iga-2024-3
Airkule
Unifree-2019
HAVACILIK HABERLERİ RÖPORTAJ TÜRKİYE'DEN DÜNYADAN VİDEOLAR SEYAHAT ROTASI
Pegasus-2024
   
  Osman Gazi Baykal [email protected]   
SES, GÜRÜLTÜ VE SESSİZLİK-2
21 Şubat 2022 Pazartesi

2) GÜRÜLTÜ:

“İnsanın taşıyabileceği gürültü miktarı, onun zekâsıyla ters orantılıdır”

                                       Arthur Schopenhauer

Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre gürültü, "aralarında uyum bulunmayan düzensiz seslerin tümü, patırtı" olarak açıklanmaktadır. Subjektif bir yoruma göre kişinin sesi beğenmemesi durumunda o frekans "gürültü" oluyorken, kiminin beğendiği ses başkası için "itici", dolayısıyla gürültü diye nitelendirilebilinir. Bir düşünüre göre gürültü, sıradan parçacıkların yuvarlanma sesi; kendi halindeki sıradan atom dünyasının gümbürtüsüdür. Dolayısıyla radyoaktivitenin gürültüsü sağır edicidir.

Bir kabule göre İngilizce’de “noise: gürültü” kelimesi Latince’de zararlı şeyler anlamına gelen “noxia”dan türemiştir. Yine bazılarına göre -özellikle din adamları- kıkırdamak, öfkeli sesler çıkarmak, feryat etmek, tiz sesle ıslık çalmak vb. tür gürültülerin hepsi, şeytanla birlikteliği göstermekteydi…

Başka bir düşünüre göre önce gürültü vardı; olmamaları gereken yerde var oldukları ya da anlamlı olmaları gereken yerde anlamsız oldukları için. Bu yüzden gürültüler, gürültü olmak için fazla önemlidirler. Gürültüyü kutlamak, başka bir şeyin bastırılmasında kullanılabilecek bir taktik olabildiği gibi, gürültüyü engellemek onun direnç göstermesine de yarayabilecektir.

John Cage “Nerede olursak olalım duyduklarımız büyük oranda gürültüdür. Onu önemsemediğimizde bizi rahatsız eder, dinlemeye başladığımızda büyüler” diyerek seslerde arzu faktörüne işaret eder. Dolayısıyla neyin istenen-arzulanan “ses”, hangisinin istenmeyen-arzulanmayan “gürültü” olduğu sorusunun yanıtı tarihsel, politik olduğu kadar toplumsal ve kişiseldir.

“Yersiz ses” diye tanımlanan gürültü, çoğunlukla istenmeyen, dikkat dağıtıcı, rahatsız edicidir. Gürültü, kişinin bir yerlerde duyulmasını istemediği ses olarak da kabul edilir: Tıpkı kölelik tarihinde efendiler veya fabrika sahipleriyle işçiler arasındaki ilişkilerde gürültünün zoraki mi, gönüllü mü olduğu gibi?

Tarih bize gürültünün duyguları harekete geçirerek tehditkâr olabileceğini birçok örnekle göstermiştir. Örneğin Afrika kökenli Amerikalı kölelerin ses çıkarmak ve bunların duyulmasını sağlamak için verdikleri mücadele, önemli bir varoluş sorunuydu. Eylül 1739’da ABD’nin Charleston kasabasında başlatılan köle isyanı (Stano isyanı) çok kanlı bastırılırken, beyazları en çok korkutan şey onların gürültüleriydi. Oysa köleler Afrika’daki özgür yaşamlarının vazgeçilmez müzik-dans geleneklerini ABD’de daha ilkel şartlarda sürdürmeye çalışmalarını, beyazların gürültü olarak kabul etmeleri temel problemdi…

Diktatörlerin, faşist yöneticilerin aşırı yüksek sesle konuşmaları, adeta bağırarak gürültü çıkarmaları ve yönetilenlerin, otokratik idare altındaki halkların sessizliği paradokstur. Ne var ki, en küçük beraberlikte bile iktidar gelişimi, yaşanılan toplum ve kültürüne bağlı olarak az veya çoktur. İki kişilik birliktelikte başlangıçta eşitlikçi bir ilişki varlığını sürdürse bile zamanla birisinin iktidarının oluşumunu ve varlığını en azından yüksek sesle (adeta gürültüyle) pekiştirecektir.

