Amsterdam uçağında bir arkadaşım vardı
Los Angeles'ın en güzel otellerinden Chateau Marmont'un bahçesinde bir öğlen yemeği için buluşmuştuk Mert İçgören'le. 2006 yılıydı. Sadece hobi olarak yaptığı rap albümü İstanbul'da gizliden gizliye yayılmış ama hakkında kimse bir şey bilmiyordu. Los Angeles'ta yaşadığını öğremiştim, büyük keyifle önce internette yayılan şarkılarını dinliyordum ve onu çok merak ediyordum. Bu yüzden tanışmak istemiştim.
Albümünde çizdiği karakterden bambaşka biri çıkmıştı karşıma. Reklam işinde çalışıyordu orada, ayrıca Türkiye'ye yönelik ama Türkiye'nin çok ilerisinde film ve dizi projeleri vardı.
Çok sonradan, bir sit-com'da benim 'Oray Eğin' rolünü oynamamı bile teklif etmişti. Tabii ki kabul etmemiştim ama bu fikre çok gülmüştüm.
Bir süre sonra İstanbul'da karşılaştık ve artık buraya yerleştiğini söyledi. Görüşürüz diye geçiştirdik, bir türlü görüşemedik. Çok sevdiği LA'den taşınmasına şaşırmıştım ama burada iyi şeyler üretirse bunun bizim zenginliğimiz olacağını düşünüp sevindim.
THY'nin Amsterdam'a çakılan uçağındaki yolcuların listesini okuduğumda onun adını görüp dehşete düştüm. İsim benzerliği olabilir miydi?
Facebook'taki sayfasında arkadaşları merak edenlere gelişmeleri bildirmiş, babasıyla onun uçakta olduğunu ama durumlarının iyi olduğunu yazmışlardı.
'Neyse' deyip, geçtim.
Ertesi gün gazeteyi görene kadar. Business Class'ta oturan babası Bülent İçgören hayatını kaybetmiş, Mert ağır yaralı olarak kurtulmuş. Hala Amsterdam'da, o yüzden babasının cenazesine de gelemedi.
Nasıl dehşete düştüğümü anlatmama gerek yok. Büyük bir trajedi olduğu üzerine uzun uzun bir şeyler söylemeyeceğim, olayın kendisi yeteri kadar açıklayıcı zaten.
Buradan sadece arkadaşıma geçmiş olsun ve 'Başın sağolsun' demek istiyorum.
ORAY EĞİN-Akşam