İşte Rahşan Gülşan’ın yazısı:
Geçtiğimiz hafta sonunu Antalya’da geçirdim. Giderken havaalanı daha sakin olur diye Cumartesi sabahı 9.00 uçağını seçtim. Hakikaten de sıfır gecikme ve sıfır kuyruk ile konforlu bir şekilde uçtum. Ancak aynı gün öğleden sonra gelmeyi seçen arkadaşlarım bir saati aşan gecikme yüzünden perişan oldular. Dönüşümü ise yine daha sakin olur diye Pazar akşamı 21.15 uçağına aldım. Biraz rötar oldu ama çok fenalık geçirtecek gibi değildi. Uçağa bindiğimde Business Class sınıfının olduğu koltuklarda büyük bir sürpriz vardı. Bülent Ersoy, makyajı ve mavi elbisesi hep birlikte birinci sırada oturuyorlardı. Tüm magazinsel merakımla plasenta ile yenilenmiş cildini görmeye çalıştım ama kadın çok akıllıydı. Yeni cildini herkesten saklamak için ileri derecede kalın, büyük bir ihtimalle tek parça halinde takılıp çıkarılabilen bir makyaj tabakasının altına saklamıştı. Mavi elbisenin kumaşından ise düşünün bana bile iki elbise rahat rahat çıkardı. Göz altlarındaki bakır renge parıltıların uçağımızı nasıl aydınlattığına girmeyeceğim bile. Neyse uçuşumuz tamamlandı, İstanbul’a vardık. Tüm uçak, havalanına giriş yapacağımız kapıya gitmek üzere otobüse sığıştık. Ama bekle Allah bekle otobüs kımıldamıyor. Uçak rötarı yapmadık diye sevinirken, bu kez otobüs rötarına maruz kaldık derken bir süre sonra rötarın sebebi uçağın merdivenlerinde göründü. Bir uçak dolusu insan, merdivenlerden nazlı nazlı inen Bülent Ersoy’u bekliyordu. Bir koala zarafeti ve yavaşlığında merdivenden inen Ersoy, biz ölümlülerin yanına gelmektense şoförün yanına oturmayı tercih etti. Ki bildiğim kadarıyla bu da kurallara aykırı. Aramızdan sesini yükseltenler oldu ama hedefleri yanlıştı. Bu rezaletin tek sorumlusu o gurur duyduğumuz Türk Hava Yolları şirketi idi. Şirket tüm yolcularını, ünlü tek bir yolcu için bekletiyorsa ünlü insana bunun keyfini sürmek düşer. Bu çok çirkin bir hizmet anlayışı!
Rahşan Gülşan-Habertürk