“Ama tilkinin dedikleri aklıma geldi birden. Birinin sizi evcilleştirmesini kabul etmişseniz, biraz olsun gözyaşı dökmeyi de göze alacaktınız.”
St. Exupéry-Küçük Prens
Homo Erectus’tan bu yana insanlar, hayvanlarla ilgilenip evcilleştirmeye çalışmışlardır. Kent yaşamına sıkışmış insanlara evlerinde, yakınlarında hayvanları sevme-besleme gibi ilişkiler, bir çeşit rehabilitasyon olmuştur.
Uçuş ve onun destek çalışmalarının gün boyu sürdüğü kurum, ofis gibi havacılık yerleşkelerinde evcil hayvanlara, grubun ortak ilgi-bakımı oldukça yaygındır. Havacılıkta çalışanların evinde, sokağında ilgilendiği evcil hayvanlar olmasına rağmen uçuş görevine gidiş-gelişlerinde oralardaki hayvanlarla yaşanılan anlardaki coşku, sevgi, merak, ilgi vb. duygular çok farklı güzelliktir.
Havacılıktaki uzun yıllara dayanan gözlemlerime dayanarak, başlangıçta kedi-köpek vs. hayvanlardan hoşlanmayan meslektaşlarımızın zaman içinde onların sevgilerinin farkına vardıklarını rahatlıkla söyleyebilirim. Ardından hayvanlarla gözle görünür şekilde ilişkiye geçerek içtenlikle ilgilenmişlerdi…
Uçuş faaliyetlerinin yürütüldüğü çevrelerde kedi-köpek, biraz da kuş cinsleri daha sıklıkla bulunan hayvan türleri olmakla birlikte zaman zaman orduda, özellikle filolarda karaca, kartal, tavus kuşu, koyun, hatta maymun gibi farklı cinslerin beslenildiğine rastlanılmıştır. İlişkinin başlangıcında ya grupça ortak severek besleme, ya da bir kişinin çabasıyla ilişkinin gelişip zaman içinde ekiplerin benimsemesi şeklinde gerçekleşmektedir.
I. Dünya savaşında Fransa’nın Lafayette Filosundaki Pilot Yüzbaşı G. Roul Lufbery’nin iki tane aslan yavrusu ve birkaç köpeği bu konudaki bilinen ilginç örneklerdendir. Lafayette Filosu Amerikalı gönüllü pilotların da katılımıyla farklı kompozisyona bürünmesine rağmen, filonun hayvan popülasyonu tüm filo elemanlarına farklı, güzel duyguları yaşatmışlardı. Ancak bir gün G. Roul Lufbery’nin uçuştan dönmemesi aslanlarda (isimleri Whiskey-Soda) inanılmaz acı, hayal kırıklığı, özlem yarattığı, uzun süre matem tuttuklarını ve filonun diğer ekiplerince bir türlü avutulamadıkları anılarda bahsedilmektedir. [Lafayette Filosunun I.Dünya savaşındaki maceralarıyla ilgili 2006 yılında yönetmenliğini Tony Bill’in yaptığı “Flyboys” isimli bir film çevrilmişti. Filmin ismiyle aynı (Flyboys yazarı: James Bradley) kitapta ise II. Dünya savaşında Pasifik Okyanusunda Amerikalı pilotların maceraları anlatılmaktaydı…]
Çanakkale savaşlarında Hacıpaşa Çiftliğinde konuşlanan Osmanlı Ordusundaki havacı birliğinin ihtiyaçlarını karşılayan mekkârenin (eşek-katır), birlik mensuplarınca uğurlu kabul edilerek sevilmelerini görevli Almanlar, başlangıçta yadırgamışlardı. Daha sonraları bu hayvanlara alışarak sevgilerini göstermişlerdi.
