Avrupa sürecini artık botoks da kurtarmıyor
İsveç’ten, THY’nin beş saatlik rötarı yüzünden sinirim burnumda dönüyorum.
Giderken önüme konan kirli çatal rahatsızlığını çoktan unutmuşum. Zaten hostesler hemen zabıt tutup bu durumla ilgilenileceği güvencesini vermişlerdi.
Ama bu kez bırakın zabıt tutmayı, bir özür dileyen bile olmadı.
Arkadaşlarla birlikte havaalanı aburcuburlarında aradığımız teselli, akşama doğru çikolatalara teslim olan ruhlardaki pişmanlık duygusuyla yorgunluğumuzu iyice gerginliğe dönüştürdü.
Beklenen ve Cidde’den hacı taşıdığı için geciktiği söylenen uçağın alana inmesi bir sevinç kıvılcımı ateşlese de, uçağa girmeden hemen önce ve sonrası yaşanan karmaşa yüzünden kısa zamanda söndü.
İsveçli personelin, o bendini aşma moduna girmiş yolcuyu, oturdukları koltuk numaralarına göre “A” ve “B” diye gruplara ayırarak içeri almak konusundaki cansiperane çabaları durumu karmaşıklaştırdı.
Bu disiplin ısrarına karşı girişilen sinir savaşından sonra yolcu uçağa çağladı ve yastıkları kucakladı. Yastıkların önceki sefere ait olduklarını anladığında vakit çok geçti.
Yastıklar kullanılmış, personel çok yorgun, uçak kötü kokuyordu.
Ah Kevin, tam “I feel like a star” yani!
Ferai Tınç’ın yazısının devamı için;
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/13123412.asp?yazarid=19&gid=61