Akşam Gazetesi’nde haftada bir gün havacılık üzerine yazarılar yazan Tolga Turgut, Türk Hava Yolları’nın kurmayı düşündüğü alt markayı irdelemiş. İşte Turgut’un yazısı…
THY’den yeni havayolu hamlesi
THY üst yönetimi geçtiğimiz günlerde Ankara merkezli 6 uçaklık bir bölgesel havayolu kurma konusunda son aşamaya geldiklerini açıkladı.
Proje daha önce de iki kez gündeme getirilmişti, ancak bu kez daha kararlı gözüküyorlar. Edinilen bilgiler, filolarındaki 6 adet 737-400 uçağı sırf bu amaçla hazırladıkları ve uçakların bir kısmının boyanma işlemlerinin bile tamamlandığı yönünde. Ancak benim daha dikkat çekici bulduğum konu, Yönetim Kurulu Başkanı Candan Karlıtekin’in “Yeni markamız birkaç yılda dünyanın önemli merkezlerine sefer düzenleyen bir şirket konumuna gelecektir” açıklaması. Zira kurulacak havayolu bölgesel olacaksa bu açıklama ile bir tezat var demektir. Görünen o ki, aslında THY yüzde 100 kendisine ait olan düşük maliyetli bir havayolu (DMH) yaratıyor. 737-400’lerdeki 150 koltuğu da 162’ye çıkarıyorlar.
THY tabii ki kendine ait bir DMH kurabilme kararında özgürdür, ancak bir yandan Sunexpress gibi başarılı bir DMH’nin de yüzde 50 ortağı iken böyle bir karar almak aslında Onur, Pegasus ve Atlasjet’e karşı ölçek ile rekabetsel üstünlük sağlama çabası anlamına geliyor.
Konu böyle olunca söz konusu özel sektör havayolları durumdan son derece rahatsız. Çünkü THY’nin marka gücü sayesinde yeni markaya da slot hakları konusunda ayrıcalıklar sağlanacağı endişesi var. Diğer bir ifade ile haksız rekabet. Dünyada network taşıyıcısı olarak yüzde 100 DMH sahibi olan havayolu çok azdır, ancak iştiraksel olarak Lufthasa’nın Germanwings ortaklığı gibi örnekler mevcut. ABD ve AB’de network taşıyıcılarının (bayrak taşıyıcısı havayollarının modern tanımı) daha bölgesel alt markaları vardır ve bu bölgesel havayolları, daha çok network havayolunun merkez üssünü bölgesel jetler ya da turboproplarla (pervaneli uçaklar) besleyen unsurlardır. Avrupa’da yakın geçmişte DMH’lerle rekabet edebilmek için British Airways Go Havayolları’nı, KLM ise Buzz Havayolları’nı kurmuş, fakat 2000’lerin başında daha da serbestleşmiş ikili anlaşmalar nedeniyle ciddi zararlar sonrasında British Airways Go Havayolu’nu rakip şirket Easyjet’e, KLM ise Buzz Havayolu’nu Ryanair’e satmak zorunda kalmıştı. Türkiye’de durum farklı, zira uçuş hakları ikili anlaşmalarla düzenlendiği için THY’nin alt markası diğer Türk taşıyıcılara karşı haksız bir üstünlük sağlayabilir.
ALT MARKANIN ADI TURKISH EXPRESS
THY’nin bu yeni düşük maliyetli havayolu için öngördüğü isim ‘Turkish Express’. Esenboğa merkezli havayolu, ilk etapta 737-400’lerin koltuk sayılarını artırarak, koltuk aralığı zaten dar olan bu modellerin işletme maliyetini düşürmeyi hedefliyor. Dünyada çoğu DMH artık 737-400’leri kullanmıyor, zira daha yeni modellere kıyasla yakıt ve diğer giderleri çok daha fazla. Biz yolcular için daha ekonomik bilet fiyatı uygulayabilen DMH’ler, son yıllarda verimlilik açısından daha çok Airbus 319-320 ve Boeing 737-700 ila 737-800’leri tercih ediyorlar.
Turkish Express’in ana üs olarak Esenboğa’yı seçmesi herhalde en fazla TAV’ı mutlu etmiştir. DHMİ’nin talep analizi yapmadan ihale ettiği Esenboğa yeni terminali Ankara için şimdilik gereğinden büyük kapasiteye sahip olduğundan, özellikle iklimlendirme ve benzer işletme konularında kamuoyundan negatif eleştiri alıyor. Keşke DHMİ modüler bir proje ile kademeli büyüyecek bir terminal ihalesi gerçekleştirseydi, böylece TAV’da haksız eleştirilere maruz kalmazdı. Hiç şüphesiz ki Turkish Express Esenboğa’ya daha fazla hareket getirme potansiyeline sahip.
THY geçmişte Bosphorus ve THT isimleriyle yine alt markalar kurmuş ancak başarısız olmuştu. THY’nin bu yeni alt markasının orta-uzun vadede kârlı olabileceğine dair ciddi şüphelerim var. Çünkü Turkish Express’in THY yönetiminden bağımsız bir iş planı uygulayabilmesi ve politize olmaması teorik olarak mümkün görünse de realite olarak uygulanamayacak bir durumdur. Hiç şüphesiz ki THY iştiraki olan Sunexpress’in başarısında Alman disiplini ve Türk girişimciliğinin güzel bir harmonisi yakalanmış durumda. THY, Lufthasa’nın (Sunexpress, Condor, Luxair vb.) yaptığı gibi Avrupa’ da benzer iştiraklerde bulunsa bence Türkiye’de kuracağı bir DMH’den daha başarılı olabilir. AB sınırları içinde yaşayan 5 milyon civarındaki gurbetçi vatandaşımız, hiç şüphesiz THY veya başka bir Türk taşıyıcımızın iştiraki olacak bir havayolunu tercih edeceklerdir.
Türkiye’de aslında eksikliği hissedilen, hem Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Karadeniz bölgelerindeki küçük meydanlara hem de ağır coğrafi koşullara sahip olan şehirlerimize turboproplarla uçuşlar başlatılmasıdır. THY geçmişte THT ile böyle bir girişimde bulunmuş ancak kanımca zamanlama biraz erken ve Türk insanı uçma konusunda bilgisiz olduğu için başarısız olmuştu. Belki de böyle bir projeyi Türkiye’de sadece THY başarabilir.
Daha önceki yazılarımda, 2008 yılının gerek uzun menzilli geniş gövdeli uçak seçimi konusu gerekse Star Alliance üyeliğinin başlangıcı ve adaptasyon sebebiyle THY yönetimi için zor ve kilit bir yıl olacağına dikkat çekmiştim. Görünen o ki THY yönetimi zaten zor geçecek bir yılı daha da zorlaştırmaya kararlı…