2019 Aralık ayında Çin’de baş gösteren ‘Yeni Coronavirus’ salgını orada olup bitecek sanılırken Dünyayı sardı. Bu felâket günlerinde sadece enfeksiyonla mücadele etmek ve ekonomi yönetimiyle uğraşmak yeterli değildir. Konunun toplumsal ruh sağlığıyla ilgili yönleri olduğunu, resmi doğru okumak için insan davranışlarının şifrelerini bilmek gerektiğini düşünüyoruz. Korona’lı günlerde insanların duygu, düşünce ve davranışları birkaç kategoride değerlendirilebilir; işte ‘Memleketimizden ve Dünyadan insan manzaraları’:
1. Olağan Kaygılar
Görünmez ve davranışları tahmin edilemez bir şeyin, bir gün nefesimizi keseceği, acılar içinde kıvrandıracağı ve varlığımızı yok edeceği korkusuna kapılmak anormal değildir. Üstelik bunun doğal bir felâket değil de, gizli güçlerin çıkar oyunlarıyla kasten çıkarılmış ve istendiğinde tekrarlanabilir olacağına dair komplo teorileri korkularımızı arttırmaktadır. Bunlar paranoyakça söylemler olsa da olmasa da biyolojik savaşların, kitlesel ölümlere yol açmada nükleer silahlardan çok daha tehlikeli olduğunu herkes fark etti. Neler olduğuna ve nasıl kurtulacağımıza dair belirsizlikler de kaygılarımızı körükledi. Sonraki zamanlarda yaşadığımız bu stres bazılarımızda anksiyete, travma sonrası stres ve depresyona dönüşebilecektir. Ama bununla başa çıkanlar da ruhsal olarak büyüyecektir.
2. Yüksek kaygılılar
Böylesi durumlarda endişe ve korkuya kapılmaya meyilli insanların panik, anksiyete, takıntı, fobi (koronafobi) göstermeleri olasıdır. Nitekim evlerine gereğinden fazla gıda, maske, antiseptik ve tuvalet kâğıdı (!) stoklayanlar; hastalık belirtileri olmadığı halde tekrar tekrar test yaptırmak veya koruyucu ilaç kullanmak isteyenler oldu. Hijyen takıntılarıyla kendilerine ve yakınlarına eziyet edenler, önemsiz belirtileri bile bulaş ve hastalık semptomu sanıp paniğe girenler görüldü... Devletin krizle baş etmede aldığı ciddi önlemler ve aile yakınlarının güven verici tutumları bu kişileri panikçi davranmaktan uzaklaştırabilir.
3. Negatif davrananlar
Benciller, tüccar kafalılar: İhtiyaç maddelerini (gıda, maske, eldiven, dezenfektan, ilaç, test kiti, vs) istifleyen bencil insanlar görüldü. Bu maddeleri fahiş fiyatlara satarak fırsatçılık yapanlar, sahtelerini pazarlayanlar oldu. Uluslararası finans çevreleri ve tröstler hastalığın borsaya etkisi, ilaç ve aşıdan ne kadar kazanılacağı gibi hesaplar yaptı; insanlığın acılarını düşünmedi.
Bilinçsizler, Cahiller: Bulaş riskinin fazlalığı yüzünden yasaklanmış olan yerlere, özellikle camilere girme ısrarı gösterenler, kapıları tekmeleyenler oldu. Virüsün kutsal mekânlara giremeyeceğini iddia etmekteydiler. Umre karşılaması, asker uğurlaması, evde parti gibi yasaklanmış kalabalık etkinlikleri sürdürmeye, karantina uygulamalarına direnç göstermeye ve kaçmaya çalışanlar, yaşlı insanlara kaba davrananlar, virüsleri öldürsün diye metil alkol içenler de görüldü… Salgının 1 Nisan gününe kadar 277 can aldığının duyurulduğu sırada Antalya’da bazı gençler sokakta dansöz oynatıp otomobilleriyle drift atarak eğlenmekteydi.
Okumuş cahiller de ortaya çıktı. Prof.Dr. Tayfun Uzbay’ın ‘Cehalet Bilimcileri’ dediği gruptan hekimlerin soğan sarımsak, kelle paça, zencefil, karanfil, lavanta ve ozon terapi önerileriyle hedef şaşırtıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı koronavirüsün dini değil tıbbi bir konu olduğunu bildirmesine karşın, bunun Müslümanlara zulmeden Çin’e ceza ya da kıyametin başlangıcı olduğu gibi iddialar ileri sürüldü.
c. Kötücül tipler; “Ben Yandım, Sen de Yan Sendromu”: Hastalığını kasten başkalarına bulaştırma niyeti içindeki sosyopat insanlar görüldü. Bazı hasta kişiler asansör düğmelerine ve metro tren tutamaklarına tükürdü, maske takmayıp etrafa hastalık saçtı. ABD’de bir marketin kadın müşterisi gıda reyonuna doğru kasten öksürdü; bir adam da deodorant şişelerini yalarken yakalandı. Her ikisi için de ‘biyolojik terör’ suçlamasıyla yasal işlem başlatılmış olsa da naif insanlar, bazılarının nasıl böyle kötücül olabildiklerine şaşırdı.
