Bir süre önce sendika hakkında yazmama konusunda aldığım kararı bozmak zorunda kaldım. Başta gerekçem, talep olmayan konuda insanlara zorla bir şeyler anlatmaya çalışmanın anlamsızlığını fark etmiş olmamdı. Buna ilave, üyelerinin ilgisizliğini gören profesyonel sendikacıların bunu fırsat bilerek kurumu yalnızca bir hukuk ve danışmanlık bürosu haline getirmelerini ise, içimiz parçalanarak izliyoruz. Geçmişte isimlerini sınıf mücadelesinin örnek savaşımlarına yazdıranların tüm benlikleri ile tükenişlerine tanık olmak herhalde bu mücadeleye katkıda bulunmuş herkesi kahrediyordur.
Bir süredir telefonla bana ulaşan Hava-İş üyesi dostlar, toplu sözleşme ana temalı sendikal sorular sorarak benden bilgi almak istiyorlar. Sorular, ‘toplu sözleşme ne olacak, ve sendika biz uçuş işletmenin sorunları ile ilgilenecek mi?’ şeklinde geliyor. En son genel kurul itibari ile bunca yıllık emeklerime karşın, benim onay ya da itirazım olup olmadığı sorulmadan 20 yıllık baş temsilcilik görevime son veren başta genel başkan Ayçin ve ekibi anlaşılıyor ki; yerime birini atayamamış. Eğer böyle olsa, ya da Hava-İş Sendikası uçuş işletme ile ipleri koparmasa bu arkadaşlar hala beni arar mı?
Sorulara yanıt verebilmek için bilgi sahibi olmam gerekiyordu ve işe, sendikanın web sitesini okumakla başladım. Tarihçeyi okurken ve resimlere bakarken, o günleri anımsadım. Tüylerim diken diken oldu, gözlerim yaşardı. O muhteşem, samimi, her türlü çıkar ve oyundan uzak haklı davanın arkasındaki onurlu kavga günlerini gözlerim kapalı içimde hissettim. Arkasından temel amaçları ve tüzüğü okudum. Hiç benzer yanı kalmamış geçmişle bugünün ne yazık.
Peki, ne oldu da, koskoca Hava-İş bu hale geldi?
Gerek ben gerekse konuyla ilgili çoğu kişi bu konuda sayfalar dolusu yazdık. Ama kısaca tekrar değinmek gerekirse, sendikal yaşamın üç ayağı vardır. Bunlar; işveren, sendika ve üye olarak tanımlanır.
Hani bir deyim vardır;”kış kışlığını,.....yapar.” diye, işte bu bakımdan bu son örnekte olduğu gibi işveren konumundaki THY yönetimi yine yapacağını yapmış görünüyor. Amaç toplu sözleşmeyi geciktirip insanları sendikadan ve örgütlü mücadeleden soğutup korunmasız ve savunmasız kucağına alabilmek. Zaten iş kollarını bölüp kapatıp ondan sonra yeni isimlerle açarak oralarda sendikadan kurtulma projesi durmaksızın uygulanmakta. Emek karşıtı tavırlarını ileri demokrasi palavrasını kendine şiar edinen iktidarın gücünü arkalarına alarak devam ettiren THY yönetimi, insana olan saygısız ve umursamaz tavrını yıllardır tartışmasız bir biçimde kanıtlamış durumda.
İşverenin her toplu sözleşme döneminde başvurduğu bu cinlik, çok demode, çok basit ve dünya şirketi olma sevdasındaki bir kuruma yakışmayacak kadar çapsız bir davranış. THY yönetimi bu yöntemle kimi cezalandırıyor? SKYTRAX adlı aidat ödedikleri danışmanlık şirketinden aldıkları dandik ödüllerin törenlerinde; “biz bu başarıyı tüm çalışanlarımızla birlikte, hatta onların sayesinde yakaladık” diye şişinen yöneticiler, çalışanların haklarını verme konusunda neden böyle ketum davranıyorlar?
Taşeron uygulamaları ile yer çalışanlarına köle muamelesi yapan THY yönetimi, şimdi de yabancı pilotlarla yerlilere gözdağı veriyor. Koca bir yaz geçti, çalışanların çoğu izin yapamadı, şimdi hac zamanı, arkadan yılbaşı gelir. Uçuş işletmedeki hasta ve istirahatli pilot sayısı kaçtır? Son zamanlarda kalp krizi geçiren ya da amansız hastalıklara yakalanan meslektaşlarımızın durumu nedir? Hadi işverenin umuru değil, sendikanın haberi ve bir çabası var mıdır? Yoksa herkes iş kaybetme korkusuyla hastalıklarını bile saklar duruma mı gelmiştir?