Gürültü, sınıf farklılıklarıyla ilişkilendirilir. Düşük gelirliler daha çok gürültüye maruz kalırlar. İş yerleri, evleri genelde az-kötü yalıtılmış duvarlarla çevrilidirler. Zenginlerin tam tersine çalışma ortamları, evleri hatta ulaşım araçları bile daha sessizdir.

Eski çağlardan beri zenginlerin gürültüden kaçınma olanakları vardı. Örneğin M.Ö. 1. yüzyılda Romalı zenginlerin kentin (forumun) hemen dışında Paletine tepesindeki villaları, gürültüden kaçarak huzur buldukları mekanlardı. Ayrıca kadın ve erkek efendiler, hizmetkârlarının sessizliklerini korumaları konusunda çok katıydılar…

Hıristiyanlığa ait olduğu varsayılan çan sesi (bazılarına göre gürültüsü) neolitik çağdan beri vardı. Bunlar genellikle muzur, kötü ruhları uzak tutma işlevinden başlayarak neredeyse tüm topluluklarda çan, farklı amaçlarla kullanılagelmiştir.

Modern toplumun çok büyük bölümü gürültünün yaşamın kaçınılmaz bir parçası olduğunu kabul etti ya da zorunda kaldı. Çünkü sanayi devrimi, ses tarihinde bir dönüm noktasıdır. Fabrika kakafonilerinin gürültü kat sayısını arttırıcı bir etken olduğu kesindir. Endüstriyel gürültü 21. yüzyılda azaltılmaya çalışılsa da kat edeceği çok yol var. Sanayi devriminden sonra vahşi endüstriyel savaşın panzehiri kırsalda bulunur olmuştur.

Gürültünün "toplumsal adaletsizlik" olarak ele alınmaması, hükümetlerin bu konudaki isteksizliği, diğer kirlilik türleri gibi bir sınıfsal sorun haline getirmiştir.

Günümüzde büyük kentlerde sessizliği beklemek ütopya olup yanlıştır. Çünkü şehirlerin tüm gürültüsü kapitalizmin temel amacı olan para kazanmak, her zaman hep kâr etme hırsı yüzündendir. Şehirlerde yaşayanlar belirli düzeyde çevresel gürültüye alışkınlık kazanırlar. Hatta bazıları için gürültünün sürekliliği sakinleştirici olabilir.

20. yüzyıl başlarında bazıları otomobil, makine ve silahların gürültüsüne övgüler düzmüştür. Nitekim sanayi devrimi, I. Dünya savaşı vb. aşamalar bir ses-gürültü cehennemi olarak insanın peşini bırakmadığı gibi dur-durak bilmeyen büyük bir hengâme olarak yer almıştır.

20. yüzyıldan itibaren gürültülere alıştık! Rahatsız edici olduklarını bilsek de bunların maddi ilerlemenin zorunlu ve kaçınılmaz yan ürünleri olduğunu kabullendik! Ancak bilgi devrimi sayesinde yaşamsal bir kırılma noktasına ulaşıldığı ve buradan ilerlemenin yarattığı gürültünün artık kendisini engelleyen bir aşamaya ulaştığına inanmaktayız. Günümüzde gürültüye artık istenmeyen bir şey değil, sürdürülemez bir şey olarak bakılmaktadır. Yine de gürültü dünyayı otomatik sinyallerle dolduran -cep telefonlarının, tabletlerin sinyal seslerinden, araba alarmlarının çığlıkları vb.- bütün bu cihaz ve makinalara yakından bağlı olduğu için kendine has bir zihin yaratmaktadır.

