Rivayet olunur ki, Evliya Çelebi’miz bir gece rüyasında Hz. Peygamberi görür. Ellerini öperek heyecan içinde “Şefaat Ya Resulallah” (günahlarımın bağışlanmasına yardım et) diyeceğine, “Seyahat Ya Resulallah” der. Peygamberimiz de ona bol bol seyahat etme imkânı sağlar…
Sivil Havacılık Akademisi, ülkemizde havayoluyla seyahat eden insanlara 2009 yılından bugüne ölümlü kazalar yaşatmayan sivil havayolu şirketlerinin uçuş ve yer ekiplerine ve onların yöneticilerine yılbaşında bir teşekkür mesajı yayınlamıştı. Son 6 ay da gayet iyi geçti; umarız bu hep böyle gider. Avrupa’nın ve ABD’nin 25-30 yıldır hiç kaza yapmayan şirketlerinden ne eksiğimiz var?
Bazı eleştirilerimizi saklı tutarak sistemde doğru işleyen bir şeyler olduğunu söyleyebiliriz. Ama başka bir açıdan da, iyi görünümün aldatıcı olabileceği, sistemdeki olumsuzlukların bazı özverili personelin gayretleriyle giderildiği için kazaya dönüşmediğini düşünenlere de kulak vermeliyiz. Belki Ramazan aylarına özgü bir ayrıntı olarak da, insanın can güvenliği ile kişisel ibadet arasındaki önceliği ayırt edememenin karmaşasını yaşayanların yarattığı örtülü riskten söz edilebilir. Kutsal ve öncelikli olanın insanın canı mı, yoksa ertelenmesine cevaz verilmiş olan ibadetler mi olduğu konusunu ayrıştıramamış kişiler var. Üstelik bu durumu hiç sorgulamadan bir ‘kendinden/durumundan memnunluk, rahatlık’ (complacency) içinde duruyorlar.
Bir kaptan pilotumuz, 25 Haziran 2015 günü Zaman gazetesinde yayınlanan söyleşisinde (http://www.zaman.com.tr/ramazan_gokyuzunde-aileden-uzak-allaha-yakin-iftar-yapiyoruz_2301829.html) yıllardır oruçlu olarak uçtuğunu; sabah uçuşlarını tercih ettiğini, öğleden sonraki uçuşlarında ise “efor sarf etmemeye çalıştığını” söylüyor. (Peki sabah değil de öğleden sonra uçuşu varsa, ya da gecikmeler yüzünden öğleden sonraya veya akşama sarkan uçuşlar olursa ne olacak? Öğleden sonraki bir uçuşta efor sarf etmesini gerektirecek bir şeyler olursa yetmezliğe düşeceğini zımnen itiraf etmiş mi oluyor?) Söyleşiyi okumaya devam ediyoruz: Geçen seneki Ramazanda tam iftar saatinde kalkış yapmaları gerekmiş; sadece bir yudum su içip kalkışını yapmış, düz uçuşa geçtikten sonra yemek tepsisini kucağına koyup iftarını açmış. (Peki uçuş kazaları için en kritik safhalar kalkış ve iniş periyotları olduğuna göre, bu kalkışta bir acil durum olsaydı, acaba 18 saatlik oruçlu kafa ile bazı becerilerinde (algı hızı, koordinasyon, karar verme, serinkanlılık, vs.) azalma olup olmayacağını bize dürüstçe söyleyebilir mi?). Söyleşinin devamında Ramazan, hac ve orucun felsefesi ve manevi doyumlarıyla ilgili güzel ifadeler var, bunlara aynen katılıyoruz. Bizim itirazımız, oruçlu uçmaktaki sinsi risklerin bu romantizmle örtülmeye çalışılmasınadır. Bir büyük şirketin Uçuş İşletme Başkanı olan bu kaptanımızın, genç meslektaşlarını oruçlu uçma konusunda cesaretlendirmesi, “bakmayın siz doktorlara, hiçbir şey olmaz” demeye getirmesidir yanlış olan. Bugüne kadar kendisine olmayan başkasına olabilir. Bunun vicdani ve dini sorumluluğu taşınabilir bir şey midir? Allah selamet versin…
