İkinci dünya savaşının en civcivli günlerinde Amerika’nın B-24 tipi bombardıman uçakları, Türkiye üzerinde uçtular ve bazıları indi. Kısaca bunların öyküsünü aşağıdaki satırlarda bulacaksınız.
1-B-24 Uçağının Özellikleri: Amerikan Hava Kuvvetleri (USAF), envanterindeki B-17 uçaklarının sürat, menzil, tavan ve bomba kapasitesinin yetersizliği üzerine, yeni ağır bombardıman uçak modeli arayışına girdi. Bu konuda birkaç uçak şirketi araştırmalarını daha öncesinden sürdürüyordu: Amerika’nın Consolidated Aircraft şirketince B-24 tipinin rüzgâr tüneli testleri, prototipler ve test uçuşları 1939 yılında tamamlanmıştı. Şirket, USAF için üretim onayını aynı yıl Senatodan almıştı. Seri üretime geçen şirket, USAF’a 1941 yılından itibaren uçakları teslim ederek, hava kuvvetlerinde servise girmişti.
B-24 uçakları 1940-1945 yılları arasında Amerika’da beş ayrı fabrikada toplam 19 bin 256 adet üretildi. 1944 yılında bu fabrikalarda -en fazla- ayda 650 adet B-24 üretim kapasitesine ulaşılmıştı. 1941 yılından sonra görev özelliklerine göre farklı modeller geliştirilmişti. Günümüzün kur değeriyle her bir uçak 4.79 milyon Amerikan doları civarında fiyatlandırılmıştı. Başlangıçtaki modellerde bir uçağı maksimum 10, daha sonraki serilerde 11 kişilik ekip uçurabiliyordu. Uçağın tavanı 24 bin feet (7 bin 315 m) olup, yaklaşık 7 bin 200 kg bombayı gövdesinde, iki ayrı yuvada taşıyabiliyordu. Toplam menzili 2.850NM (5 bin 278 km) idi. (Maksimum ağırlık ve sıcaklığa bağlı olarak menzil, yaklaşık yüzde 15 azalıyordu.) Uçağın kendisini koruması için 14 adet makinalı top tareti vardı. Uçağın dizaynında en önemli değişikliklerden birisi de ilk kez bombardıman uçağında, burundan iniş takımlı düzenin uygulanmasıydı.
1940 başlarında Fransa ve İngiltere bu uçaklardan sipariş vermişti. Ancak savaşın ilerlemesiyle bu siparişler hibe (askeri yardım) olarak uygulandı. Almanlar Fransa’ya saldırınca 120 adet B-24 uçağı Fransız Hava Kuvvetlerine, 164 adedi de İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerine (RAF) verilmişti. Fransa işgale uğrayınca Fransa’ya hibe edilen B-24 uçakları da İngiltere’ye aktarılmıştı. Uçaklar İngiltere’de “Liberator”, Amerika’da “Consolidated” adıyla anılıyordu. Amerikalılar daha çok stratejik bombardıman (halı bombardımanı), deniz devriye ve anti-denizaltı vb. görevlerde kullanırken, İngilizler Avrupa’da ve Uzak Asya’da taktik amaçlı uçuşlarda kullanmışlardı. İkinci dünya savaşından sonra daha gelişmiş modeller Kore savaşında da kullanıldı. En son 1961 yılında Hindistan Hava Kuvvetlerinde B-24’ler uçuş ömrünü tamamladı.
2-Ploeşti Rafinerisi Saldırıları: II. Dünya savaşı devam ederken Romanya’nın Ploeşti kentindeki Astro Romano petrol rafinerisi, Hitler’in ordularının akaryakıt ihtiyacının 1/3’ünü karşılamaktaydı. Savaş ilerledikçe Hitler’in yakıta ihtiyacı daha da artmaktaydı.
Amerika’nın Pearl Harbour’un intikamı için Florida’da toplanan 23 adet B-24 uçağı Afrika’ya intikal etmiş, oradan da Pasifik’te saldırılar için hazırlıklara başlanmıştı. Bu sırada Almanların yakıt ihtiyacı stratejik hedefler arasında en öne çıkınca Amerikalılar hedefi Avrupa’ya yöneltmişlerdi. Değişik filolardan oluşan B-24 saldırı grubu, Mısır’da RAF’ın kullandığı hava üssüne konuşlanmışlardı. Halpro kod adı verilen operasyon hazırlıkları için çölde, rafinerinin maketleri kuruldu. Kuzeybatı Afrika ve Akdeniz’de eğitim uçuşları yapıldı. Plana göre uçakların saldırı rotası Akdeniz, Ege denizini takiben Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden geçerek hedeflerine varacaklardı. Saldırıdan sonra yakıt ikmali için uçakların Rusya’ya inmesi planlanmıştı. Ancak Rusya buna izin vermeyince, tarafsız olan Türkiye’nin hava sahası “izinsiz” kat edilerek Irak, Suriye veya Kıbrıs’taki İngiliz üslerinden birine inilecekti. Uçaklara ekstra yakıt depoları monte edilmesine rağmen planlanan rota için yakıtın yetersizliği kesindi. Bunun üzerine gizli olarak Akdeniz geçildikten sonra Türkiye’yi habersiz-izinsiz doğrudan kat ederek hedefe varılacak yeni bir rota planlandı. Bu saldırıda hangi rotanın uçulduğuna dair kesin bilgi (sır), henüz açıklanmamıştır.
