31 Ekim 2015 günü Şarm El-Şeyh’ten St. Petersburg’a gitmekte olan Rus uçağı Sina Yarımadası üzerinde IŞİD militanları tarafından uçağa yerleştirilen bir patlayıcının infilâk ettirilmesiyle düştü. Bu sabotaj sonucu mürettebat ve yolcu olarak 224 insan yaşamını yitirdi. Ticari havayolu taşımacılığında uçağa bomba veya patlayıcılar sokarak veya uçağı intihar dalışına zorlayarak yapılan terörist eylemlerinin tarihi 1933 yılına kadar gitmektedir. O zamandan bugüne 88 olay (56’sı ölümcül) kayıtlara geçmiştir (*). Hatırlatma amacıyla bunlardan en çarpıcı olan 4 tanesini özetleyelim:
1: Hindistan uçağı: 23 Haziran 1985 günü Air India’nın Boeing 747 tipi uçağının ön kargo bölümüne yerleştirilmiş bir bavuldaki bombanın, uçak İrlanda üzerinde 31 bin feet irtifada iken patlamasıyla çoğu Kanadalı yolcu olmak üzere 329 kişi öldü. Olayın faillerinin Babbar Khalsa isimli sih militanları olduğu anlaşıldı ve yargılandılar.
2. Lockerbie katliamı: Libya gizli servisi ajanı El Megrahi, 21 Aralık 1988 günü Londra-New York seferini yapan Pan-Am’a ait Boeing 747 uçağına koyduğu bombayı İskoçya’nın Lockerbie kasabası üzerinde infilâk ettirdi. Uçaktaki 259 ve yerdeki 11 kişi öldü. Megrahi, Libya’da 10 yıl ev hapsi sonrası 2001 yılında Lahey’de yargılandı, ömür boyu hapse mahkûm edildi. 2010 yılında prostat kanseri olduğu ve 3 aylık ömrü kaldığı için serbest bırakıldı. Libya’ya dönüşünde kahraman gibi karşılandı. 2012 yılında öldü.
3. İkiz kuleler olayı: 11 Eylül 2001 günü Usame Bin Ladin’in yönlendirdiği El Kaide militanları New York’taki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerine intihar saldırıları yaptı. 3 bin kadar insan (227’si yolcu ve ekip, 17’si terörist, 2.750’si binalarda ve caddelerde bulunan insanlar) yaşamını yitirdi. Bu saldırı bütün dünyada dehşet hissi, psikolojik travma, İslamofobi ve paranoya yarattı.
4. Malezya uçağı: 17 Temmuz 2014 günü Amsterdam-Kuala Lumpur seferini yapan Malezya Havayollarına ait Boeing 777 tipi uçak, ayrılıkçı Rus güçleri (Donetzk Cumhuriyeti) tarafından 33 bin feet irtifada füze atışıyla vuruldu. 280 yolcu ve 15 mürettebattan kurtulan olmadı. “Korkunç İgor” lâkaplı Donetzk Cumhuriyeti Savunma Bakanı İgor Girkin, internet yazışmalarında önce Ukrayna askeri nakliye uçağı sanılarak bir uçağın vurulduğunu bildirdi; akabinde bu itirafını geri çekti…
IŞİD ve benzeri teröristlerin sivil halka yönelik bu tür acımasız eylemlerinin siyasal, askeri, dini veya felsefi zeminlerde haklılığı olamaz. Bu eylemlerin yarattığı korku ile eşzamanlı ortaya çıkan nefretin uzun vadede amaçlarını gerçekleştirmenin önündeki en büyük engel olacağını göremiyor olmalıdırlar. Süper güçlerin köktendinci akımları kışkırtıp petrol ve diğer çıkarlar için sahneledikleri oyunlara alet olduklarını da fark etmemektedirler...
Diğer taraftan terör örgütlerinin psikoloji bilen akıl hocaları, kimlik bunalımı yaşayan genç insanlara bir ‘misyon adamı’ payesi vererek acımasız katillere dönüştürmeyi iyi beceriyor. Bunların karmaşık ruh dünyalarını önce bir kutsal ideoloji zeminine oturtarak bir nevi ‘nizama’ sokuyorlar. Ölümden sonraki hayatta büyük ödüller kazanacaklarına inandırıyorlar. Bütün dünyanın kendilerini hayranlıkla izlediği kahramanlar oldukları illüzyonu yaratıyorlar. Tabii ki bunlar kendilerinin ‘anti-kahraman’ tezgâhında olduklarının farkında bile değiller...