Orucun, bazı sağlık sorunları olan insanlara farz kılınmadığı, ayrıca ‘seferi olmak’ gibi özel durumlarda ertelenebildiği bilinir. Dini bir fetva verecek durumda olmasak da bu kadarını biliyoruz. Bir mantık dini olan İslamiyet’te oruç tutma zorunluluğunda esneklikler getirilmiştir. Her türden kritik işler yapan çalışanların (pilot, kabin ekibi, kontrolör, makinist, doktor, asker, öğrenci, şoför, sporcu, devlet adamı, vs.) iş günlerinde oruçtan muaf olmaları akla da dinimize de aykırı değildir. Kritik ve yoğun iş günlerinde oruç tutmamakla eksik kalan ibadet başka günlere ertelenebilir. Havacılık gibi sektörlerde yapılan işler tekil olmadığı için, bir zincirin halkaları gibi birbirine bağlı ve birbirini destekleyen işlerin birindeki yanlış diğerlerinin felâketi olabilir. Hasta, alkollü, uykusuz, yorgun veya stresli çalışanların tam performans veremeyeceğini bildiğimiz gibi, yeterli miktarda sıvı ve enerjetik gıdaları almadan uçuşa çıkan kişilerin yeterli performans gösteremeyeceklerini de anlamak gerekiyor.
Belki bugüne kadar oruçlu uçtuğu halde başına bir iş gelmemiş kişilere boş gelen bu sözler, emergency durumlarda kanıt bulabilir; ama o zaman bunu idrak etmiş olmanın yararı yoktur. Bizim (empati için) daha önceleri de sorduğumuz bazı sorular vardı:
- Çocuğunuzun 7-8 saat sürecek olan beyin veya kalp ameliyatını oruçlu bir doktorun yapmasını onaylar mısınız?
- Çocuğunuz üniversite sınavına giriyor olsa, o gün oruç tutmasına izin verir misiniz?
- 10 saatlik bir otobüs yolculuğunda şoförünüz oruçlu ise kaygı duymaz mısınız?
Bu sorulara vereceğiniz samimi yanıtlar, havacılık çalışanları için de geçerlidir.
Şu linkte, İslam ülkelerinden alınan bazı referanslarla, Ramazan aylarında oruca bağlı trafik kaza artışları örneklenmiştir: (http://airkule.com/yazar/baslik/792)
Sivil ve askeri havacılıkta görev yapan binlerce pilot, kabin memuru, hava trafik
kontrolörü, teknik-bakım personeli ve bunların yöneticilerine çocuk gibi nasihat verecek değiliz. Profesyonel çalışanlar, görev performansını yüksek tutmak ve riskleri minimize etmek için yöneticilerin tedbir almasına gerek duymadan kendi önlemlerini alır. Tabii, görev bilinci ve iş disiplini yüksek olanlardan söz ediyoruz…
Uçuş emniyeti ya Resulallah…
Meraklısına Not: Bu yazının başlığı, Akif Beki’nin 26.6.2015 günü Hürriyet gazetesinde siyasetteki çamurlaşmaya atıfta bulunarak yayınladığı “Seviye Ya Resulallah” başlıklı yazısından mülhemdir. Beki, çirkin betonlaşma furyasının başladığı yıllarda gözü dönmüş müteahhitlerin sanki “İnşaat Ya Resulallah” dilekleri kabul edilmişçesine her yere zevksiz, ruhsuz binalar diktiklerini; sonra da bu arsızlığa ve hoyratlığa tepki olarak “Estetik, İncelik Ya Resulallah” gibi söylemleri hikâye etmekteydi bu yazısında...