Evlilik yıldönümlerini kutlamak için Dubrovnik’e tatile giden THY kabin amiri Barış Yorulmaz ve eşi Nilgün Yorulmaz, hırsızlık suçlamasıyla bir ay boyunca Hırvatistan’da tutuklu kaldılar. 12 metrekarelik hücrede birbirlerinden habersiz günlerce kalan çift 30 bin Euro kefalet karşılığında serbest bırakıldı. Hırvatistan’da tutuksuz yargılanan ve 22 aylık bebeklerine kavuşma hayalleri kuran çift, yaşadıkları kâbus dolu günleri Hürriyet’e anlattı.
THY’de 15 yıldır kabin amiri olarak çalışan Barış Yorulmaz (33) ve eşi Nilgün Yorulmaz’ın (31) başına gelen talihsizlik, Hırvatistan’ın Dubrovnik kentine evlilik yıldönümlerini kutlamak için gitmeleriyle başladı. Kutlama yaptıkları 13 Ağustos gecesi, döviz bürosundan para çalan bir şebekenin üyesi oldukları gerekçesiyle tutuklanıp, ayrı ayrı hücreye kondular. Üstelik haklarında bir değil, birkaç hırsızlık suçlaması vardı ve yargılanmaya başladılar. 13 gün boyunca hiçbir telefon görüşmesi yapmalarına izin verilmedi. Hakim izniyle birbirlerini her hafta görme izinleri olmasına rağmen, tutuklu bulundukları bir ay boyunca sadece bir kez görüştürüldüler. Belgrad Büyükelçiliği ve Türk Dışişleri’nin çabalarıyla tam bir ay sonra mahkemeye çıkarılıp, 30 bin Euro kefalet karşılığında serbest bırakıldılar. 22 aylık bebeklerinden uzakta, yaşadıklarının şokunu atlatamayan Barış Yorulmaz hapisten çıkınca Hürriyet’e konuştu:
3 yıldır tatil yapmıyorduk
“THY, Bosna Havayolları’nın yarısını satın alınca, bir süre Bosna’da çalışmıştım. Üç yıldır tatil yapmıyorduk ve eşime ‘Bosna’ya gider Mostar’ı gezer, sonra da Dubrovnik’e gideriz’ demiştim. 22 aylık oğlumuzu anneme bırakarak tatile çıktık.
Bosna’dan araba kiraladık. Mostar’dan sonra hiç durmadan Dubrovnik’e yola çıktık. Akşam 9 olmuştu. Yorgunduk, evlilik yıldönümümüzdü ve yer bulamıyorduk. Eşim ağlamaya başladı. Hemen bir turizm ofisine girdik. Ne geldiyse başımıza burada geldi. 10 metrekarelik ofiste iki tane yan yana banko vardı. Biri turizm ofisinin, diğeri de döviz bankosu. Döviz bankosunda altı yedi kişi vardı. Eşime sen o sıraya gir, ben de konaklamayı ayarlayıp hemen geliyorum dedim. Eşimin yanına geldiğimde ikinci sıradaydı. Önümüzde kafasında şapka olan Afrika kökenli biri vardı. 1000 Euro bozduruyordu. Önce Hırvat parası kuna istedi, paralar önüne gelince bu kez ‘Hayır ben sterlin istemiştim’ deyince görevliyle aralarında küçük bir diyalog geçti. Ama bu arada şapkalı adam, sürekli arkasına dönüyor, bir şeyler söylüyor garip davranıyordu. Mesleğimin getirdiği dikkatle davranışlarında gariplik sezdim. Hemen yanında duruyordum, o da uzanıp bir broşür alıp bana verdi. Broşür araba kiralama broşürüydü. Bosna’dan araba kiraladığım için, fiyatları merak edip baktım.”
