En çılgın havalimanı ihalesi
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin en büyük ihalesi gerçekleştirildi. Peki, Limak-Mapa-Kalyon-Cengiz ve Kolin İnşaat’tan oluşan ortak girişim grubu, bu işe yeterince hazırlandı mı? Süreçte olabilecek aksaklıkları ve eğer tamamlanabilirse üçüncü havalimanımızın adının ne olması gerektiğini yazdım…
Sonucu merakla beklenen İstanbul’un yeni havalimanı ihalesi 3 Mayıs’ta gerçekleşti ve Limak-Mapa-Kalyon-Cengiz ve Kolin İnşaat’tan oluşan ortak girişim grubu (OGG) rekor bir bedelle, 22 milyar 152 milyon euro, artı KDV’lik teklifle ihalenin galibi oldu. Gerekli imzaları takiben 42 ay içinde inşaatın ilk aşamasının tamamlanacağı yeni havalimanını, 25 yıl boyunca Limak OGG işletecek. Her ne kadar yeni havalimanının çok aceleye getirildiğini düşünsem de ülkemize, İstanbul’a ve elbette kazanan gruba hayırlı olmasını dileyerek konunun detaylarına girelim.
Köşemizde bu ihalenin ülkemiz ekonomisi ve havacılık istikbali için ne kadar belirleyici ve önemli olduğuna değindiğimizi okuyucularımız hatırlayacaktır. Defalarca ifade ettiğimiz üzere, bir havalimanının kapasitesini beş ana unsur belirler: Hava sahası kapasitesi, pist kapasitesi, uçak park kapasitesi, terminal kapasitesi ve kara bağlantı yolları.
Tabloya bu çerçeveden bakarak ihale sonrası konuyu inşaat, hava trafik büyümesi ve finansman açısından üç ana başlık arasında değerlendirelim.
İNŞAAT SÜRECİ VE RİSKLER
İhale öncesi son haftalarda yapılan değişikliklerin inşaat ağırlıklı şirketlerin şansını daha fazla arttırdığını daha önceden belirlemiştik. Nitekim sonuçta Limak hariç inşaat dışında tecrübesi olmayan şirketlerin oluşturduğu konsorsiyum ihaleyi kazandı. İşletme tecrübesi en fazla olan başarılı havalimanı operatörü TAV halka açık olması ve Fransız ortakları nedeniyle daha fazla riske giremedi. Kazanan konsorsiyumda Limak, bu kadar çok ortakla zorlanacak olsa da başarılı olmalarını gönülden dilerim. Zira böyle bir projeyi en kısa sürede ancak Türk inşaat şirketleri tamamlayabilir. Bu konuda tereddüdüm, yapılacak inşaatın ne kadar havalimanı işletmeciliğine uygun ve kârlı olacağı yönünde. Saha zemin etüdünün çok detaylı yapılmadığı, kısa süreli ön hazırlıktan çok belli oluyor. Ancak bir şekilde Türk pragmatizmiyle gecikmeli de olsa aşılabilir. Yayınlanan ÇED raporunda pek çok hassasiyet ve çekince olmasına rağmen, ülkemizin çevreye duyarsızlık siciline dayanarak aşılacağını düşünüyorum…
Tolga Turgut’un yazısının devamı için TIKLAYINIZ…