II. Dünya savaşında İngiltere’de konuşlanmış Mary Ruth isimli Amerikan B-17 uçağının ekibiyle küçük bir köpeğin dostluklarını J. Steinbeck “Bir Savaş Vardı” kitabında anlatır. Yazar aslında filodaki tüm bombardıman uçaklarının ekiplerinin özel dostluk ilişkisinde bulundukları köpekleri olduğunu da belirtir. Mary Ruth isimli B-17’nin Fransa üzerinde düştü-düşürüldü haberinin filoya ulaşmasıyla “Scottie” isimli köpekteki değişimleri anlatır: Kulaklarının düşmesi, kuyruğunun ters yöne bükülmesi, kafasını patilerine yaslarken kulaklarının seğirmesi gibi ayrıntılardan söz ederken birden köpekteki ani değişikliğe dikkati çeker! Ortada hiçbir şey yokken köpeğin başını kaldırıp tüm vücudunu titretmesi, çok sonraları ufukta bir nokta olarak beliren uçağa doğru ok gibi fırlamasını kendi uçağını ve onun ekibini nasıl tanıdığına bir türlü akıl erdiremediğini çok güzel anlatır…
J. Steinbeck aynı eserinde II. Dünya savaşında İngiltere’de başka bir filonun maskot keçisini anlatır: Başlangıçta filo personeli tarafından dışlanmasına rağmen, keçi (ismi William olarak anılır) ortalıkta dolaştığı sürece uçuş ekiplerinin talihi hep yaver gittiğinin farkına varılmasına dikkati çeker. Bu önemli özelliğine bağlı olarak tüm eğlencelerin baş aktörü haline gelen keçinin oksijen tüpünden ağzına oksijen çekerek bir tür esriklik haline geçişinden, bira severliğine, komutanın karısına sarkıntılık etmesine kadar tüm tuhaflıklarını J. Steinbeck sıralar. Filo bir kez intikal ederken keçiyi eski yerinde bıraktıklarını ve bu yüzden her şeyin ters gittiğini de ekler. Elbette Keçi William en kısa zamanda uçakla filonun yeni yerine ulaştırılınca her şey yoluna girer. Uçuşa çıkmadan önce tüm ekipler teker teker boynuzlarını okşayıp, sırtını sıvazlayarak şans kat sayılarının yükseldiğine inanırken bu ritüele komutanların da katılması durumu daha da ilginç duruma getirmektedir. Keçinin inatçı huyu olarak beliren İngiliz milliyetçiliği (ABD Hava Kuvvetleri personeline tos vurması, üzerlerine işemesi vb.) diğer önemli bir özelliği olarak dikkatleri çekmiştir. 9 Temmuz 1943’de Kraliyet Hava Kuvvetlerinden üstün hizmet madalyası alan Keçi William, sirozdan öldüğünde İngiliz Hava Bakanlığı ona özel mezar ayarlamayı da ihmal etmediğini ve törenle defnedildiğini anlatır…
II. Dünya savaşında İngiliz Hava Kuvvetlerinde savaşan Çekoslovak pilot Robert Bozdech, düşman hatlarında düşürülür. Kaçarken bir çoban köpeği ile dost olur. Birbirlerinin hayatlarını birçok kez kurtarırlar. En son müttefik birliklerince kurtarıldıklarında Robert, Ant ismini verdiği köpeği uçuş ceketinin içinde saklar. Çoban köpeği Ant, tekrar uçuşa başlayan Robert ve filosunun uçaklarını kalkışlarından inişlerine kadar pist kenarında beklemeye başlar. Hiç kimse onu pistin kenarından uçaklar ininceye kadar asla alamaz. Bekleme süresince yemek yemeyen, su içmeyip uyumayan Ant, kahraman olur. Savaş bitince Hava Bakanlığı köpek Ant’a “Dickin” madalyası verirken “Animal Vic” olarak adlandırılarak ordu kayıtlarına geçirilir.
Amerikalı yazar Richard Bach “Bir Çift Kanat” isimli kitabında II. Dünya savaşından sonra Fransa’ya intikal eden Amerikan Hava kuvvetlerine ait bir F-84 jet filosundan bahseder. Gönüllü personelden kurulan birlik, henüz jet uçaklarına aşina olmayıp eğitim ve deneyim bakımından oldukça yetersizdirler. Filonun tüm uçuşları boyunca bir tane Van kedisi pist başında onları seyreder. Kedinin uçuşları izlediği dönemlerde filo uçuşlarını sorunsuz olarak tamamlar. Öyle ki arızalı uçaklar, sert hava koşulları vb. olumsuzluklara rağmen kedi pist başında olduğu sürece hiçbir sorun çıkmaz. Bu konuda filo personeli kediye çok ayrı anlamlar yükleyerek uzaktan severler. Bir kez pist başında görevli yüzbaşı kediyi kovunca inişte kaza olur. Bunun üzerine söylentilerle kabul gören kedi için yazılı emir çıkartılarak tüm filoya iletilir: “Bundan böyle hiç kimse hiçbir nedenle Van kedisine yaklaşmayacaktır…”