ABD’de Utah Jazz basket takımı oyuncusu Rudy Gobert, basın toplantısında hastalık taşıyıp taşımadığı sorusuna sinirlenip mikrofonlara ve masaya ellerini sürerek tepki verdi. Japonya’da Covid+ olduğunu bilen (ve bunu başkalarına yayacağını babasına söyleyen) bir adam gittiği birkaç meyhane ve barda alkol aldı, kadın garsonlara sarıldı. 2 hafta sonra kendisi öldüğünde, hastalığı kasten bulaştırdığı kişiler yaşam savaşı vermekteydi...
4. Lâkayt ve Rahat kişiler
Düğün-dernek, çarşı-pazar, piknik, maç, okul, ibadethane, lokanta, kafeterya ve toplu taşım araçları gibi kalabalık ortamlarda iç içe, yan yana bulunan insanlar bu hastalığın yayılmasına bilerek veya bilmeyerek katkıda bulunur. Burada devletin yasak koymasından daha önemlisi, yakın temasın bulaşma riskini çok arttırdığını bildikleri halde bazı insanların umursamazlık içinde olmalarıdır. Tehlike karşısında lâkayt, duyarsız veya rahat davrananların motivasyonlarını düz mantıkla anlamak mümkün değildir.
Bunun devletler düzeyindeki örneklerinden birisi, ABD’de salgın tehlikesinin önemsenmemesi ve tedbir almakta çok gecikilmiş olmasıydı. İtalya ve İspanya’da yöneticilerin salgını hafife almalarının tipik örneği, 19 Şubat günü Milano’da oynanan Şampiyonlar Ligi maçında görüldü. Atalanta-Valencia maçına giden 40 bin İspanyol taraftar dönüşlerinde (Çin kaynaklı) hastalığı ülkelerine taşıdı. Bu sırada maçı 4-1 kazanan Atalanta taraftarları da İtalya’da hastalığı yaymakla meşguldü. Ne havaalanlarında kontrol yapılmış, ne de stadyumda bir önlem alınmıştı. 1 Nisan günü bu hastalıktan ölen insan sayıları İtalya’da 12 bini, İspanya’da 9 bini geçti.
Güney Kore’de de tarikat üyesi bir kadın, hastalık belirtileri olmasına karşın inancı gereği test ve tedavi kabul etmemiş, gittiği çarşı, lokanta ve dini ayinde binlerce kişiye hastalığı bulaştırmıştı. İran’da cuma namazının iptali için yapılan çağrıya mollalar “Dua her şeyin çözümüdür” diyerek karşı çıktı ve herkesi namaza davet etti. İsrail’de bazı din adamları ibadethanede ayin yasağına uymadı. Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko ise virüsün yayılmaması için bir önlem düşünmediklerini; sinemalarda, futbol maçlarında ve çarşılarda hiçbir kısıtlamaya gidilmeyeceğini, votkanın da virüse iyi geleceğini söyledi. Almanya’dan bir bilim adamının (!) bu virüsün ACE-2 reseptörleri fazla olan sarı ırkı tuttuğu, beyaz ırkta görülme olasılığının düşük olduğunu iddia ettiği makale yalancı bir ‘rahatlık’ yarattı. Bu boş iddiaları ülkemizde bilimsel bilgi diye satanlar oldu...
Bu tür davranışları sergileyen insanların bir kısmı kendilerine bir şey olmayacağına içten içe inanırlar (invulnerability). Sanki hastalık, kaza ve felâketlere karşı sihirli bir koruma altındaymış gibi ‘pozitif illüzyon’ içindedirler. ‘Şu memleketin insanı, bu dinin mensubu’ veya ‘filânca tarz beslendikleri’ gerekçeleriyle bunlardan etkilenmeyeceklerini “Bana/Bize Bir şey Olmaz” klişesiyle dile getirirler. Ünlü yazar W. Saroyan’ın ölmek üzereyken söylemiş olduğu, ‘Herkes ölecek, ama ben hep Tanrının benim için bir istisna yapabileceğine inanmıştım’ sözleri, bu yanılsamadan filozofların bile kurtulamadığının göstergesidir.
