Pegasus Hava Yolları pilotlarından Vedat Öncel’in eşi Dr. Serra Menekay’ın “Aluşta’dan Esen Yeller, Bir Kırım Türküsü” isimli romanı Doğan Kitap’tan basıldı ve Ocak ayında tüm kitapçılarda satışa sunuldu. Dr. Serra Menekay ile roman üzerine sohbet ettik.
-Romanınızın adındaki Aluşta neresidir? Neden romanın adı Aluşta’dan Esen Yeller?
-Aluşta Kırım’ın güneyinde Karadeniz kıyısında bir sahil kasabası. Kırım Türklerinin “Ey Güzel Kırım” isimli dokunaklı bir türküsü var. Bu türkü “Aluşta’dan esen yeller yüzüme vurdu” diye başlar. Aslında ben de bu kitabı yazmaya bu türküyü dinlerken karar vermiştim. O yüzden kitabın adını “Aluşta’dan Esen Yeller, Bir Kırım Türküsü” koydum.
-Sizin Kırım’a olan ilginizin nedeni nedir?
-Kırımlıyız biz, babam Kırım’da doğmuş. Romanda ailemizin hikâyesi var.
-Yani gerçek bir hikâye mi Aluşta’dan Esen Yeller?
-Romanı iki kadının dilinden yazdım. Bunlardan Fatma’nın hikâyesi ailemizin yani Menekay’ların öyküsü birebir gerçek. Kırım sürgününü yaşayan ve hayatı Kırım’da başlayıp, Ural ve Özbekistan’a uzanan Fatma Halam dedemin kardeşidir. Romanda yazılanları ve daha fazlasını Fatma Halamdan pek çok kez dinledim. Romanın diğer kadın kahramanı olan ve öyküsü Kırım’da başlayıp Almanya ve Türkiye’ye uzanan Nehar ise gerçek hayatlardan esinlenerek oluşturduğum bir karakter. Aslında hem Nehar hem de Fatma’nın öyküsünün içinde o dönemde yaşayan tüm Kırımlıların öyküleri saklı.
-Sürgün nedir? Ne zaman ve nasıl oluyor?
-Sürgün 18 Mayıs 1944’te Sovyetler tarafından tüm Kırımlıların Kırım’dan aynı gün vagonlara bindirilip Asya’nın içlerine gönderildikleri bir insanlık trajedisi. Sovyet askerleri sabaha karşı saat 3’te tüm Kırım’daki Türklerin evlerine silahlarla giriyorlar. Toparlanıp evlerinden çıkmaları için herkese 15 dakika süre veriliyor. Sürgün edilenler yanlarına sadece bir torba yiyecek ve su alabiliyorlar. Ailelerin birbirlerini bulup birlikte sürgün edilme şansları bile olmuyor. Fatma Halam 18 gün trenlerle aç susuz yol gittiklerini, yolda ölenleri gömmelerine bile izin verilmediğini her seferinde gözyaşlarına boğularak anlatır.
-Neydi peki sürgünün gerekçesi?
-Gerekçe “Almanlarla işbirliği yaparak vatana ihanet etmek”. Ancak sürülenlerin eşleri kardeşleri Sovyet ordusunda savaşıyor. Hatta kahramanlık madalyası alanların aileleri bile sürülüyor. Yani gerçek bir gerekçe değil bu. Gerçek olan tüm Kırım Türklerinin aynı gün topyekûn Kırım’dan sürülmüş olması.
-Peki sürgün sonrası anlatılıyor mu romanda?
- Evet, aslında İkinci Dünya Savaşı yılları ile başlayıp, glasnost ve perestroyka sonrası Kırım Türklerinin tekrar vatana dönüşüne uzanan elli yıllık bir öyküyü anlatıyorum kitapta. Fatma’nın hikâyesinde Kırım halkının hep demokratik kalan mücadelesini, gerçekleri temel alarak bir roman kurgusu içinde aktarmaya çalıştım. Okur Kırım Türklerinin lideri Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu’nun yaşamına da uzaktan tanıklık etmiş oluyor romanın içinde.
-Savaş, sürgün olmak, mülteci olmak, hasret ve yaşam mücadelesi yanında aşk da var değil mi romanda?
-Evet, aşksız olmaz. Nehar’ın hikâyesinde çok güçlü ve yakıcı bir aşk hikâyesi var. Nehar’ın sevdiğine ve aşka hasretini, Fatma’nın ailesine ve vatana hasreti ile yoğurup sunmaya gayret ettim.
-Roman 50 yıllık bir süreci kapsıyor ve içerisinde tarihi olaylar ve detaylar da aktarılıyor. Oldukça emek vermiş olmalısınız, ne kadar sürdü yazmanız?
-Aslında, bu hikâyenin yazılması gerek diyerek Türkiye’deki Kırımlılardan ilk ses kayıtlarını 1997 yılında almışım. 2011 yılında yaptığım Kırım seyahatinde ise birçok video kaydettim ve geri dönüşte üzerinde çalışmaya başladım. Bu dönemde Kırım Sürgünü hakkında çok şey okudum ve biriktirdim. 2013 yılında ise bir yıllık yoğun bir süreçte elimdeki tüm verileri birleştirip, birkaç ay Kırım’da yaşayıp romanı kelimelere döktüm. Kırım’da Fatma Halamla birlikte yaşadım ve kitabı beraber tamamladık.
-Hekimlik yaparken bunları yapmak zor olmadı mı?
