Önsöz: Bu yazı, askeri ve sivil pilot arkadaşlarımızın konuyla ilgili kişisel deneyimleri, havacılık ortamlarındaki teamülleri ve anekdotları aktarmalarıyla geliştirilmiştir. Yellenme, bazı kültürlerde ayıpsanarak konuşulmaktan kaçınılan fizyolojik bir durumdur; ilginç olan, havacılık tıbbının temel kitaplarında da ihmal edilmiş olmasıdır. İnsana dair her şey ilgi alanımız içinde olmalı, konuya ait bilgileri yok saymamalıyız.
Fizyolojik, psikolojik ve tıbbi yönler: Deniz seviyesinde 1 litre hacmindeki gaz, 5 bin feet’de 1,2 litre; 10 bin feet’de 1,5 litre hacme genleşir. Ticari yolcu uçaklarında kabin içi 6-8 bin feet (2,400 metre) irtifaya eşdeğer düşük basınçta tutulduğu için mide-bağırsaklardaki hapsedilmiş gazlar 1/4 (yüzde 25) oranında genişler. Bu durum hassas kişilerde karında şişkinlik hissi ve gaz çıkarma (geğirme, yellenme) ihtiyacı yaratır. Yüksek irtifalarda kayak ve dağ tırmanışı yapanlarda da benzeri durumlar olsa da, açık havadaki ile uçak içindeki yellenme arasında önemli farklar olduğu açıktır.
Gastrit, reflü, ishal ve hava yutması (aerofaji) gibi rahatsızlıkları olan ya da gaz yapıcı gıdalar yiyen/içen kişilerde uçuş sırasında şişkinlik ve karın ağrıları (meteorism, barogastralgia) daha fazladır. Gaz giderici ilaçlar durumu biraz yatıştırabilir. Özellikle gıda zehirlenmesi ve ishal durumlarında gaz kaçırırken gaita kaçırma tehlikesi de vardır. Uçuş korkusu olan, uzun uçuşlar boyunca devamlı oturmak ve az sıvı tüketmek durumunda kalan kişilerde kabızlık, hazımsızlık ve bağırsak gazları daha sıktır. Bazı yolcu ve uçuş ekiplerinin ev ve otel odası dışındaki yerlerde abdest yapamama takıntısı (safe toilet syndrome) da kabızlığa ve dolayısıyla bağırsak gazı artışına neden olabilir…
Batına hava verilerek yapılan laparoskopik cerrahi sonrasında durum daha ciddidir; irtifada genişleyen gazlar, dikiş atma ve iç kanama olasılığı yarattığı için birkaç gün uçuş yasaklanır. Kolostomi torbası taşıyanlar ise uçuşta genişleyen gazın torbayı patlatma olasılığı dikkate alınarak daha geniş torba kullanmalıdırlar.
Askeri pilotlara 30 bin feet’e kadar irtifalara çıkılarak uygulanan hipobarik çember eğitimleri sırasında şişkinlik ve gaz şikâyetleri uçaklardakine göre çok daha fazladır. Bu huzursuzluk bazılarının mimiklerine yansır; gaz çıkararak rahatlayanların çevreye verdiği rahatsızlık ise diğerlerinin mimiklerinden izlenir... Havayolu uçaklarında nadiren görülse de, ani kabin patlaması olaylarında dekompresyon hastalıkları ortaya çıkarabilir; bu sırada karın gazlarının genişlemesi ve gaz çıkarma ihtiyacı duyulması olağandır.
‘Bırak gitsin’: Genişleyen mide ve bağırsak gazları ya geğirerek ya da yellenerek tahliye edilir. Gürültülü biçimde yapılmadıkça geğirmek çoğu kültürde ayıpsanmaz. Bağırsak gazlarının topluluk içinde gürültülü veya sessiz biçimde salınması ise ayıp karşılanır. İçeriğinde sülfür, azot, metan, CO2 ve hidrojen olan bu gaz sülfür yüzünden kötü kokar ve tiksinti yaratır. Bazıları karın şişkinliğinin akciğerlere baskı yaparak nefes darlığına ve kalp sıkışmasına yol açacağı kuruntusuyla, ‘Bırakın gitsin’ şeklindeki önerilerde bulunur ki, bunun bilimsel bir temeli yoktur; tıbbi vaka örneği de yoktur.