Türk Hava Kuvvetlerinin çeşitli birliklerinde kâh komutandan gizli, kâh desteğiyle kedi köpek, çeşitli kuşlar (kanarya, muhabbet vb.), kuzu, karaca, tavuk, ördek, hatta maymun gibi hayvanların ortak sevgiyle beslenildiği çok olmuştu. Halâ öyle midir bilemiyorum? 1973 yılında Gaziemir’deki uçuş okulu öğretmenlerimizden rahmetli Çakın Hoca, beslediği kedi yavrularını uçuş tulumunun cebinde, T-41 uçağında uçuşa çıkarırdı…
Hava Kuvvetlerinde görevli iken Malatya 171. Filo ekiplerinin sahiplendiği bir köpek bir anda herkesin sevgilisi olmuştu. Bozli ismiyle çağrılan köpek, filo personeli haricindeki kişilerden -üs komutanı da dâhil- pek hoşlanmıyordu. Bu yüzden komutan tarafından itlaf emri verilince, 1980’lerin dağdağalı günlerinde filo personeli çeşitli pankartlar ve sloganlarla destekli “Bozli’ye destek-itlafa direniş” yürüyüşü yapmış ama yine de meşum sona engel olunamamıştı…
Havaalanı terminallerinde, özellikle uçuş ekiplerinin giriş-çıkış yaptığı kapılarda, genellikle kabin ekiplerinin besin ve sevgi desteğiyle değişik köpek varlıkları mevcuttur. Sabiha Gökçen Havaalanı, Pegasus Havayolu ana merkez binası, Corendon Havayollarının ana merkez binası, THY eğitim binası girişi, İzAir Havayolu merkez ofisinin girişinde vb. diğer havacılık şirketleri ve kurumlarında birçok köpek, kedi hatta kuşlar, tüm çalışanların ortak ilgisi ve sevgisiyle yaşamlarını sürdürmektedirler.
İzmir Adnan Menderes Havaalanının apron tilkisinden bahsetmek istiyorum: Açık park yerlerindeki uçaklardan, özellikle kabin görevlilerinin beslemesiyle oldukça yakınlara gelen tilki, çok güzel ve akıllıca elbette tüm sevimliliğiyle yaşamını sürdürmektedir. (İzmir DHMİ görevlileri duymasın. Yoksa itlaf için çaba sarf ederler!) Genç tilki çok akıllıca pist, taksi yollarına çıkmadan sabah erken ve akşam geç saatlerde uçakbaşı yaparak günlük tayınını elde etmektedir. Umarım ki tilkinin yaşamı otoritenin gazabına uğramadan aynı şekilde devam eder…
Meslektaşım Mehmet Bilgeç’e tilki resimleri için teşekkür ederim.
Bu arada Osmanlı tarihinin acıklı sayfalarından birisi olan 1910 İstanbul köpek itlafını anmadan yazıyı sonlandıramayacağım. Meraklısı için İstanbul sokaklarındaki başıboş köpeklerin toplanarak Hayırsız adaya terk edildikten sonra birbirlerini yiyerek tüketmeleri yürek yakan bir öyküdür. Bu acıklı vakayı birçok yabancı gezgin yazarlar net bir şekilde anlatırken, dönemin İstanbul dergi ve gazetelerinde çok kısa haber olarak yer almıştı. Bazı yazarlar 1910 İstanbul köpek itlafının İttihat ve Terakki’nin 1915 Ermeni Techiri’nin ön çalışması olduğunu ileri sürmelerini de istediğimiz gibi yorumlayabiliriz. Ancak tek husus canlıları öldürme nedeninin toplumun çıkarları uğruna yapıldığı iddiasının sadece zavallılık vahşetinin açıklamasıdır…
Sizin de sevgi, besleme vb. şekilde ilgilendiğiniz bir hayvanınız var mı?
Not: Henüz tamamlanmamış, sonu açık olan bu derlemede, havacıların hayvanlarla ilişkisiyle ilgili her türlü anı, öykü, anekdot, resim ve fıkrayı sizlerden beklemekteyim. Söz uçar yazı kalır!
Başvurulan Kaynaklar:
*Bir Savaş Vardı (John Steinbeck- Sel Yayıncılık, 2015)
*Bir Çift Kanat (Richard Bach- Arkadaş Yayınevi, 1991)
*Lafayette Escadrille (Smithsonian National Air and Space Museum Arşivi)
*The Dog Who Could Fly (Damien Lewis- Atria Books, 2015)
*Yeni Mecmûa’nın Nüsha-i Fevkalâdesi Çanakkale 18Mart 1915 (Haz. Murat Çulcu-E yayınları, 2006)
*Çanakkale Üzerinde Bir Şahin (Hans Joachim Buddecke- İş Bankası Kültür Yayınları, 2009)