Tuvalet kokan hücrede 10 saat
“O gece turizm ofisinin tavsiye ettiği yerde kaldık. Ertesi gün Rixos Oteli’ne bir şeyler içmeye gittik ve otelin hemen yanındaki plajda akşama kadar güneşlendik. Ama bu arada, bir gece önce kaldığımız yerin parasını, turizm ofisine ödememiz gerekiyordu. Yemekten önce, hırsızlık yaptığımızı iddia ettikleri ofise tekrar gidip paramızı ödedik. Yemekten akşam 10 gibi çıkıp, otele doğru giderken, bir polis arabası önümüzde durdu. Eşimi ve beni kolumuzu kıvırarak arabanın içine soktu. Şoka girdik. Karakola gittiğimizde eşimi ve beni ayrı ayrı yerlere götürdüler. Ne büyükelçiliği ne de avukatımızı aramamıza izin verdiler. ‘Siz bir hırsızlık şebekesinin üyesisiniz’ deyip bağırıyorlardı. Üstelik bize bağıranlar polisler değil, seyahat acentasının çalışanlarıydı. Onlar sorguluyor, polis de seyrediyordu. Eşimi ve beni ayrı ayrı ağır tuvalet kokan bir hücrede 10 saat tuttular.”
Kimseyi aratmadılar
“Hiçbir yeri aramamıza izin vermedikleri için, ben İstanbul’daki bir çalışma arkadaşıma ‘Dubrovnik’te karakoldayız, acil avukat lazım, yardım et’ diye mesaj atabildim. Bizi mahkemeye çıkardıklarında kendimi savunmaya çalıştım. Suçlu olsam aynı yere tekrar gitmeyeceğimizi, acentanın önerdiği yerde kalmayacağımızı, işbirlikçisi olduğumuzu iddia ettikleri adam kendini şapkayla kamufle ederken, bizim ayan beyan yüzümüzü göstermeyeceğimizi, bunun hiçbirinin mantıklı olmadığını söyledim ama dinletemedim. Bizi tutuklayıp, hapishaneye gönderdiler. 13 gün boyunca hiç kimseyi telefonla arayamadık. Hakim kararıyla haftada bir gün eşimle 10 dakika görüşme iznimiz olmasına rağmen, bir ay boyunca sadece bir kez görüştürdüler. Onu da yapmayacaklardı ama cezaevi müdürüne mektup yazıp, hakim kararına rağmen niçin görüştürülmediğimizi sorunca görüştürüldük.”
İzolasyon hücresine atıldım
“Önce 25 metrekarelik bir hücrede 9 kişiyle kaldım. 10 gün sonra, beni ne televizyon ne de kitap olan izolasyon hücresine attılar. 12 metrekarelik hücrede iki kişiydik. 22 saat hiçbir şey yapmadan duruyor, sadece 2 saat dışarı çıkıyorduk. Büyükelçiliğimizin, Türk Adalet Bakanlığı’nın yoğun çalışmaları olmasa uzun bir süre mahkemeye çıkamayacaktık. Hakim bizi yakalamışken, üç dört olayla daha ilişkilendirmek istedi. Hakim bana 12 ay, eşime bir başka olaya karıştığı iddiasıyla 16 ay ceza istedi. Halbuki onların iddia ettiği saatlerde, biz otelde bir şeyler içiyorduk. Türkiye’de trafik cezası bile almadığımızı, gelir durumumuzu ispatladık. Çalınan 400 Euro’ya ihtiyacımız olmadığını söyledik. Hatta bizi yakaladıklarında üzerimizde Euro bile yoktu. Eşim de kuna, bende de dolar vardı.”
Eşim komaya girdi
“Eşim mahkeme sürecinin uzadığını öğrenince 2 gün komaya girdi. Ruh sağlımı korumak için 22 aylık oğlumu bile aklıma getirmemeye çalışıyordum. Çünkü beni yıkacak tek şey oydu. Büyük bir psikolojik çöküntü yaşadık. Döviz bürosundaki görevliler sezonluk çalışan kişiler. Diğer döviz bürosuyla birlikte çalınan miktar 1500 Euro. Bu onların üç aylık maaşı. Eğer suçluyu bulamazlarsa bu parayı kendi ceplerinden ödemek zorunda kalacaklar, o yüzden de bizim suçlu olduğumuza inanmak ve inandırmak istiyorlar. İşyerlerimiz bize çok anlayış gösterdi ve bizi bu durumdan kurtarmak için çabaladılar. Bütün bu süreç boyunca en korktuğum şey, manevi yafta yemek.”
Oğlum için dayanıyorum
Nilgün Yorulmaz, “Ben hâlâ şoktayım, Türkiye’ye dönmeden derin nefes alamayacağım. İnanılmaz bir kapalı alan fobim oldu. Oğlum için güçlü olmaya çalışıyorum” dedi.
ŞERMİN TERZİ-Hürriyet