Şövalyelik, yüce idealler uğruna özverili, erdemli ve kahramanca mücadele eden insanları tanımlayan bir kavramdır. Kişisel hırslarını bir tarafa bırakıp şeref, namus, vatan, mağdur insanları kurtarmak gibi idealist güdülerle canlarını ortaya koyan bu insanlar destansı hikâyelere konu olmuşlardır. Ortaçağ romantizmi, kötülere karşı savaşan silâhşörleri yüceltmiş; kilise ve güçlü efendiler de bunları himaye ederek kullanmış ve onurlandırmıştır. Eski İstanbul’da ve Anadolu’nun bazı kentlerinde sosyologlarca ‘mahalle şövalyesi’ adlandırması yapılan ‘kabadayılar’ vardı. Bunlar, külhanbeyleri gibi haraç, zorbalık gibi pis işlerin adamları değildiler. Kabadayılar, bir çeşit milis güvenlik elemanları gibi riske girerek mahallenin namusunun ve huzurunun bekçisi işlevi görürlerdi. (Kaynak: Refi Cevat Ulunay’ın ‘Sayılı Fırtınalar’ romanı.)
Havacılıkta şövalyelik: Pilotluk eskiden tam bir şövalye mesleğiydi. Savaş uçağı pilotlarının kişilik ve davranışları ile ortaçağ romantizminin şövalyelik efsanelerindekiler arasında büyük benzerlik vardır ve bugünün askeri havacılığında da bu geleneğin kısmen yaşamakta olduğu fark edilebilir. 1. Dünya Savaşı yıllarında uçuş psikologları pilot adaylarında, bir uçağı kullanacak şoförler değil, 20’nci yüzyılın kanatlı atlarını (Pegasus) uçuracak ‘süvariler’ arıyordu. Düşmanın tepesine kadar bir fedai gibi inen, cesaret ve maharetleriyle düşmanın kâbusu olan bu pilotlara şövalye veya serdengeçti gibi itibar gösteriliyordu. ‘Martı’ kitabının yazarı felsefeci, Pilot Richard Bach, “Uçuşta kendimi atının sırtında, tüylerini uçura uçura giden bir şövalyeye benzetiyorum... İhtişamlı bir şeyin parçası olmayı istiyorum...” der.
Toplumlar pilotlara kahraman (hero) kimliği verir, pilotlar da bunu memnuniyetle kabul ederler. Bu süreçte bir yandan uçuş keyfinden, bir yandan da kahramanlık prestijinden beslenirler. Tarih boyunca rahipler, iyi avcılar, savaşçılar ve şövalyeler yüksek statü sahibi olarak itibar görmüştür. Statü sahibi olamamak ise bireyi toplum gözünde hiçleştirir. Çağımızda pilotluk iyi bir statüdür. Pilotun kullandığı uçak da sadece bir uçuş aracı değil, (bir makineden öte, şövalyenin kılıcı gibi) sembolik anlamlar yüklenmiş bir nesnedir. Gerçek durum her olguda tam böyle değilse de, (toplumların kahramanlara ihtiyaç duymasından, ya da ülke savunmasına canlarını ortaya koyacak kişilerin varlığının insanları rahatlatmasından olsa gerek,) bugün de özellikle savaş pilotları yüceltilip idealize edilmektedir. Ölüm korkusunu yenmiş Japon savaşçı (Samurai) geleneğinin devamı olan kamikaze pilotları da hava şövalyeleri idi...
‘Tayyarecilik’ ve şövalyelik zamanları: Bazı futbolcuların kendilerini tanımlarken ‘topçu’ sözcüğünü daha uygun ve anlamlı bulmaları gibi, bazı askeri pilotlar da havacılık ruhunun eskilerde daha derin ve heyecanlı olduğunu ima edercesine kendilerine ‘tayyareci’ demeyi tercih ederler. Türk havacılığının müthiş girişimcilerinden Nuri Demirağ, bürokrasi tarafından sürekli engellenen çabaları ve kapanan uçak fabrikası için dönemin cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye yazdığı mektupta; “sipahiliğin, süvariliğin, serdengeçtiliğin bugünkü şekli tayyareciliktir” diyordu... Bu sözcük, pilotluk işini yüreğini ortaya koyarak, cesurca ve aşkla yapma duygularını da içeriyor gibidir. Arapça kuş anlamındaki ‘tayyar’ sözcüğünden türeyen tayyare, 1972 yılında çıkarılan bir emirle yasaklanarak yerine ‘uçak’ sözcüğü getirildi. Ama pilotlar buna uzun süre direndi ve sadece resmi yazışmalarda kullandı; daha gizemli gelen ‘tayyare’ sözcüğünü günlük konuşmalarında kullanmaya devam ettiler.
