Erdal Şafak'ın 'THY Sınavı' başlıklı söz konusu yazısı...
THY SINAVI
THY grevi-bir çözüm bulunamazsa-Türkiye'nin küreselleşme sürecinde karşılaştığı ilk zorlu sınav olacak.
Çünkü; küreselleşme malların, hizmetlerin ve işgücünün serbest dolaşımı demek. Bu ilke ise ulaşım ve taşımacılık hizmetlerinin hiç bir engellemeyle karşılaşmadan sürdürülmesine dayanıyor.
Ve çünkü; özellikle bu hayati sektörde işçi hakları küresel rekabet ulusal çıkarlar her ülke için çözümü zor bir denklem oluşturuyor.
Dahası; küreselleşme sosyal değil liberal kurallara dayandığı için, bu sektörde örgütlü çalışanların işverenle her bilek güreşi, ne yazık ki, vereceğimiz en taze örneklerde görüldüğü gibi, grev hakkının fiili, hatta yasal olarak budanmasına yol açıyor.
Önce THY'deki uyuşmazlıkta son durumu özetleyelim: 9.565 çalışanın katıldığı referandumda az farkla grev kararı çıktı: Oy verenlerin 5.010'u (yüzde 52) greve "Evet" dedi, 4.550'si (Yüzde 48) ise "Hayır". Şimdi sendika 60 gün içinde kararını verecek. Tabii Bakanlar Kurulu bu arada soruna el koymazsa.
THY'de geçmişte iki kez greve gidildi. İlki 1978'deydi; 88 gün sürdü. İkincisi 1991'de patlak verdi; 83 günde çözülebildi. İki grevde de THY'nin belini doğrultması, yetkililerin ifadesiyle 4-5 yıl sürdü. Üstelik o dönemde ne küreselleşme bu boyutlardaydı, ne dış ticaret ve turizm böylesine hayati öneme sahipti, ne de THY'nin özellikle iç hatlarda rakibi vardı.
Bu kez durum daha ciddi: Sivil havacılık rekabete açıldı. Ayrıca ihracat ve turizm Türkiye'nin kilit sektörleri oldu. O nedenle THY yöneticilerinden, ihracatçılara, otelcilere kadar birçok sektörün temsilcileri, olası grevin ekonomi için "Kıyamet" anlamına geleceğini söylüyorlar.
Almanya ve Fransa örneği
Rastlantı; tam da bugünlerde Almanya ve Fransa'da da ulaşım-taşımacılık sektöründeki grev tartışmaları gündemin ilk sıralarında yer alıyor.
Almanya'da kamu demiryolu işletmesi "Deutsche Bahn"da makinistler grev kararı aldı. Referandumda yüzde 95.8 gibi müthiş bir oranda "Evet" çıktı. Sendika önce yük trenlerinde greve gideceğini, bunu yolcu trenlerinin izleyeceğini açıkladı. İşveren konuyu Nuremberg İş Mahkemesi'ne götürdü. Karar: "Ulusal ekonomik çıkarlar nedeniyle grevin yasaklanmasına!"
Fransa'da metro grevlerini unutmayan Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin ilk icraatlarından biri, parlamentodan kamu ulaşımtaşımacılık sektörlerinde grev halinde, "Asgari hizmet"in sürdürülmesine ilişkin yasa çıkartmak oldu. Buna göre, sabah ve akşam saatlerinde seferlerin aksamaması için gerekli personel grev yapamayacak.
Dediğimiz gibi, küreselleşme çağında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne rağmen grev hakkında ciddi kısıtlamalara gidiliyor. Örneğin Almanya'da grev için referandumda "Nitelikli çoğunluk" aranıyor: En az yüzde 75! Sendika bu çoğunluğu sağlasa bile, mahkeme grevi durdurabiliyor. Fransa'daki son durumu da anlattık.
Tüm bunların ötesinde, grev toplumsal desteği yitirmeye başladı. Neden? "Üretimden gelen güç" karşısına "Tüketimden gelen güç" çıktı veya çıkarıldı. Ayrıca örgütlü toplum anlayışı değişti: Ağırlık sendikalardan sivil toplum kuruluşlarına kaydı. Bunların sonucu grevler artık "Tüketicinin rehin alınması" olarak görülmeye başlandı. Yani iki tarafı keskin bıçak haline geldi.
En militan sendikalardan olan Hava-İş, gücünü korumak istiyorsa, son sözü hükümetin ya da mahkemenin söylemesine fırsat vermeden THY yönetimiyle uzlaşmalı.
Yoksa iş yasalarında yeni düzenlemelerin gündeme gelmesinin ortamını hazırlayabilir.