Yazmayayım, o anı tekrar yaşamayayım dedim ama rahat durmadınız. Amma ‘o an’ meraklısı varmış yahu. Geçmiş olsun dileklerinin ardında hep aynı soru var:
‘O an’da neler hissettin?..
Soruyla kalsa iyi, bir de istek yapmışsınız: Anlatsanaaa...
Herkese kısmet olmayan bir şey yaşadık tamam, bu bakımdan merak uyandırması doğal. Böyle deyince de yaşadığımız olumlu bir şeymiş gibi oldu, doğrudur!..
Şöyle ki, şahsen ‘o an’ı herkesin yaşamasını isterim, insan neye uğradığını şaşırıyor, dahası bambaşka bir sorgulamaya gidiyor kendiyle ilgili. Ölümle burun buruna geliyor ya, hemen bu dünyanın öbür tarafı düşüyor aklına. Herkesi affettim ben mesela (tabii ‘o an’da :). Hayatıma giren, bilerek ya da bilmeyerek kalbimi kırmış herkesi... Öyle ki, eski sevgili(leri)mle eş(ler)ini görsem boyunlarına sarılırmışım gibi geldi. (Çoğul kullanmam boşuna değil, bugüne dek kime dokunduysam benden ayrılır ayrılmaz başkasıyla evlendi. Ne bereketli kadınım ama değil mi?.. Hemcinslerime çalışıyorum maşallah!..)
Kanatlarım eksik!..
Kin damarımı söküp attım ‘o an’da... Daha çok iyilik yapacağım, kimse için art niyet gütmeyeceğim dedim. Ee insan Azrail’e selam çaktığını sanınca iyilik meleği kesiliyormuş demek ki. Zaten öyleyimdir de, şimdi kanatlarım eksik.
Kaçıranlar aval aval bakmasınlar yazıya, durun da bir özet geçeyim onlara:
Efendim geçen hafta az kalsın gidiyorduk öbür tarafa. THY’nin Köln seferini yapan uçak türbülansa girdi, türbülans deyip geçmeyin. Bildiklerimizden değildi. Kabin şefinin demeci yeter: ‘18 yıldır uçuyorum, böyle şey yaşamadım.’
Hiçbir uyarı yapılmadı, zira kaptan bile fark edememişti. Açık hava türbülansı diye açıklama geldi. Gerçekten de havada tek bulut yoktu. Pek çok yolcu ayakta yakalandı. Ben kafayı vurmuş, uykuyla flört ediyordum ‘o an’da. Paldır küldür, tangır tungur sesleri ve çığlıklar eşliğinde fırladım. Sonra sindim, tırnaklarım yastığa geçmiş vaziyette, ‘Eyvah!’ dedim; ‘Bitti... Buraya kadarmış.’
Düşüş hissiydi yaşadığımız, uçağın motoru yerinden çıkmış gibi ya da kanatlardan biri kopmuş. Ne kadar irtifa keybettik bilmem, sonra geçti. İki yaralıyla ucuz atlattık. Yapılmış iyiliğimiz varmış.
Hugh Grant ve uçmak
Bir de şu var: Hani insanın hayatı film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor derler ya, benim de bir şerit geçti, lakin hayatım değildi!.. Bugüne dek izlediğim ne kadar uçak filmi varsa bir bir aklıma düştü. Hastasıyımdır bu kategorinin. DVD arşivim zengindir bu konuda. Bir pörtlek gözlerine kurban olduğum Hugh Grant filmleri, bir de uçakta geçenler... (Ne alakaysa.) DVD koleksiyonum bu iki ana başlık altında toplanmış durumda. -Henüz haberi yok ama- Hugh’u da uçmayı da çok seviyorum. Bulutların üstünde olmayı ayrıcalık olarak görüyorum. (Ortak bir nokta buldum: İkisi de bunu hissettiriyor ya...:)
İşte her şeyin bittiğini düşündüğüm ‘o an’da, o filmleri tekrar izledim diyebilirim. Onlar kurtuluyordu, dedim. Mutlu sonla bitiyordu hepsi. (11 Eylül’de düşürülen uçağı konu alan favorim United 93 hariç. Zaten o gerçekti değil mi?)
Hayatı da film gibi görmek istiyor insan. Hele ki öyle bir anda. Neyse ki mutlu bitti bizim maceramız da...
Gerçekten filmdir belki hayat. Bizim dışımızda birilerinin izlediği...
Şu anda gişe rekorları kırıyor bile olabiliriz başrolünü oynadığımız ‘Hayat’ta, kim aksini iddia edebilir ki?..