Şövalyelik devri kapandı mı? Pilot Tuğgeneral Avni Kandemir 1950’li yılların askeri havacılığından naklettiği anılarına ‘Şövalyelik Devri’ başlığı koymakla, kendisinin ve o günlerdeki arkadaşlarının motivasyonlarını yansıtmakta idi. Şöyle diyor: “Genelde Tayyareci denince akla, levye-direksiyonla oynamasını bilen insan gelir... Oysa onlar kendisini uçuşa adamış, mesleğiyle bütünleşmiş ve sıradan olmayan insanlardır... Bütün olumsuzluklara rağmen uçuyorlar, kimileri ölüyor, kalanlar gene uçuyor, haz ve onur duyuyor... Onun içindir ki o devrin tayyarecilerine şövalye demişlerdir... Korkuyu tanımayan insanlardır; uzun vadeli plânlar yapmaz; sevecen, arkadaş canlısı, rind, dirençli, inatçı, yemeyi-içmeyi-eğlenmeyi seven, içkinin tutsağı olmayan; uçtukça yaşayan, yaşadıkça uçmak isteyen kişidir tayyareci... Küçük işlerle uğraşmazlardı, çünkü büyüktüler... Ama artık şövalyelik devri kapandı...” Bugün artık ‘topçu’ ve ‘tayyareci’ yerine (pek derinliği olmayan) futbolcu ve pilot sözcüklerini kullanıyor olmamız bunun göstergesi midir?
Şövalyelik bitmez. Cesaret ve kahramanlık gibi hasletler bazı insanların naturasında çekinik, bazılarında baskın biçimde vardır. İnsan psikolojisinin böyle erdemlere ihtiyacı bitmediği sürece şövalyeliğin de hiç kaybolmayacağı ve beklenmedik zamanlarda kendini göstereceği söylenebilir. Vurulduğu, motorları durduğu, yangın çıktığı veya iniş takımları açılmadığı için paraşütle atlaması gerekirken, uçağını kurtarmak veya meskûn alanlar dışına düşmesini sağlamak amacıyla kendi canını tehlikeye atan erdemli pilotlar tartışmasız birer şövalyedir... Sunay Akın’ın ‘Ay Hırsızı’ isimli kitabını ithaf ettiği Pilot Üsteğmen Gürol Kutlu, 1973 yılında Ankara Mürted (Akıncı) Üssünden havalanan F-102 uçağının kokpitinde çıkan yangında, uçak Ayaş köyünün üstüne düşmesin diye atlamaktan imtina edip uçağı yerleşim yerlerinin dışına yönlendirmişti. Çakılmak üzereyken geç atladığı ve paraşütü tam açılmadığı için bel kemiği kırılmış ve vücudunda yanıklar oluşmuş, uzun süre komada kalmıştı... Bu kahraman pilotun dedesi İrfan Bey, yeni doğan oğlunun adını Mustafa Kemal koymak istemişti. Nüfus müdürü bunun için Atatürk’ten izin alması gerektiğini söyleyince Ankara’nın yolunu tutmuş; Atatürk de oğlunun subay olması şartıyla buna izin vermişti. Sonradan hem subay hem de pilot olan ve 1953 yılında Arifiye’de geçirdiği uçuş kazasına şehit düşen Mustafa Kemal Kutlu, şövalye Pilot Üsteğmen Gürol Kutlu’nun babasıdır.
Türk şövalye pilotlar: Sinop Amerikan radarında askerlik yaptıktan sonra Türkiye’de yerleşip evlenen kripto uzmanı Stuart Kline’ın ‘Türk Havacılık Kronolojisi’ başlıklı kitabındaki ‘efsane’ Türk havacıları listesinde; Vecihi Hürkuş, Enver Akoğlu, Tarık Gökeri, (Deli) Tahir Maner, Sabiha Gökçen ve Talip Demirkol yer almaktadır... Kanaatimizce Hava Kuvvetlerimizde görev yapmış başka efsaneler de vardır. Bizim bilmediğimiz ve anımsayamadıklarımıza haksızlık olsa da; Zeki Doğan, Erol Akıncı, Lütfü Akdemir, Lütfü Gündoğan, Gürol Kutlu, Şener Koltuk gibi isimleri tarihe not düşürmek ve kadirşinaslık adına zikretmeliyiz…
Zeki Doğan, Büyük Taarruz’da süvari yüzbaşı olarak savaşırken bir şarapnelle parçalanan karnından bağırsakları çıkmasına rağmen savaşmaya devam etmişti. Sonradan orgeneral rütbesine kadar yükseldi ve ilk Hava Kuvvetleri Komutanı oldu.