Anti-kahraman olmak
Tarihte ‘Zemzem kuyusuna işeyerek’ (Bevval-i çeh-i Zemzem) kendini önemseten, şair ve şövalyeler gibi tarihe kalacağını sanan Arap çoban, ya da M.Ö. 356 yılında Efes’teki Artemis tapınağını yakarak adından söz ettirmeye ve iz bırakmaya çalışan Herostratus gibi anti-kahramanlar gelip geçmiştir. Ülkemizin dünyaya armağan ettiği anti-kahramanlar arasında İpekçi, Papa, Hırant ve benzeri suikastların failleri vardır. Bunlar, üreticileri ya da aynı kafa yapısındaki kişiler tarafından yüceltilmiş ve maalesef bir sürü genç lümpene de rol modeli olmuşlardır… Meşhur beyitin vurguladığı gibi, sanki bu insanlar dünyaya zarar vermeye gelmişlerdir; ölüp gittikleri zaman da kabirdekilere azap verirler: “Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur / Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur.”
Toplum içinde kendisini var edememiş, benliğini kanıtlayamamış bazı insanlar kendilerini önemsetmenin bir yolu olarak (cam-çerçeve kırmak, otobüs kundaklamak, ATM parçalamak, kalabalıkları bombalamak, vb. gibi) yıkıcı davranışlara yöneliyorlar. Bir olayın “olumsuz kahramanı” olmak, “hiçbir şey olmaktan” daha iyi gibi geliyor. Birisinin Azrail’i olmanın heyecanında marazi tatminler ve sadistik orgazm yaşayanlar var. Bunlar en azından bir süre gündeme oturur, olayın kahramanı olarak adından gazete ve TV’lerde söz ettirir, ‘aferin’ diyenler olur; bazılarının idolü haline gelir... Çağımızda bu tür sapıkça büyülü (!) heyecanlar yaşamak için intihar bombacısı bile olmayı seçen fanatik ideoloji mensupları maalesef kurumsallaşmış durumdadır. Güçlü destekçileri, propaganda araçları, parasal kaynakları, bayrakları, modern silahları olduğu için de kolayca bertaraf edilemiyorlar.
Etnik ve dinsel bir mozaik görünümündeki ülkemizde bu yapının kışkırtmalarla kolayca acımasız şiddet eylemlerine kalkışabildiğinin örneklerini defalarca yaşadık, biliyoruz. Toplumu şizofrenik, paranoid veya histerik tepkilerden uzak tutması gereken siyasilerin ve kanaat önderlerinin hezeyan niteliğinde komplo teorilerini gerçekmiş gibi insanlara aşıladığına da sık sık şahit olmaktayız. “Haçlı ruhu geliyor, din elden gidiyor, kültürel haklarımız, iç ve dış düşmanlar, durum vahim!!!” gibi karamsar, abartılı ve sağlıksız sloganlar en yetkili lider ve köşe yazarlarının ağızlarından döküldüğünde naif insanlar etkileniyor. Toplumsal panik, histeri, depresyon ve paranoyalara kapılıp sürü davranışları gösterebiliyorlar…
Ciddi devletler ve BM, AB gibi uluslararası kuruluşlar, acımasız terör eylemlerinin motivasyonlarından olan adaletsizlik, sömürü, işsizlik, açlık ve eğitimsizlikten, çocukların rol modeli olan çizgi film karakterlerine kadar, toplumsal şiddeti besleyen damarları gözeterek tedbir almak durumundadır. Bugün sadece müeyyidelerle önlenmeye çalışılan, çözümleyici tedbirler alınmadığı için her an başka biçimlerde (trafikte, maçlarda, vs.) görünmeye elverişli bireysel şiddet olayları ve organize terör potansiyeli kapımızın önündedir. Bu çok tehlikeli gidişi frenlemek için, politik psikolog ve sosyologlar daha derin analizler ve çözüm önerileri getirebilir. Bu alanda bir an evvel devlet, üniversiteler ve STK’lar öncülüğünde bilimsel çalışmalar, yasal düzenlemeler ve kampanyalar yapılmalıdır… IŞİD ve benzeri din motifli terör örgütlerinin çarpık ideolojilerini çürütmekte en etkili dinsel söylemleri dile getirmek (Teke Tek programında) Cübbeli Ahmet Hoca’ya bırakılmış gibidir. Diyanet’ten ve İlahiyat Fakültelerimizdeki bilim adamlarından daha gür sesler çıkması gerekirdi. Bu sayede belki kitlesel katliam senaryolarında figüran/kurban olacak bazı gençlerimiz yoldan döndürülmüş olabilir…
(*) (http://www.aerospaceweb.org/question/planes/q0283.shtml)