıl önce kaçırılarak öldürülen Mehmet Şerif Avşar' ın cinayet ve azmettirme sanıklarından eski Jitemci uzman çavuş Gültekin Sütçü, onca yıllık firarilikten, mahkemenin "olay tarihinde asker olduğu için"
deyip görevsizlik kararı vermesinden sonra şimdi askeri mahkemede yargılanıyor.
Olayın diğer sanıkları hapis yattı, cezaları dahi tamamlandı.
Sütçü, hem de yurda giriş çıkış yaparak nasıl yakalanmadı, nasıl saklandı, korundu?
Biliyor musunuz?
"THY'de ücret artışı devlete zarardır" ya mesela; devlet, bu devlet de kokan cinayet için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde 148 milyar eski lira tazminata mahkûm olmuştu.
Bir de kafamı karıştıran bir mesele.
Vallahi, bölgede, bu işi bilen, araçları, cihazları kullananlar beni uyardı.
Yalansa, günahı da benim boynuma olsun.
Sorun ve sorum şu:
"Terör örgütü" nün son zamanlarda çok sayıda askeri şehit düşürmesine sebep olan "uzaktan kumandalı patlamalar" ı engellemek için yeterince cihaz alındı mı?
"Telefon sinyalini kesen" ve özel araç üzerine monte edilen bu cihazlar çalışıyor mu?
Artık hangi şirketten alındıysa, kimin malıysa, bu cihazların 50 ila 55 derece sıcaklıkta, açık ve kızgın güneş altında çalışmama, bozulma, bozuk çıkma ihtimali var mı?
Böyle bir şey vaki mi?
"Bilgilenme hakkı" gereği, gereğinin yapılması, bu zor ve kolay sorunun cevap bulması, aslında cevabının doğru ve kesin şekilde "Cihaz var ve gayet iyi çalışıyor" olması dileğiyle.
Yurttan, pek popüler sayılmayan konulardaki sessizliklere dair sesler dinlediniz.