12 Haziran 1942 yılında Mısır’da konuşlanan B-24D grubundan 13 uçak havalandı. Bir uçak arıza nedeniyle geriye dönünce diğerleri gece uçuşuyla hedefe yöneldiler. Ancak hava koşulları nedeniyle uçaklar birbirini kaybederek dağıldılar. 12 uçak, ayrı ayrı Karadeniz’de Tuna deltasına ulaşarak dağınık olarak rafineriye saldırdılar. Yine bir uçak arıza nedeniyle bombalarını Köstence limanına gelişigüzel atarak geri dönüş rotasına yöneldi. Hedef bölgesi bulutla kaplı olduğu için yüksek irtifadan saldıran B-24D uçakları, hedefi görmeden bombalarını attıktan sonra geri dönüş rotasına döndüler. Beş uçak ancak planlandığı gibi Irak’a ulaşabildi. Üç tanesi yakıt yetersizliğiyle Suriye’ye ulaşabildi. Motoruna isabet alan bir uçak Adapazarı yakınlarına zorunlu iniş yaptı. Town Hall (O zamanlarda uçaklara, seri numaraları dışında, ekibin belirlediği isimler verilirdi.) isimli uçakta üç yaralı ekibin yanı sıra yakıtsızlık, hem de çeşitli arızalar baş gösterince, gereksiz tüm eşyaları uçaktan atılarak (Uçağın makineli tüfekleri de dâhil!) hafifletme gayretlerine rağmen ancak Adapazarı’na ulaşabilmişti. Diğer üç B-24D uçağı, hedef bölgesindeki uçaksavar ateşiyle hasarlandıkları için uçuşu sürdürmeyip Ankara’ya indiler. Ankara’ya inen uçaklar: Little Eva, Brooklyn Rambler, Blue Goose idi. O tarihte Türkiye resmen II. Dünya savaşına girmediğinden uçaklara el konulurken, uçuş ekipleri de enterne edildi.
İlk saldırının başarısız olması nedeniyle Amerikalılar “Tidal Wave” koduyla aynı yere ikinci bir operasyon planladılar. Bu kez uçuş Libya’dan başlatılmış, uçaklarda bir takım değişiklikler yapılarak menzil daha da arttırılmıştı. Ancak Bingazi-Ploeşti-Bingazi rotası yaklaşık 2.400Nm (4 bin 445 km olup sıcaklık ve yük faktörleriyle dönüş rotası da dâhil uçağın menzilinin dışındaydı. 1 Ağustos 1945 günü dalgalar halinde 178 adet B-24D uçağı, 1773 havacı ekiple (Bazı kaynaklarda ekip sayısı 1751 olarak belirtilmektedir.) saldırdılar. Alman istihbaratı saldırı öncesi durumdan haberdar olup, gerekli önlemler alınmıştı. Gerçi rotada Adriyatik denizindeki kötü hava koşulları, bundan kaynaklanan seyrüsefer hataları, pilotların birbirleriyle aşırı derecede telsiz konuşmaları, Almanlara yeterince erken uyarı ve hazırlık zamanı sağlamıştı. Örneğin Almanlar hedef bölgesini kalınlığı 75 m’yi bulan kalın sis perdesiyle örtmüş, baraj balonları, yerden yoğun uçaksavar ateşi desteği vardı. (Rafineri içinde ve civarında 235 adet uçaksavar makinalı topu mevcuttu.) Avcı uçaklarının (Yaklaşık 20nm uzaklıktaki bir meydanda konuşlanmış 200 kadar Alman avcı uçağı bölgeyi koruyordu.) ciddi tacizleri sonucunda saldırı çok az hasarla atlatılmıştı. B-24’lerden 58 tanesi düşürülmüş (Bazı kaynaklarda kayıp uçak sayısı 53 olarak belirtilmektedir.), ekiplerden de 446 kişi kaybedilmişti. Oysa Almanlar birkaç haftalık tamirden sonra rafineriyi normal kapasiteyle üretime sokmuşlardı.
Bombardımandan sonra dönüş/kaçış rotası öncekinde olduğu gibi Türkiye’den geçmekteydi. B-24D uçaklarından yedi tanesi çeşitli nedenlerden ötürü Türk toprakları üzerine zorunlu iniş yaptı. Bir tanesi de Manavgat açıklarında denize düştü: Denize düşen Hadley’s Harem isimli uçak 1995 yılında denizden çıkarıldı. Hava Kuvvetleri’nin Eskişehir ve Kayseri İkmal bakım merkezlerinde tamirat-bakım gördükten sonra, 1997 yılından itibaren İstanbul’daki Rahmi Koç Müzesinde sergilenmeye başladı. (Bu uçakla ilgili ayrıntılı bilgiyi öncelerden yayımlanmış Hadley’s Harem’in Öyküsü isimli yazımda bulabilirsiniz.)
Devam edecek…