İmambayıldı nefisti
Türk Hava Yolları'yla uzun süredir biryerlere gitmemiştim...
"Düşer müşer" diye tabii. İçimize öyle bir korku salmışlardı: İktidar değişmiş, hava yollarının yönetimi de değişmişti, eh bunlar da "kıroydu" ya, uçakları uçuramazlar, mutlaka düşürürlerdi... Bunlar deve güderlerdi ancak...
Korkuyu kimler mi salmışlardı? Beş yıl içinde beş milyon yepyeni yolcuyu hayatında ilk kez uçağa bindirmekteki büyük başarıyı, bu "ulaşım devrimini" görmeyip "benim emekçi halkımın uçağa binecek parası var mı bakalım" edebiyatını sürdüren ahmaklar...
Haaa, "servis" de kötüymüş tabii, öyle diyorlardı.
Bunlar kıro ya, uçaklarda Türk müziği çalıyorlarmış!
Üstelik yemekte imambayıldı ve su böreği gibi kıro yemekleri veriyorlarmış...
İmambayıldı ve su böreğine burun kıvıran gazeteci bozuntusunun anası herhalde sabahtan akşama kadar başka işler peşinde koştuğundan, evlerinde hiç imambayıldı pişmemiş olsa gerekti...
Geçen gün bir Türk Hava Yolları uçağına bindim.
Tuhaf şey, kızlar çok cici ve canayakındı. Çarşaf giymemişlerdi.
Aaa! Bira, şarap, viski falan da vardı... Rakı bile vardı.
Yemekte de, imambayıldı. Nefisti.
Önden onu yedik, arkadan üç çeşit sıcak yemek geldi: Domates soslu ve tereyağlı pilav eşliğinde karides sote, kırmızı biberle "marine" edilmiş, yanında kabak ızgaralı tavuk şiş, ve de "Rigatoni" makarna, yanında sote pırasa, kiraz domates, üstünde "Parmesan" peynirli domates sos... Birinden birini seçeceksin.
Vallahi gerçekten de kıro yemeği!
Minik peynir tabağı, birçok yabancı hava yolunun, hele Air France'ın peynir çeşitlerinden daha başarılı... (Kayış gibi bir Camembert verirler, peynirin kendiliğinden akması bir yana, bıçak kesmez.)
Üstüne de, mango ve çilek soslu, vanilyalı krema.
Mango canım... Hani Turgut Özal'ın memleketin dövizlerini çarçur ederek yurt dışından getirttiği yabancı meyvelerden... Hain adam, benim emekçi halkımın mango neyine, avokado, kivi ne şeyine?
Aynı koltukta benden önce oturan yolcu, yemek listesini öndeki koltuğun arka cebine tıkıştırmış, o da elime geçti: O uçuşta da brokoli ve "boulangere" yani "fırıncının kızı" usulü patatesli tavuk, ve de "Gorgonzola" peyniri soslu sote hamur köftesi vermişler, yanında bezelye... Tatlı kelek maalesef, çok sönük, yalnızca çikolata!
Fırıncının kızıyla görüşemedik ama düşmeden de vardık gideceğimiz yere.
İki şey söyleyeceğim.
Bir: Uçak biletinin parasını cebimden ödedim, şu anda yurt dışındayım, bütün harcamalarımı da kendi cebimden yapıyorum. Kimseye avanta karşılığı yağ çekmiyorum, çekenler kendilerini bilirler.
İki: Sırf çamur atmış olmak için çamur atan birtakım gazeteci bozuntularının Allah belasını versin. Onlar da kendilerini bilirler.
ENGİN ARDIÇ-Sabah