Bazıları durumu Allaha havale edip, acı ve ızdırap söz konusu olsa bile bunda bir hikmet arayan kaderci tutum sergiler. Onlara göre yaşam daha önceden belirlenmiş bir senaryoya göre sürmekte, insan davranışları dışarıdan kontrol edilmektedir. Olayların akışına müdahale etmeme, olacakların sorumluluğunu başkalarına veya Tanrıya bırakma tutumu tehlikeli bir pasifizmdir. Hâlbuki elden gelen her şey yapıldıktan sonra paniğe kapılmadan sabırla bekleyebilmek anlamındaki tevekkül ise olgun bir tavırdır…
Titanik kaptanı, çağının en modern gemisi için “Tanrı bile batıramaz!” demişti. Bu aşırı özgüvene bağlı ihmaller sonucu gemi 15 Nisan 1912 gecesi daha ilk seferinde batmış; 1.512 insan donarak ve boğularak ölmüştü. Her şeyin kontrol altında ve sorunların çözümünün kolay olduğunu düşünen aşırı özgüvenli / rahat insanların psikolojisi (complacency), gelişen tehlikenin ciddiyetini kavrayamama sonucuna varabilir. İnsanları gerçekçi/sağlıklı düşünme ve karar verme sürecinden uzaklaştıran diğer yanılgılardan bazıları şunlardır:
Şüphe duyulması gereken durumların inkârı (kedidir kedi!),
Gerçekliğin bazı niyetlerle çarpıtılması (mistifikasyon),
Aşırı iyimser (nikbin) kişilerin, kötüleri değil sadece iyileri görmesi (Pollyanna’cılık),
Bir fikre kilitlenerek onu destekleyen kanıtlar arama; gelen mesajları yanlış yorumlayarak kafada oluşturulan bir senaryoya (false hypothesis) uyarlama,
Bilimsel kanıtı ve akla uygunluğu olmayan safsatalara ve batıl inançlara dayalı hatalı akıl yürütme (fallacy)…
5. Dengeli davrananlar
Tehlikenin yaklaştığı ve yaşamsal tehdit yarattığı bir durumu görebilmek ve bundan korku duymak normaldir. ‘Akıllı korku’ gerçek tehditler karşısında kendini korumayı ve mantıklı çözümler üretmeyi sağlar. Bu salgın sürecinde uzmanların bilimsel önerileri doğrultusunda makul önlemler alan, kendilerinde ve yakınlarında bir semptom gözlediklerinde çare arayan kişiler bu gruptandır. Yetkililerin iyi insanlardan beklentileri; sosyal mesafeyi korumak, tokalaşıp öpüşmemek, el yıkamak, maske ve eldiven kullanmak, karantina ve eve kapanma kurallarına uymaktır. Bu kaygılı ve kısıtlanmalı günlerde olabildiğince spor, müzik, eğlenceli oyunlar, ibadet ve dua, okuma yazma ve hobileri günlük yaşamın rutinleri haline getirmekten başka yol yoktur. Pozitif düşünmeye çalışmak, mizah ve tevekkül gibi olgun savunma mekanizmalarını gerektikçe kullanmak gerekir. Yüz yüze görüşme olanağı olmayan akraba ve dostlarla görüntülü telefonlaşmalarla karşılıklı moral desteği sağlanabilir. Evdeki âkil kişilerin çocuklara ve yaşlılara kaygıyı bulaştırmamak, stresi yönetmek sorumluluğu vardır. Hasta, kimsesiz veya ekonomik zorluk yaşayan insanlarla empati kurmak, sağlık ve güvenlik görevlilerine maddi manevi destek olmak huzur verir…
Sağlıkçılara saygı
Sağlıkçıların, insanların güvenliği için cephede canı pahasına savaşan askerlerden farkı yoktur. Bazı Avrupa ülkelerinde emekli sağlıkçılar göreve çağırıldı; bu, ordudan ayrılmış askerlerin seferberlik çağrılarına benziyordu. Salgınla savaşan doktor, hemşire ve diğerlerinin erdem hikâyelerine Çin’den, İtalya’dan ve İspanya’dan gelen haberlerde şahit olduk. Hastalarına yardım etme sürecinde günlerce evlerine gitmeyen, çocuklarını görmeyen, az uyuyan ve bulaşma olasılığını bile bile çabalayan sağlık personelinden bazıları sonunda hastalandı. Fedakârlık timsali bu kişiler arasında yaşamlarını yitirenler oldu. Çin’in Wuhan kentinde başlayan salgın söndürüldüğünde, biri hastanenin başhekimi olmak üzere en az 6 hekim ölmüş; kalanlar hastaneden ayrılırken askerler onları ‘Asıl kahramanlar sizlersiniz’ diyerek esas duruşta selâmlamıştı. İspanya’da sağlıkçıların %14’ünün virüs aldığı, Fransa’da 5, İtalya’da 51 doktorun yaşamını yitirdiği haberleri geldi.