- Bu kitap için hekimlik mesleğime bir süre ara verdim. Yeri gelmişken belirteyim eşimin inancı ve desteği olmasaydı yapamazdım.
-Eşiniz size nasıl destek verdi?
-Eşim de, ben de Ödemiş’te büyüdük. Ben üniversiteyi İzmir’de okudum, ihtisasımı da İzmir’de yaptım. Aileler de İzmir’de. Hep İzmir’e dönmek istiyorduk. Oysa üç yılı aşkın süredir işlerimiz gereği eşim Diyarbakır’da, ben Ankara’daydım. Eşimden evliliğimiz boyunca hiçbir şey istememiştim. Bir gün onu karşıma aldım ve artık zamanın geldiğini, romanı yazmak için istifa etmek ve bir süre daha Kırım’a gitmek, dönüşümde de artık İzmir’de yaşamak ve yazmak istediğimi söyledim. Tereddütsüz tamam dedi. Emekliliğini istedi. İzmir’deki evimizin tadilat ve taşınma işlerini üzerine aldı ve beni Kırım’a yolladı. Bitirmeden gelme dedi. Daha ne yapsın?
-Sonra Pegasus Hava Yollarında göreve başladı değil mi? Eşinizin pilot olması sizi nasıl etkiliyor?
-Evet ben Kırım’dayken eşim yeni görevine başladı. Biz pilot eşleri yerde sessiz sedasız eşlerimizi beklemeye alışkınızdır. Eşlerimiz mesaideyken bir şey olsa onlara telefon edemeyeceğimizi, aradığımızda onlara ulaşamayacağımızı biliriz. Bu alışılmış yalnızlığı, kendime yazmak için ayrılmış bir zaman olarak görüyor ve değerlendiriyorum. Ayrıca roman için çok sık seyahatlerim oluyor, eşimin kullandığı bir uçakta seyahat etmek te çok hoş bir duygu.
-Bir süre halanızla birlikte Kırım’da yaşadığınızı belirttiniz. Kırım’da yaşam nasıl?
-Kırım Türkleri vatanlarına dönmüş olmaktan dolayı mutlu olsa da ekonomik olarak durumları parlak değil, işsizlik bellerini büküyor. Özellikle erkekler tahsilli olmalarına rağmen iş bulamıyorlar. Kadınlar devlet kurumlarında çalışabiliyorlar ancak aldıkları ücretler yetersiz. Biliyorsunuz 2014 yılının Şubat ayında Rusya Kırım’ı ilhak etti, şu anda Kırım’ın siyasi durumu çok karışık. Ukrayna ve Rusya arasındaki çatışmalar yanlışlıkla da olsa bir yolcu uçağının düşmesine neden oldu, bu çok korkunç. Oradaki insanlarımız bu çatışmalar yüzünden daha da zor durumda kalmış oldular. Buradan Kırım’a uçak seferleri yok, direk yardım ulaştırma şansımız yok oldu, yeniden ayrı düştük birbirimizden. Buna çok üzülüyorum ve artık bu insanların çilesi bitsin istiyorum. Umuyorum romanım bu konuya da bir farkındalık yaratır.
-Şu ana kadar romanınıza aldığınız tepkiler nasıl?
-Çok olumlu tepkiler alıyorum. Sanırım pek çok Kırımlının hislerine tercüman olmayı ve pek çok insanın yüreğine dokunmayı başardım.
-Bu sizin ilk romanınız ancak hep yazıyordunuz. Bundan sonra başka eserler gelecek mi? Mesela pilotlukla ilişkili bir roman yazmayı düşünür müsünüz?
-Şu anda ikinci romanı yazıyorum, onda kendi mesleğimden, yani hekimlikten çok yararlandığımı belirtmeliyim. Ama evet, aklımda pilotlukla ilgili bir kurgu da var, henüz tam şekillenmiş değil ama böyle bir projem de var.
RÖPORTAJ: Halil AÇIKGÖZ
Dr. Serra MENEKAY kimdir?
Kırım’lı bir baba ve Selanik’li bir annenin ilk çocuğu olarak Ankara’da doğdu. İzmir’de büyüdü ve okudu. 1993 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirip tıp doktoru, 1998 yılında ise Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesindeki ihtisasını tamamlayıp Biyokimya ve Klinik Biyokimya Uzmanı oldu. Türkiye’nin değişik şehirlerinde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde çeşitli özel hastane, laboratuvar ve okullarda mesleğini icra etti. Halen yurt içi ve yurt dışı kurumlarda mesleki danışmanlık, kalite danışmanlığı ve medikal danışmanlık yapmaktadır.
Doktorluk mesleğinin yanı sıra edebiyatla hep ilgilendi. Değişik yerlerde yayımlanmış gezi yazıları, denemeleri ve şiirleri mevcuttur. Çeşitli dergilerin yayın yönetmenliğini ve editörlüğünü de yapan Dr. Serra Menekay, hep hayalini kurduğu Kırım ve dedesinin hikâyesi konulu ilk romanını yazmak için eşinin desteğini alarak mesleğine ara verdi ve Kırım’a gitti. Yıllar sonra Kırım’da dedesinin küçük kardeşi Fatma halasına kavuştu ve “Aluşta’dan Esen Yeller, Bir Kırım Türküsü” isimli ilk romanını yazarak, ailesinin ve Kırım Türklerinin inanılmaz mücadelesini kitaplaştırıp hayallerini gerçekleştirdi. Dr. Serra Menekay halen eşiyle birlikte İzmir’de yaşamakta ve yazmayı sürdürmektedir.