Uçak elden geçirilmiş. Gövde, kanat aksamı, iniş takımları ve motorlardaki bütün önemli parçalar yenilenmiş, ilave emniyet unsurları eklenmiş. Tecrübeli kaptan uçağı havalandırıyor. Kalkış tamamlandıktan, yol güzergâhındaki riskli bölge aşıldıktan sonra otomatik pilota bağlıyor ve yeni, genç, cevval uçuş ekibine devrediyor uçağı. Hava şeker gibi, etraf güllük gülistanlık, her şey yolunda gidiyor, uçuş ekibi de yolcular da hayatlarından çok memnun. Kokpit ekibi, uçağı önceki kaptanlardan çok daha iyi uçurduklarını, yolu kısalttıklarını düşünüyorlar hatta bu düşüncelerini yolcularla da paylaşıyor. Gerçekten de umulmadık biçimde olumlu hava koşullarının da etkisiyle yolculuk çok iyi geçiyor. Bu arada otomatik pilot devreden çıkıyor. Olsun, işler yine yolunda ve ekibin keyfi daha da yerine geliyor, “biz bu işi daha iyi yapıyoruz” inancı iyice güçlenmeye başlıyor. Ancak tam bu sırada hava bozuyor. Günlük güneşlik sakin ortam birden değişiyor, fırtınalar esmeye, uçak sallanmaya başlıyor. Ekip yolcuları “merak buyurmayın, bizim otomatik pilota falan ihtiyacımız yok” diye rahatlatıyor. Ve karşıda
“cümülo nümbus” adı verilen bulut kümeleri görülmeye başlıyor. Ki bu bulut kümeleri tecrübeli pilotların korkulu rüyası kuvvetli dolu ve yağmurların, çok kuvvetli elektrik ve hava akımlarının bulunduğu alanlar.
Nispeten daha az tehlikeli bulut kümelerinden birini geçtikten sonra “Hamdolsun cümülo nümbus’u teğet geçtik” diye anons yapıyor, kaptan pilot. Oysa asıl tehlike, asıl cümülo nümbus henüz geçilmemiş. Uçak hızla ona doğru ilerlerken durumu radardan izleyen kule, uçuş ekibini uyarıyor. Kokpitteki uçuş mühendisi feryat ediyor. Uçaktaki tecrübeli yolcular, emekli pilotlar “aman dikkat” diyerek kaptan pilotu uyarmaya çalışıyor ama ikinci pilot “Efendim yapacak bir şey yok. Ayrıca biz o bulut kümesinin içinden de geçebiliriz” diye kaptana gaz veriyor...
DÜĞMEYE BASILIYOR
Son günlerde ekonomi yönetiminin durumu Ankara kulislerinde bu hikaye ile özetleniyor. Benzetmeler abartılı olsa da mevcut durum pek iç açıcı değil. Ekonomi uçağının kaptan köşkünde oturan ekip ne yazık ki güven vermiyor.
Örneğin son günlerin tartışma konusu IMF ile anlaşma...
Muhtemelen hükümet ABD Merkez Bankası FED’in swap anlaşmalarını IMF’ye alternatif görüyordu. ABD Merkez Bankası’ndan alınacak 25-30 milyar dolarla Türkiye’nin IMF’ye ihtiyacı kalmayacağını düşünüyordu. Ancak Washington’da ABD Hazine Bakanlığı ile yapılan ön görüşmelerde öğrenildi ki FED’den TL karşılığı döviz deposu alabilmenin yolu da önce IMF ile stand-by yapmaktan geçiyor.
Başbakan Erdoğan’ın ve IMF Başkanı’nın Washington’da yaptıkları açıklamalara bakılırsa IMF ile yeni stand-by için düğmeye basılmış durumda.
Hükümetin istese de istemese de IMF’ye gideceği, alternatif bir seçeneğin olmadığı zaten biliniyordu. Ama ne yazık ki lüzumsuz tartışmalarla boşa zaman harcandı.
Çelişkili açıklamalarla iç ve dış piyasalarda gereksiz kafa karışıklıklarına, güvensizliklere yol açıldı.
Bilal ÇETİN-Vatan