Korgeneral Enver Akoğlu, 1920 yılında askeri lise öğrencisiyken İngilizlerin İstanbul’u işgal etmeleri üzerine Anadolu'ya kaçarak Kurtuluş Savaşında piyade asteğmen olarak savaşmış ve İstiklâl Madalyası kazanmıştı. 1924 yılında Fransa’ya tayyarecilik eğitimine gönderildiğinde, daha önce hiç görmediği ve eğitimini almadığı bir uçağı çalıştırıp uçurması Fransızları çok şaşırtmıştı. Pilotluk başarıları nedeniyle birçok yabancı ülkeden nişanlar aldı. Balıkesir’de üs komutanı iken, NATO denetlemesine gelen Amerikalı subayların küstah tutum ve konuşmalarına kızıp önlerindeki masayı devirdiği anlatılır. İri yapılı ve güçlü bir kişi olduğu için lâkabı ‘Ayı’ olan Akoğlu, sert ama babacan bir komutandı. Farklı askeri uçaklarda 4.500 saatten fazla uçuş yaptı. 1957 yılında emekli olduktan sonra THY Genel Müdürü oldu...
Tuğgeneral Tarık Gökeri, 1970’li yıllarda Ankara Mürted’de (Akıncı) 4. Ana Jet Üs Komutanlığı döneminde bir efsane idi. Lâkabı, süper insan gücüne sahip ve ses hızında uçabilen çizgi roman kahramanı ‘Kaptan Marvel’ idi. Komutanlık makamında kurt köpeği ile otururdu…
Şener Koltuk: Hava Kuvvetlerinde görev yaparken Kıbrıs Barış Harekâtına katıldı. İniş takımı arızası olan bir F-104 uçuşunda komutanın telsizle atlaması emrine karşın gövde üzeri indi. Tamir süreci tamamlanan bu uçağın test uçuşunu bizzat yaptı. Binbaşı rütbesiyle emekli oldu ve TAİ’de F-16 test pilotluğuna başladı. 521 uçağın ilk uçuş testlerini sıfır pilotaj hatasıyla tamamlayarak bir dünya rekoru kırdı…
Bugünkü dünyadan şövalyelik izleri: Rus Hava Kuvvetlerinin SU-27 tipi uçaklarla oluşturduğu aerobatik timin adı ‘Russian Knights’, Singapur Hava Kuvvetlerininki ‘Black Knights’, Kanada’nınki ise ‘Red Knights’dır. (knight: şövalye). Star Wars filmlerinde işlenen uzay savaşlarının popüler kültür fenomeni haline gelmiş şövalyeleri ise Jedi Knights’dır. Amerikan Ordusunun West Point Askeri Akademisi’nin lâkabı ve maskotu da ‘Kara Şövalye’dir (Black Knight). Sivil dünyanın da kahramanlara ihtiyacı olduğu gerçeğinden hareketle, eskiden sadece savaşçı süvarilere verilen şövalye unvan ve nişanları artık Fransa, İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerde üstün başarı ve kahramanlıklar gösteren sivillere (kutup kâşiflerine, politikacılara, bilim adamlarına, sanatçılara, vs.) de verilmektedir.
Sivil Şövalyeler
Şövalyelik sadece silâhşörlerin ya da kahraman pilotların sıfatı değildir. Bugünün dünyasında kişisel hırslarını bir yana bırakıp bilim, sanat, siyaset ve insani değerler için özverili mücadelelere giren, toplumsal yararlar uğrunda risk alan ve başarılı olan insanları da tanımlar…
Bir demet sivil şövalye: Jeanne d'Arc, Florence Nightingale, Dr. Albert Schweitzer, Abraham Lincoln, Martin Luther King, Mahatma Gandhi, Nelson Mandela, Chesly B. Sullenberger… Türkiye’den: Gazi M. Kemal Atatürk, Mehmet Akif Ersoy, Hasan Tahsin İlkkurşun, Halide Edip Adıvar, Hasan Ali Yücel, Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş, İsmail Hakkı Tonguç (Köy Enstitüleri), Muhsin Ertuğrul, Afife Jale (tiyatro), Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu- Feride karakteri (köy öğretmeni), Uğur Mumcu (gazeteci), Gaffar Okkan (polis), Recep Yazıcıoğlu (vali), Dr. Üstün Ezer (Lösev), Türkan Saylan (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği), Hayrettin Karaca (Tema), vs…
Kaynak: Havacılık ve Uzay Psikolojisi. Muzaffer Çetingüç. Nobel Akademik Yayın, 2016 Ankara. Sayfa 43-47.