Yeni Torba Yasa: Taşeron Cumhuriyeti’ne doğru yeni bir adım
Soma’da yaşanan katliamdan sonra gündeme gelen, maden işçileriyle ilgili düzenlemelerin de yer aldığı, yeni torba yasa, yani 6552 sayılı “İş Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması İle Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına Dair Kanun” 10 Eylül’de kabul edildi. Öncesinde çıkartılanlar gibi elmayla armut bir araya konulduğu, çeşitli konularda düzenlemelerin yer aldığı torba yasada çalışma yaşamıyla ilgili konular maden işçileriyle ilgili kanun değişikliklerinden ibaret değil.
Yeraltında çalışan işçilerin iş güvencesi kapsamında sayılması için 6 aylık kıdem şartının aranmayacağı, normal çalışma sürelerinin haftalık 36 saat, günlük ise 6 saatten fazla olduğu, zorunlu nedenler ve olağanüstü haller dışında fazla çalışma yaptırılamayacağı, bu hallerde ise bir saat çalışma için verilecek ücretin saatlik ücretin yüzde yüzden az olmamak üzere arttırılarak ödeneceği ve kanunda sayılan yıllık izin sürelerinin yeraltında çalışan işçiler için dörder gün arttırılarak uygulanacağı şeklindeki düzenlemeler nispeten olumlu olarak değerlendirilebilir. Madencilik gibi ağır ve tehlikeli bir iş kolunda yarım yamalak birkaç düzenleme yapmak için 301 insanımızın katledilmesini bekleyenlerin, bunu lütuf gibi sunmaları ise şaşırtıcı değil… Ancak torba yasanın meclis genel kurulundan geçmesinin hemen ardından Zonguldak’ta 22 maden işletmesinin kapatma kararı almasının ve 4500 işçinin işsiz kalması mevcut sistem içindeki bu tarz yasal düzenlemelerin çözüm için yeterli olmadığını gösteriyor. Kapatma kararı alan işletmelerin sahiplerinin bu düzenlemelerin “kaçak madenciliği arttıracağı” mealinde tehditvari açıklamaları madencilik gibi riskli iş alanların, her şeyi kar zarar hesabı olarak gören özel sektörün elinde olduğu sürece çözüm sağlanmayacağını ve iş cinayetlerinin devam edeceğini gösteriyor.
Diğer yandan hükümet maden işçilerinin şartlarında kısmi düzeltmeler yaparken havacılık sektörünü de yakından ilgilendiren taşeronlaştırma uygulamalarının önündeki “pürüzleri” törpülemekten de geri durmuyor ki, bu istisnasız bütün çalışanları etkiliyor. Torba yasayla İş Kanunu’nda yapılan diğer tüm değişiklikler asıl işveren alt işveren ilişkisiyle ilgili. 2008 yılında yapılan değişiklikle alt işverene kendi işyerinin tescili için alt işverenlik sözleşmesini ve diğer belgeleri bölge müdürlüğüne bildirme zorunluluğu getirilmiş ve bu belgelerin iş müfettişlerince gerektiğinde inceleneceği düzenlenmişti. Kanunun son değişiklikten önceki haline göre inceleme sonucunda muvazaalı işlemin tespit edilmesi halinde müfettişin, raporu işverene tebliğ ettiği tarihten itibaren 6 işgünü içerisinde işverenlerce yetkili iş mahkemesine itiraz edilebileceği ve itiraz üzerine İş Mahkemesi’nin vereceği kararın kesin olacağı düzenlenmesi yer almaktaydı. 6552 sayılı yasayla yapılan değişiklik uyarınca altı işgünlük süre otuz işgününe çıkarıldı. Ancak bundan daha önemlisi itiraz üzerine İş Mahkemesi’nin vereceği ‘kararın kesin olacağı’ hükmü kaldırıldı ve yerel mahkeme kararına karşı Yargıtay yolu açıldı.
