THY'ye atanan değil atama yanlış
Kamuda üst düzey yöneticilik yapanların görevden ayrıldıktan sonra hangi görevlerde bulunamayacağını tanımlayan kanun diyor ki; (2531 sayılı) "Görevlerinden hangi sebeple olursa olsun ayrılanlar, ayrıldıkları tarihten önceki iki yıl içinde hizmetinde bulundukları daire, idare, kurum ve kuruluşlara karşı ayrıldıkları tarihten başlayarak üç yıl süreyle, o daire, idare, kurum ve kuruluştaki görev ve faaliyet alanlarıyla ilgili konularda doğrudan doğruya veya dolaylı olarak görev ve iş alamazlar, taahhüde giremezler, komisyonculuk ve temsilcilik yapamazlar".
Örneğin, Merkez Bankası Başkanı o koltuktan kalktıktan sonra 3 yıl bir bankada, finans kurumunda çalışamaz.
Bu kanun, tüm devlet görevlilerini bağlar mı?
Elbette…
Peki SPK Başkanlığı’na yeniden seçilemeyen, bu nedenle görevinden ayrılan Turan Erol'un THY Yönetim Kurulu Üyesi olması normal mi?
THY yönetimine göre normal ki, bu görevlendirmenin yapıldığı açıklandı!
THY yüzde 50.1'i özel sektöre ait ancak kamu hisselerinin blok, özel hisse sahiplerinin dağınık olması nedeniyle yönetimi kamuda olan halka açık bir şirket.
Turan Erol'un henüz ayrıldığı SPK, yüzlerce şirket gibi THY'yi de yatırımcılar adına denetleyen kurum. Denetleyen kurumdan, denetlenen kuruma geçişi kanun yasaklıyor. Ve bu kanuna aykırı bir iş nasıl yapılır diye sorulsa bu olay isabetli bir örnek olur.
Dün eski SPK Başkanı Doğan Cansızlar ile bu konuyu konuştum. Elbette Erol hakkında yorum yapmadı ama kendisinin bu kanun maddesini dikkate alarak özel sektörde bunca yıl görev yapmadığını anlattı ve ekledi: "Bu bir bedel. Bu gerçeği bilerek başkan oldum ve bedeli de ödedim.”
Mesela kanunlara, teamüllere aykırı mı değil mi bilmem, sohbet etmekten zevk aldığım, sohbetini önemsediğim bir hâkimin, bir kurula atanmasında da aynı rahatsızlığı yaşamıştım. 2004-2007 yılları arasında İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi ve 5. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı yapan Mustafa Akın, 2007 yılında BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) üyeliğine getirilmişti.
Garipsediğim şuydu:
Akın'ın mahkemesi, batık bankaların davalarına bakıyordu. Onlarca banka sahibi ve yüzlerce banka yöneticisi, BDDK ve TMSF'nin raporlarına dayanarak yargılanıyordu. İster katil, ister cani olun, mahkeme heyeti daima tarafsızdır ve öyle olmalıdır. Savcılar suçlar, avukatlar savunur. Hâkim veya hâkimler de kararı verir. Düşünün, tarafsız olması gereken hâkim, iktidar tarafından kurumun tepesine getiriliyor. O iktidar ki, batık bankaların ülkeyi nasıl soyduğu ve geçmiş iktidarların buna nasıl göz yumduğu teorisiyle halkın sempatisini kazandı. Ve bu sempatiyi haklı çıkaran bir yargılama süreci ve bu sürecin en önemli kişisine sunulan koltuk!.
Kimse yanlış anlamasın. Turan Erol'u tanımıyorum. Tanıyanlar, zekâsı ve bilgisine çok güveniyor. Mustafa Akın ise bilgisiyle, tecrübesiyle bankaları denetleyen ve gözetleyen BDDK'ya katma değer yaratıyordu mutlaka.
Ama ya birileri, "Sayın Erol, SPK Başkanı'yken THY'de küçük yatırımcıları zarara uğratan işlere göz mü yumdunuz" derse, ya da birileri "Sayın Akın, yargılama esnasında BDDK ve TMSF'yi kollayan hükümler verdiğiniz için mi oralara seçildiniz" derse, kim ne diyecek?
İşte bu tip kanunlar, etik kurallar kamuda görev yapan veya kamunun vicdanı olmuş kişileri esasında korumak maksadıyla çıkarılmış. Korunmak istemeyenler, eleştiriye de açık olmalı...
YAVUZ SEMERCİ-HABERTÜRK