Gürültü genel tanıma göre istenmeyen bir sesler dizisi ise belirli gürültüyü (sesi) kim istiyor, kim kabul etmiyor konusunu incelerken karşımıza üç etmen çıkmaktadır: Güç, denetim, endişe. Bu üçlünün içinde güç, başattır. Otorite bununla kendi isteklerini yurttaşlarına, cemaatlerine, halklara ve kölelere kabul ettirmişlerdir. Denetim hep vardır zamanla biçim değiştirir. Ancak ses tarihinde değişmeyen özelliklerden biri insanlar kapatma düğmesine yakın oldukça (1984 distopyasının gelecekte gerçekleşmemesi umuduyla o tür durumlar hariç), gürültüye tahammül edebilmektedirler. Öte yandan yoksullar, güç sahibi olmayanlar, maruz kaldıkları gürültü hakkında çok fazla söz sahibi değillerdir. Dolayısıyla gürültü araştırmalarında yükselen ses düzeyleri açısından değil, insanların sessizliğe erişimde gittikçe artan eşitsizlikler üzerinden incelenmelidir.

20 ve 21. yüzyılda da neoliberal kapitalist ekonomi, toplumlarda itiraz ve protestoların gürültüyle yapılmasına istemeden önayak olmuştu. İnsanlar çaldığı tencere-tavayla sokak ve meydanları doldururken, küresel fakirleşmenin kurbanları olarak kızgınlıklarını ifade etmişlerdi. Yakın zamanda dünyanın birçok yerinde gürültüyle protesto kültürüne ait örnekler çoğalırken, iktidarların bunu engellemek için başta orantısız güç olmak üzere birçok sert müdahale ve medyayla gerçekleri saptırma çabaları ibretle gözlenmişti.

2012 Londra Olimpiyatlarında atletler, TV yorumcuları ve gözlemciler arasında yapılan araştırmalarda seyirci ve kalabalıkların çıkardığı seslerin sürekli işitildiğinde önce afalladıklarını, ardından duygusal bir duvara çarpıp yükseldiklerinden bahsetmişlerdi. Ancak antik çağlardan beri (Roma, İstanbul vb.) arenalardaki çeşitli yarışmalar, gladyatör dövüşleri gösterişli ve çok gürültülü etkinliklerdi. Bu etkinlikler kalabalıklar üzerinde politik güç ve etki yaratmak isteyen yönetici sınıf tarafından sahneleniyordu. Ama gürültüyle kükreyen kalabalık ne kendilerinin hayal ettiği kadar özgür, ne de yönetim elitinin arzuladığı kadar itaatkârdı.

Hem savaşlarda hem de devrimlerdeki çatışmalarda çok değişik insan sesleri, karmaşık olduğu kadar zenginliğine rağmen gürültü olarak algılanmıştır. Ne var ki, bu seslerin olayların akışlarını biçimlendirmede çok büyük rol oynadığı kesindi. Savaş meydanlarındaki askerler, gürültü-sessizlik ikilemini çok iyi özümlemişlerdi.

I. Dünya savaşında Belçika’da, Alman hatlarının altına açılan tünellere yerleştirilen devasa miktardaki mayını İngiliz askerleri patlatmıştı. Patlamanın 225 kilometre uzağındaki Londra’dan bile seslerin (gürültünün) duyulduğu -İngiltere Başbakanı da dâhil- anlatılmıştı. Aslında halkların duyduğu bu sesler cephede askerlerin üstüne çöken gürültünün bir bölümüydü. Savaştan sonra birçok askerin kafasının içinde bu gürültülerin çınlaması devam etmişti…

Bombaların patlama gürültüleri doğada birçok canlıya zarar verir. Örneğin bomba gürültüsünden kuşların kulak zarları patlamaları sonucu ölüm oranı yüksektir. Araştırmalara göre kuşların kentsel alanda sürekli yüksek seslere maruz kalmaları sonucunda ötüşlerinde ciddi değişimlerin olduğu gözlemlenmiştir. Daha alçak ses tonları yok olurken, insan odaklı seslerle yarışabilecek kadar yüksek seslerle ötüşlerini sürdürdükleri, çiftleşme döneminde eş bulmada zorlandıkları belirlenmiştir.