Pilotlar: Belki de uçakları ve kokpitleri kendi özel alanları gibi gören ve uçuş emniyeti bahanesine fazlaca sarılan bazı pilotların yellenme konusunda daha serbest davrandıkları öne sürülmektedir. Bazı pilotlar ortam iyi havalandırıldığı için kokunun, kulaklık kullanıldığı için de sesin maskelendiğini düşünürler. Tepki vermeyenlerin çoğu nezaket gösterenler, çok azı koku hissi zayıf kişilerdir; ama bazen diğer pilotun tepkisine muhatap olabilirler. Bazıları sık sık kolonya veya koku spreyleri kullanarak kendi ya da arkadaşlarının ayıplarını örtmeye çalışır, bazıları elini veya bir kâğıdı yelpaze gibi kullanarak rahatsızlığını belli eder… ‘Bırak gitsin’cilerin mazeretleri, gazı tutmanın karın şişkinliğini arttıracağı, bunun ağrı ve stres yaratacağı, uçuşa konsantrasyonun bozulacağı ve sonuçta uçuş emniyetinin tehlikeye düşebileceğidir. Ama aynı mantıktan gidildiğinde, yaydıkları kötü kokunun kokpitteki diğer kişilerin uçuşa konsantrasyonlarını bozma olasılığı da vardır...
Kabin memurları ve yolcular: Sıkışık bir kabin ortamını çok sayıda insanla paylaştıkları için daha kontrollü davranırlar. Ayrıca sinirli birileriyle tartışıp herkesin önünde mahcubiyet yaşama olasılığı da bazılarını frenler. Ama gene de diğerlerine hissettirmeden (!) gaz çıkarma kurnazlığı gösteren kişiler her uçakta olur. Bilerek veya farkında olmadan (uykuda) gaz kaçıranların etraftakilerde rahatsızlık verdiği tartışılmaz bir gerçektir. Kaynak kişiyi saptamak kolay değilse de genellikle şişman kişilerden (muhtemel zanlı) şüphelenilir. (Zayıf yapılı da olsa, huzursuz oturan, yana kaykılan, zorla öksürerek yellenme sesini maskelemeye çalışan kişilere dikkat!)
Saygılı tutum: Kapalı alanlarda (otobüs, tren, uçak, ofis, amfi, sinema, asansör, vs.) gaz çıkarmak saygısız, kaba ve bencilce bir tutumdur. Buna tıbbi bir mazeret uydurmak inandırıcı değildir. Namaz abdesti bozulmasın diye gaz çıkarma ihtiyacını bastırmak veya bir iş görüşmesine gittiğinde kendini tutmak mümkün olduğu gibi toplu ortamlarda da bu kontrol sağlanabilir, yani ertelenebilir. Uçak lavabolarına sadece büyük ve küçük tuvalet için değil, gaz çıkarma ihtiyacı için de giden nezaketli uçuş ekipleri ve yolcular vardır.
Önlemler: ‘Altitooties veya altitudies’ denen karın şişkinliği için havayolu şirketleri yemek ikramlarında gaz yapan lifli sebzeler (fasulye, kabak, brüksel lahanası, vb.) yerine; gaz yapmayan balık, pirinç, süt ve karbonhidrat ağırlıklı mönüler hazırlar. Gaz yapmasıyla ün kazanmış olan kuru fasulyeye (musical fruit) mönülerde hiç rastlanmaz. İkinci önlem hava filtreleridir; sirküle eden kabin havasındaki toz, bakteri ve kimyasal gazları süzen hava filtreleri, kötü kokuları da emici özelliktedir. Üçüncüsü, külot içine yerleştirilebilen (sülfür gazını absorbe eden, LiOH) karbon tozlu petler kullanılmasıdır. Aynı mantıkla, koltuk oturma bölgesindeki süngerler arasına bu içerikte tabakalar konulması önerilmektedir. Dördüncü önlem, bünyesel nedenlerle veya yedikleriyle ilgili olarak bağırsakları fazla gazlı kişilerin kabuk tarçını ısırıp çiğnemeleridir.
Örnek olaylar: Uçakta gaz çıkarmayla ilgili iki öykü ilginçtir: İlki 2006 Aralık ayında Washington-Dallas uçuşunu yapan American Airlines uçağında bir kadın yolcunun kibrit yakarken görülmesi üzerine yaşanan divert olayıdır. Sonradan anlaşıldığına göre, bağırsak hastalığı olan kadın, kötü kokuyu bertaraf etmek için çıkardığı gazı yakmaya çalışmaktaydı. (Bu kadının bağırsak hastalığı kadar psikolojik sorunları da olsa gerektir.)