Türkiye’de de fedakâr doktor, hemşire ve hastabakıcılar var. Vefalı insanlarımız bu sağlık neferlerini takdir etti, alkışladı (kuraldışı istekleri olan bazı psikopatlar da dövmeye kalktı!). Sağlık Bakanı, 1 Nisan gününe kadar 601 sağlık çalışanında Covid-19 + tespit edildiğini bildirdi. Aynı gün ülkemizde görülen ilk hastaları tedavi eden hocaların hocası Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu’nun bilim şehidi olduğu haberi geldi. Halen on binlerce sağlıkçı aynı misyon doğrultusunda özveriyle hizmete devam ediyor. Hepsine güç, sabır ve sağlık diliyoruz. Onların motivasyonlarını canlı tutmak, insanlarımızın olumlu tavırlarına ve devletin desteğine bağlıdır. Bunun mutlaka atlatılacağına inancımızı ve iyimserliğimizi korumalıyız.
Bu yazının başlığına ilham olan Gabriel G. Marquez’in ‘Kolera Günlerinde Aşk’ romanında insanların, ölümcül kolera salgını günlerinde bile yaşama sarılmaya devam ettiği anlatılır. İrlanda kökenli Amerikalı kadın şair de duygulu şiiriyle bizleri iyimserliğe davet ediyor; bunu atlatınca zihnen de iyileşeceğimizi ve aydınlanacağımızı söylüyor:
“Ve insanlar evde kaldılar / kitap okudular ve dinlediler.
Dinlendiler, egzersiz yaptılar / Sanat yaptılar, oyun oynadılar
ve yeni varoluş yollarını öğrendiler / durdular / daha derinden dinlediler
biri meditasyon yaptı / biri dua etti / biri dans etti / diğeri kendi gölgesini keşfetti
insanların düşünceleri değişti / iyileştiler.
Cahilce, tehlikeli, anlamsız ve vicdansızca yaşayan insanların yokluğunda,
dünya iyileşmeye başladı.
ve tehlike sona erdiğinde insanlar ölüleri için ağladılar / ve yeni kararlar aldılar,
yeni bir dünya hayal ettiler / yeni yaşam biçimleri yarattılar,
Dünyayı tamamen iyileştirdiler / Tıpkı kendilerini iyileştirdikleri gibi.”
Kitty O’Meara. (Çeviri: Juan Botella Lucas ve Nurseren Tor)
Toplam 12 yorum var, 10 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
Küfür, hakaret içeren; dil, din,
ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük
harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır. Neleri kabul ediyorum: IP
adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin
yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma
ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından
kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
Muzaffer Çetingüç 6 Nisan 2020 Pazartesi 16:28
Değerli yorumlarınız ve katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Sevgili arkadaşım Osman Gazi Baykal hatırlatmışken, bu yazıya küçük bir ek yapmak gerekiyor: Albert Camus’nün ‘Veba’ romanında; 1940’lı yıllarda Cezayir’in Oran şehrinde çıkan salgını rahip halkın günahlarının cezası olarak görürken, Dr. Rieux ve arkadaşları mikrobik bir hastalık olarak değerlendirerek mücadele yolunu seçer, hatta bir ilaç bulurlar ve salgını söndürürler. Doktor, karısını bu hastalıktan kaybetmesine rağmen mücadeleciliğiyle halkın umutsuzluğunu umuda çeviren kişi olur....
Değerli Hocam, günlerdir ekranlarda izlediğimiz değerlendirmelerin çoğundan çok daha öğretici ve aydınlatıcı bilgiler için teşekkürler.
Yalnız ne yazık ki, 2. Maddede sizinde ustalıkla irdelediğiniz " devlet ve sorumluların görevlerini layıkıyla yapmaları konusu ile 5. maddedeki " dengeli davrananlar " gerçeği, ülkemizde son yıllarda gerçekleşen topyekün erozyon sonucu toplumun tamamının bundan olumsuz etkileneceğine işaret ediyor.
Pandemi sonrasında yaraların sarılması döneminde ayağımıza dolaşacak bu ulusal geri kalmışlık ve cehalet, ilerde bizi hayat liginde küme düşmelere kadar götürecek.
Bu süreç bittiğinde stresi sağlıklı yönetenler kadar, aşırılıkları ve aldırmazlıkları olanlar da yöntemlerini olağanlaştıracaklardır. Bir noktada yapanların bazılarına kar kalacak. Süreç tamamlandıktan sonra da böyle yaşanmışlıkların olduğunu daima hatırlatacak yazınız bu yönüyle de değerli hocam.