Bir de bu açı var
1.5 aylık bebekten o bebeğin geleceğini gülümsetecek bilimsel araştırmalar yapan bilim insanlarına, 57 kişiyi inişe beş kala ölüme düşüren kazanın hakiki sebebi belki "çok özel"dir.
Belki, akıllara geldiği gibi sabotaj veya yanılgı, talihsizlik.
Ama bir şey daha var.
O da, "piyasa, rekabet, kar baskısı, aşırı iş yükü, güvenlikten tasarruf" gibi çok sayıda unsurun da, ölümcül tehditler yüklenerek havada uçup durması.
Zaten "örgütlü hak mücadelesi" gibi bir kültürü olmayan hükümet başta, devletin sivil ile asker nice kademesi ile özel sektörün büyükleri ve küçükleri de;
Hatta kendi halinde, yalnız, güçsüz çok sayıda insan, "sendika" dan, fikrinden dahi hazzetmez.
İşin tuhafı, "hakikat" ile "hakkaniyet" peşinde olması gereken medyada da hiç hoşlanılmaz; kendileri de, düşük veya yüksek ücretli, ama "işçi" olan gazeteciler de uzak durur.
Elhak sendikal hareketin de çok yanlışı olmuştur.
Ağalık, sarılık, işbirlikçilik, körlük, kabadayılık, asalaklık, öngörüsüzlük, dengesizlik, mafyavari yahut loncavari ayrımcılıklar da "sendika" yı kirletmiştir.
Ve sendikaya (greve, toplu sözleşmeye) karşı şu "ideolojik yargı", infaz belgesi olarak akıllara yazılmıştır: "Sendika yüzünden uçak kalkmazsa turizm baltalanır, otobüsler ya da çöpler yollarda kalırsa vatandaş perişan olur."
Oysa, "toplumsal sorumluluğu yüksek" bir sendika, sadece ücret zammı peşine düşmez; çalışanların güvenliğini, üretim ve hizmetlerinin niteliğini, kamu yararı ve kamusal riskleri de gözetip denetleyebilir.
Sıkı bir gerilimden sonra THY ile yeni sözleşme imzalayan Havaİş de o konumda.
Toplu sözleşmeye giren "iş sağlığı, çalışma süresi, iş güvenliği, sendikanın bunları denetimi" gibi maddeler; sadece pilot, hostes, yer personeli, teknik ekipler için değil, bir uçakta yolculuğu, kaderi ve ölümü paylaşabilen 1.5 aylık bebek ile onca bilim insanı için de hayati...
Veya ölümcül!
O yüzden: Sendika belki de düşman değil; bazen, belki de hepimiz için önemli bir dosttur!
Ama, (tabii ki üzüntüyle) sandukaları yan yana dizen özel şirketler; sendikadan nefret eder.
"Otobüsten uçağa" fırlayan sermaye ile "deniz otobüsünden hepimizin kaderine" sıçrayan siyasilerin "aşırı esnek" dünyasında buna pek yer yok çünkü.
Hükümet ve Sivil Havacılık'ın; "Piyasa" arzusu, rekabet, ucuz bilet, karlılık vesaire için "uçuş güvenliği" mevzuatını esnetmesine;
"Sendikasız" şirketlerin, "bakımsız bakım" ların yanı sıra pilot ve hostesleri seferden sefere, yetersiz uyku ve dinlenme, aşırı çalışma saatiyle uçurmasına karşı, "Sendika", sadece üyeleri için değil, "tüm uçucu personel adına" tavır almıştı.
"Sendikalı" THY, sözleşme öncesi sendikayı dava etse de, sendika denetimi altında "gerekli koşullar" a uymak zorunda kalırken;
Sendikasız ama "cool" Atlasjet'in başındaki Tuncay Doğaner, devletin, THY'nin de bulunduğu güvenlik zirvesinde, "sendikaların bu tür toplantılara çağrılıp katılmasını hayretle karşıladığını" söylemiş, Hava-İş Genel Sekreteri Yağcı' nın deyişiyle "Sendika alerjisi" yüzünden güvenlik toplantılarını "boykot tehdidinde bulunmuştu".
"Yozlaştırılan, çürütülen uçuş güvenliği" diye bastıran sendikayı dava da ederek.
O sırada onca pilot ile kabin amiri, kabin memuru; "Birikmiş yorgunluk ile yığılmış uyku açıkları" nı yüklenmişti;
AB'de 13, burada 14 saat olan azami uçuş gününü 17 saate çeken, iki işgünü arasındaki dilimi 12 saat altına indirebilen, hatta canlı sezonda 120 saatlik aylık blok uçurma histerisine giren şirketlerin "piyasa uçuşları" nda bitkin kuşlar gibi kanat çırpmaktaydılar.
Çünkü, "şirket" onları ne kadar sık havalandırırsa "şirkete maliyetleri" o kadar inişe geçiyordu.
UMUR TALU-Sabah