BTS’den yapılan açıklama şöyle:
Havacılık söz konusu olunca “bilirkişi” namlı kalemşörler her fırsatta yollara dökülüyor ve bar bar bağırıyorlar; “Terminaller yetmez... Şimdi sıra havalimanı özelleştirmesinde… İç hat-dış hat ayırmadan, pistinden kulesine, arıtma tesisinden enerjisine kadar tümünü anahtar teslimi özelleştirmek gerek…” Satalım gitsin!
Bugüne kadar havacılık alanında yapılmış olan özelleştirmelere baktığımızda, söz konusu özelleştirme girişimlerinin birilerinin iştahını neden bu kadar kabarttığını anlamak çok kolaylaşır.
Geçmişte devletin olan havalimanları, son 15 yılda “devletin cebinden beş kuruş çıkmadan yapıldığı” iddiası ile “Yap-İşlet-Devret” modeli olarak adlandırılan modele geçilmesiyle yeni bir evreye geçmiştir. Yatırım yapmak yerine, birilerine rant sağlamak amacını taşıyan bu modelle hareket edilip, “devlet sadece denetleyecek, işi kolaylaşacak” denilerek bu süreç meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Ancak övünülen bu model ile HAVAŞ’tan THY’ye kadar kamu kaynakları özel sermayeye teslim edildiği bir gerçektir.
“Devlet kasaplık yapar mı?”, “Devlet manifatura üretir mi” gibi propagandalarla ülke kaynakları bir bir peşkeş çekilirken, en sonunda iş, “devlet hava sahasıyla uğraşır mı”, “Devlet vatandaşlarının ulaşım, uçuş güvenliği ile ilgilenir mi” denmesinden korkulan zamanlara gelinmiştir. Sektörel bazda ilk önce, özellikle büyük havaliman/meydanlarının terminal ve yolcu hizmetlerinin “devlet yapamıyor”, “kaliteli hizmet sunamıyor” bahaneleriyle satılır/kiralanırken, bu süreç diğer havaliman ve havameydanlarını içine alan bir hale çevrildi. Havaalanlarının geleceğini “satalım gitsin” diyen anlayışın tehdidi, yolcuların can güvenliği risk, DHMİ çalışanlarının durumu ise belirsizlik altındadır!
ŞİMDİ SIRADA NE VAR?
1988 yılından bu yana Ulaştırma Bakanlığı DLHİ Genel Müdürlüğü yatırım programlarında yer alan, "Stol Havaalanları İnşaatı" toplu projesi kapsamında, muhtelif illere, mahalli idarelerin de katkılarıyla stol tipte küçük havaalanları inşa etmeye başlanmıştı.
Stol havaalanları, genellikle 800-1.000 m. uzunluğunda bir pist ile asgari ihtiyaca yanıt verebilecek bir apron ve taksi yolundan oluşan, küçük uçaklarla ve gündüz görüş şartlarında iniş-kalkış yapılabilen, pist aydınlatması, kontrol kulesi ve önemli üst yapı tesisleri bulunmayan küçük havaalanlarıdır.
Bu havaalanlarının inşa edilmesinin temel amacı, “bölgesel havayolu taşımacılığını geliştirmek ve besleyici havayolu sisteminin alt yapısını oluşturmak” olarak gösteriliyordu. Ancak ekonomik yapılabilirlik açısından rasyonel olmayan yatırımlarla oluşturulan ve zaten çoğu ciddi bir trafik kapasite ve sayısına sahip olmayan bu havaalanları uzunca bir süre kendilerine fon yaratamadılar. Yapılan yatırımın rasyonel olmamasının ortaya çıkmasının ardından, durumu kurtarma yönünde davranan yönetim, son yıllarda bu havaalanlarının birçoğunda “stol havaalanları” tanımı dışına çıkarak; pist uzatılması, pist aydınlatması, terminal binası inşaatı gibi, önem ve önceliği olmayan, sorunu da çözmediği gibi güvenlik zafiyetleri yaratan yatırımlara yönelmiş ve bu durum da beraberinde ne yazık ki birçok üzücü kaza ve kırım öyküsü getirmiştir.
Tüm bu yaşananlar yetmiyormuş gibi, şimdi de “Stol havaalanı olarak kullanılması öngörülerek inşa edilen” ancak yapılan eklemelerle özelliği değiştirilen havaalanlarımızdan üçü Tokat, Sinop ve Samsun Havameydanları parça parça ya da tamamen kiralanmak adı altında özelleştirilmek isteniyor.
Tokat Havameydanı, pistinin kısa olması ve büyük uçakların uçuşlarına uygun dizayn edilmemiş olması ile her zaman tartışma konusu olmuş bir havameydanıdır. Tokat Havameydanında mevcutta, 45 DHMİ çalışanı, 11 temizlik ve teknik destek personeli olmak üzere toplam 56 personel vardır. Meydan ihtiyaçlarının karşılanması için çeşitli kalemlerde (sağlık, tamirat tadilat, akaryakıt vb.) yapılan yıllık harcamaların toplamı yaklaşık 500.000 TL, Havameydanının Tokat ekonomisine katkısı ise yıllık 1.508.000 TL’dir.