İkinci olay 26 Ekim 2015 günü Singapur Havayollarının Boeing 747-400 uçağıyla Avustralya’dan Malezya’nın Kuala Lumpur şehrine yapılan uçuşta yaşanmıştır. Kargodaki 2 bin 186 keçinin çıkardıkları gaz duman detektörlerine alarm verdirtmiş, yangın veya zehirlenme olmamakla birlikte uçak Bali-Denparar’a divert etmek zorunda kalmıştır.
Uçakta yellenmenin mizahı; ‘püfürükten teyyare’: Bir havayolu pilotu arkadaşımız kokpitteki ‘gaz ihbarları’ olarak şunları gözlemlemiştir: Durup dururken sesli öksürükler, havalandırma ayarlarının sonuna kadar açılması, gürültülü biçimde mikrofon konuşmaları, vs. Sert kaptanların bazen gazlı ikinci pilotları kokpit dışına gönderdiği de olur; ama bunun tersi, yani F/O’nun kaptanı kokpitten dışarı davet etmesi görülmüş-duyulmuş değildir…
Bazı pilotlar gerçekten istemediği halde kontrolsüz biçimde aniden gaz kaçırır; utanır ama ‘kaza kurşunu namluyu terk etmiştir’ artık. Yapılacak bir şey olmadığı için havalandırmayı son ayarına kadar açar ve diğerinden özür diler. Almanya’da mübadele pilotu olarak uçan bir arkadaşımız oradaki askeri pilotların uçuş kombinezonlarının arka cep hizalarında fermuarlı hava çıkışları (Aux Air Doors) olduğunu gözlemiş. Teamül olarak eğer bir pilot fermuarları açtıysa (Nozzles Open) ya atışa hazırlanıyordur ya da atış başlamıştır (Atış Serbest!). Asker kökenli havayolu pilotları bu tür jargonları kullanmayı sever; çünkü içinde askeri otoritenin dolaylı onayını da taşıyan bu mizah yellenmeye bir çeşit meşruiyet kazandırır.
Uzayda yellenme: Uzay araçlarında astronot, bilim adamı veya turistlerde de karın şişkinliği ve yellenme ihtiyacı olduğu bilinmektedir. Buradaki fizyolojik mekanizma uçaklardaki gibi dış basınç azalmasıyla ilişkili değildir. Çünkü uzay araçlarında kabin içi basıncı düşük değil, yer seviyesindekine eşittir. Yerde mide ve bağırsaklar karnın alt bölgelerine yığılı ve sıkışık durumda iken, uzayda yerçekimsizlik yüzünden üst bölgelere kayar, sıkışıklık ve baskı olmaz. Sonuçta bu gevşeme, bağırsak hareketlerini ve içindeki gazları serbestleştirir ve gaz tahliyesi görece artar.
Uzay yolculuklarının ilk zamanlarında astronot ve kozmonotlar dar kapsüllerde sıkışık nizam oturmaktaydılar. (1969-1974 yıllarında Apollo’da 3 kişi 6 m3, Gemini’de 2 kişi 1,5 m3 hacimli kapsüllerde seyahat etmişlerdi.) Bu süreçte uzay adamlarının çıkardıkları gazın metan içeriyor olması, yangın ve patlama kaygılarını gündeme getirmiş ve gaz yapmayan gıda verilmesine o zaman başlanmıştı.
Sulandırılmaya elverişli olan bu konu şaka malzemesi yapılmış; dışarı salınan bağırsak gazlarının uzay boşluğunda astronotlara roketleme etkisi yaratıp yaratmayacağı üzerinde nükteler üretilmiştir. Yanıt, bir astronotun çıkardığı gazın (üfürüm hızıyla birlikte doğrudan uzay boşluğuna verilme imkânı olduğunda bile) çok küçük bir itki yaratacağıdır.
Teşekkür: Mini anketimize katılarak değerli bilgi ve gözlemlerini paylaşan pilot arkadaşlarım; Coşkun Zaim, Nuri Sakarya, Faruk Sayılır, O.Gazi Baykal, Savaş Üskent, Serkan Şener, Engin Aksüt, Bahadır Altan, Ali İsmet Öztürk ve Hüsnü Onuş’a teşekkür ediyorum.