Aslında bu yazdıklarımla bir nebze olsun üyenin durumuna da eğilmiş olmakla birlikte, onların mazeretleri ne olursa olsun, sendikadan vazgeçmek gibi bir lüksleri yoktur ve örgütlü mücadelenin dışında yaşayacakları sadece hüsrandır. Kendileri için doğru olanı yine kendilerinin çaba ve katılımları sağlayacaktır.
Ülkedeki son gelişmelerden biri de; dizi film ve benzeri işlerde çalışanların sendikalaşma çabaları. Nasıl bir örgütlenme peşinde oldukları medyadan takip ediliyor. Nasıl oldu bu? Şöyle; diziler tuttu çok iş yapılıyor, bu sektörde çalışana gerek var. Talep olunca emek değerlendi ve sonuç, çalışma koşullarına ve ücrete yönelik iyileştirme isteği. Nasıl olacak bu? Yanıt; Sendikalaşarak.
Peki, havacılık sektörü de, diziler kadar hareketli ise ve bu sektörde de kalifiye çalışan, özellikle pilot ihtiyacı varsa, aynı mantıkla, sendikaya olan inançsızlığın nedeni ne ola?
Gelelim konunun üçüncü ayağına, yani sendikaya. Bugün eğer Hava-İş gibi bir sendikanın içine düştüğü umursamazlık, aymazlık, üyeden kopukluk, çözümsüzlük ve işveren karşısındaki acizlikten bahsediyorsak, durum gerçekten çok vahimdir. İşte bugünleri daha çok önceden görüp, hem üyelerin hem de geçmişleri başarılarla dolu kişilerin bu hale düşmelerini istemediğimiz için mevcut kadronun aday olmamalarını ve görevi yeni genç ve değişik anlayıştaki insanlara bırakmalarını istedik. Ama derdimizi anlatamazken, bazılarının da sendikayı işyeri olarak kabul edip, içine düştükleri iktidar alışkanlığının onlar için her şeyden daha önemli olduğunun farkına varamadık.
Bugün gelinen noktada anlaşılmayan bir durum kalmamıştır. Türk sendikacılık resmi, iktidarın arzu ettiği biçimde tuallere çizilirken tüm sendikalar, bütünü büyük bir uysallıkla takip ediyor. Bir işçi, yalnızca bir işçi tek başına çıkıp tüm gerçeği insanların gözüne sokarken, sendikaları ele geçirmiş mafya artığı sözde yöneticiler, gözleri, kulakları ve vicdanları kapalı, sahip oldukları maddi gücü adeta emeğe karşı silah olarak kullanıyorlar.
Hava-İş Sendikası, ölü üye tabanını canlandırmak, ilişkisini kopardığı işyerleri ile yeniden temas kurmak yerine, yeni yapılanmalar peşinde koşarak, muhalefetsiz tam egemen bir iktidar peşinde koştuğu izlenimini veriyor. Buna sendika ağalığının yeniden hortlaması diyebiliriz. Hele arada bir koftiden meydan okuduğu işveren desteğini de arkasına alırsa, “gel keyfim gel.”
Bu bağlamda anlayamadığımız şey; bundan evvelki yetki tespit dönemlerinde işveren sendika aidatlarını kesmezken şimdi ne oldu da aidatlar muntazaman sendikanın kasasına giriyor. Bir örnek de İSG’den; Toplu sözleşme görüşmeleri sessiz sakin devam ederken işveren Hava-İş yöneticilerine iltifat üstüne iltifat yağdırıyor. Ama öte yandan, işçilerine de tebligat yağdırıyor,” iş akdiniz feshedildi” diye.
Ama Allahları var, bürokrasi tam işliyor o konuda oldukça deneyimliler. Tüm başvurular zamanında yapılıyor, davalar usulüne göre açılıyor, bildiriler yazılıp dağıtılıyor, arada bir toplantı yapılıp üyenin duyarsızlığından şikayet ediliyor, eylemsizlik sıkıntısı karşısında ah!lar, off!lar çekiliyor ve içleri rahat vicdanları huzurlu en yakın restoranda efkar dağıtılmaya gidiliyor.
Sonunda olan yine çalışana oluyor. Dokuz ay bitiyor hala bürokrasi çarklarını çevirmeye devam ederken, THY yönetimi; değerli (!) çalışanlarının rızkından çaldıklarının, Sendika yönetimi de; işverenin kesip kasalarına koyduğu aidatların faizi ile günlerini gün ediyor. Alan memnun, veren memnun, belki bu arada Ayçin de, hala bulabiliyorsa “ben ne yapacağımı biliyorum, ama ilk önce siz ne yapacaksınız onu bir görelim” şeklindeki tarihi sözleriyle temsilci azarlıyor.