Tokat’ta bir yerel gazetenin haberine göre; Tokat Havameydanı’nın özelleştirileceği yönündeki söylentiler ve spekülasyonlar devam ederken, iki dönemdir Belediye Başkanı olan Doç. Dr. Adnan Çiçek’e “özelleştirmenin gündemlerinde olup olmadığı” sorulmasının üzerine, “bu konuda netleşmiş bir şeyin olmadığını, bunların hepsinin temenni ve dilek olduğunu” dile getirmiştir. Buradan anlaşılması gereken olsa olsa; temennilerinin Havameydanının satılması, dileklerinin de peşkeş çekmek ve bundan birilerinin en yüksek rantı elde etmesidir!!!
A. Çiçek açıklamasında, “Tokat ile ilgili iki önemli başlığın, Tokat-Karadeniz bağlantı yolu ile Havameydanı pistinin yönünün değiştirilip yeniden yapılması olduğunu” söylüyor ve ekliyor; “Ufak tefek işleri biz yaparız, Sayın Başbakanımızı çok fazla yormaya gerek yok...”
Ve kimse yorulmadan, kimseler duymadan Tokat Havameydanının, bir kısmı özelleştirilmek isteniyor. İhaleyi alan firmanın havameydanını açık tutup tutmayacağı bile meçhul! Çünkü Tokat Havameydanı, Samsun Havameydanını alana “bonus” olarak veriliyor.
Bu paket özelleştirmelerin gündeminde olan bir diğer Havameydanı da Sinop Havameydanı. Sinop Havameydanı uzun süre kapalı tutulmasının ardından 13 Haziran 2008 tarihinde tekrar kullanıma açılmıştı. Allandı, pullandı, terminaller yenilendi ve elbette bu yatırımlar devlet bütçesinden yapıldı Ancak amaç belliydi; yeter ki talip olacak kişiler, yatırım yapmak zorunda kalmasın, mağdur olmasın!.. Bu havaalanlarına bir de yıllık 500.000 yolcu kapasitesine sahip olan Samsun Havameydanı eklenince pazar payının nasıl büyüdüğü anlaşılabiliniyor… Bu özelleştirmeler sadece terminal binası için bile olsa kar etmek için daha fazla yolcuyu çekmeye çalışacak fakat bunun için pistin, kapasitenin ve trafiğin durumu dikkate alınmayacak ve “daha fazla” baskısı daha fazla uçuş ve güvenlik riski getirecektir.
HAVACILIK CİDDİ BİR İŞTİR ve İLK ÖNCE UÇUŞ GÜVENLİĞİ ile HİZMET KALİTESİ GELİR!
Havacılık söz konusu olunca ilk olarak uçuş güvenliği ve hizmet kalitesi düşünülmek zorundadır. Havalimanları sadece kar amaçlı kurumlar olarak düşünülemez. Buna en iyi örmeklerden birisi Erzincan Havameydanı olup, bu havaalanı yolcu sayısı çok az olmasına rağmen, Erzincan depreminde, önemini ve aslında havaalanlarının aynı zamanda stratejik kaynaklar olduğunu gözler önüne sermiştir.
Havacılık ve özelde havaalanları “nasıl olursa olsun herkes yapıyor biz de seçim bölgemize bir havaalanı yapalım” diye bakılamayacak kadar ciddi bir iş olduğu artık anlaşılmalıdır.
Ancak, aslen seçim yatırımı olarak yapılan onlarca havalimanından biri olan Zonguldak Havameydanının, daha bir tane uçak bile inmeden kapatılması, ardından tekrar açılması sektöre ne kadar ciddiyetle bakıldığının bir göstergesi olduğu gibi, kaynakların nasıl heba edildiğinin de dikkat çekici örneklerindendir.
Bu gerçekliklere rağmen, Devletin havalimanı işletmeciliğinden çekilmesi, “devlet beceremiyor” diye kestirilip atılamayacak kadar önemli bir mevzudur. Havalimanları, seçimlerde oy ya da birilerine kaynak sağlamak için değil, hizmet için vardır. “Satalım gitsin” denemeyecek olan havaalanları, hem bulunduğu il için bir değerdir, hem de halkın cebinden yani devletin bütçesinden oluşan kamusal nitelikli stratejik kaynaklardır.
Sonuçta, ulaştırma iş kolunun her dalında olduğu gibi, hava taşımacılığında da; can güvenliği temel alınmak, uçuş emniyeti ve hizmet esaslı yaklaşılmak zorundadır. Bu yüzden, tek amacı kar ve rant olan özel sektöre, havacılık sektörü asla teslim edilemez ve edilmemelidir. Aksi bir yaklaşım, intihardan başka bir anlama gelmeyecektir.
Bu şartlar dahilinde, kurumuna ve geleceğine sahip çıkan biz çalışanların, “halkın mallarını yağmalayanlara ve güvenliğini tehlikeye atan/atmak isteyenlere” ve onların temenni ve dileklerine tek sözümüz şudur;
“Havalimanlarımız yolculara hizmete her zaman açık ama Özelleştirme ve Talana daima kapalıdır!!!”