Kuşkusuz bugüne kadar da çeşitli kamu kuruluşları (Devlet hastaneleri, belediyeler vb.) ve özel işletmeler işçilerin örgütlenmesinin önünü kesmek, belli kanuni sorumluluklarından kurtulmak gibi nedenlerle alt işverenliğe başvuruyordu. Ancak kanundaki düzenlemeye aykırı ve muvazaalı taşeronluk uygulamaları müfettiş raporlarıyla tespit edilebiliyor ve İş Mahkemeleri de bu raporlarla ilgili süratli biçimde karar verebiliyordu. Bu yeni düzenlemeyle bir yandan işverenin itiraz süresi altı işgününden otuz işgününe çıkartılıyor, diğer yandan ise temyiz yolu açılarak sürecin uzatılmak istendiği anlaşılıyor. Kanundaki, bu davaların “dört ay içinde sonuçlanacağı” ve Yargıtay’ın da “altı ay içinde kesin olarak karar vereceği” şeklindeki düzenlemelerin ise, uygulamada yıllar sürebilen işe iade davaları bakımından da aynen geçerli olduğu göz önüne alındığında, kağıt üzerinde kalacağı tartışmasızdır. Öte yandan siyasal iktidarın özellikle yüksek yargıyı dizayn etme çabaları göz önüne alındığında Yargıtay 22. Hukuk Dairesi’nin verdiği gibi piyasacı ve kanunu işveren lehine yorumlayan kararlarla karşı karşıya kalacağımızı ön görmek falcılık olmayacaktır. Söz konusu maddede son olarak raporlara karşı kamu idarelerine iş mahkemelerine itiraz edilmesi ve mahkeme kararlarına karşı diğer kanun yollarına başvurulması zorunluluğu getirilmiş ve böylece iş, idarecinin inisiyatifine bırakılmamıştır.
Taşeronluğun iyice yaygılaşmasının önünü açmaya yönelik torba yasadaki en açık düzenleme bu gibi gözükse de getirilen diğer düzenlemelerle taşeron sistemi adeta İş Kanunu’nun hücrelerine nüfuz ettirilmiştir. Asıl işverene, alt işverenin işçilere ücret ödediğini kontrol etme ve gerektiğinde alt işverenin hak edişinden keserek ödeme, yine işçilerin hak kazandıkları yıllık ücretli izin sürelerinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etme ve ilgili yıl içinde kullanılmasını sağlama sorumlulukları getirilmiş, kamu kuruluşlarında kıdem tazminatının asıl işveren tarafından hangi koşullarda ve ne şekilde ödeneceği düzenlenmiştir. “İşçilerin hakları güvence altına alınıyor” şeklinde sunulan bu düzenlemelerin sistemin sorunlu yanlarını yamamaktan başka bir işlevi bulunmuyor. Asıl işverene çalışma şartlarının düzenlenmesi, işin planlanması konusunda sorumluluk verilmesi çeşitli muvazaa raporlarındaki gerekçelerden birini ortadan kaldırmakta ve uygulamada çıkan gedikleri kapatmaktadır. İlan edildiğinin aksine bu düzenlemelerle taşeronlaştırmanın getirdiği sorunlar ortadan kalkmak bir kenara, artarak devam edecektir. Bu değişiklikler çalışma yaşamında, taşeronluk uygulamasının kalıcılaştırılmasının ve yaygınlaştırılmasının amaçlandığını göstermektedir. Teknik işlerle başlayan taşeronlaştırmanın parça parça diğer alanlarda da uygulanmasının planlandığı göz önüne alındığında bu konunun havacılık çalışanlarını da doğrudan ilgilendirdiği açıktır. Dolayısıyla her şeyden önce taşeronlaştırma ve esnek çalışma modellerinin gerek kanunlar gerekse uygulamada çalışma yaşamının her alanına yaygınlaştırılmaya çalışıldığının, “taşeron işçilere müjde” olarak sunulan bu düzenlemenin de bunun bir parçası olduğunun farkında olmalı ve bunu karşı neler yapılması gerektiğini hep birlikte tartışmalıyız.
Avukat Cem GÖK
[email protected]