20. yüzyıldan itibaren kompozitörler bestelerinde klasik armoni kurallarının dışındaki değişik sesleri kullanmışlardır. Örneğin Igor Stravinsky’nin çevre seslerini müziğine katması, müzik olmayan yani gürültüleri kullanan önemli bestecidir. Yine Edgar Varése “Integral-1923” isimli bestesinde büyük kentteki gürültüleri betimlemişti. Avangart Alman müzik topluluğu Einsturzendende Neubuten’e göre müziğin gerçek alternatifi gürültüdür; Müzik tıpkı logos gibi yerleşiktir. Başıboş dolaşmaz, belirli mekânı, sığınağı vardır. Oysa gürültü kaotik ve akışkandır. Belirli mekâna sığmaz: Müzik evcildir, gürültü ise yurtsuzdur.

Beyaz gürültüler bebeğin annesinin karnında duyduğu kalp atışı ve diğer seslere alışık olması, doğduğunda ise dış dünyanın görece daha sessiz gelmesi ve yavaş yavaş çevre gürültüsüne alışkanlık sağlamasıdır. Öte yandan modern dünya uğuldarken yetişkinlerin bunu sessizlik olarak kabul ettiği durum, beyaz gürültü olarak kabullenilirken, çevresinin vızıltı düzeyindeki gürültüsüdür.

Yakın zamanlarda yapılan nörolojik araştırmalarda sessiz okuma yapılırken, bir sezgisel “iç ses” deneyiminin yaşandığı ortaya konulmuştur. Sessiz okuma çoğu kez hayali konuşma öğesi içerir; sözcükleri telaffuz eden kendi iç sesimizi duyabilmekteyiz. Ancak her insanda bir iç ses olmadığı da araştırmada keşfedilmiştir. Bu tür insanlarda okuma düzeylerinin genellikle çok az olduğu da eklenmiştir.

Yüksek gerilim hatlarının yakınındayken uğultulu sesler duyulur: Buna elektriğin şebeke gürültüsü denilmektedir. Bazı durumlarda da korona deşarjı adı verilen uğultulu gürültüler, meteorolojik bir takım şartlar altında güç hatlarının etrafındaki elektrik alanından çevreye güç aktarılmasıyla -bir tür deşarj- ortaya çıkar.

İlk kez uçucuları dış gürültü seslerinden korumak için 1986 yılında piyasaya sürülen “gürültü önleyici kulaklıklar” NASA ve uzay istasyonunda kullanılmıştı. Yaklaşık 225-300 dolar fiyatla tüketicilere sunulan pilli kulaklıklar devasa gürültüleri sönümleyebilmektedirler.

Sanayi devrimi esnasında mühendisler sıcak buharın doğal akışını kısıtlayıp bir makinanın içinden geçirerek iş yaptırırken gürültüyü azaltmayı keşfettiler. Şimdilerde deflektör (baffle-saptırıcı) denilen paneller, ses dalgalarının yönlerini çeşitli biçimlerde saptırarak gürültüyü azaltabilmektedir. Özellikle otoyollar, havaalanı çevresinde uygulanan bu paneller, gittikçe yaygın kullanılmaktadır.

Gürültü sadece işitme sağlığına değil, zihinsel işlevler ile kişilerin psikolojisinde olumsuz etkileri vardır. Yorgunluk, uykusuzluk, stres, korku, algı kusurları, dikkat dağılması, bir şeye odaklanabilmede zayıflık, iletişimin bozulması, günlük yaşamda hata yapmada belirgin artışlar vb. birçok yan etkinin sorumlusu gürültüdür.

İnsanlar 50dB civarında gündüz gürültüsünden rahatsız olmaya başlar. (10dB'lik artış, ses seviyelerinin ikiye katlandığı anlamına gelir.) Gece bu oran 30-35dB civarındadır. 55dB üstünde insanın acı eşiğinin başladığı yer olup, aralıksız gürültü yüzünden aşamalı şekilde işitme kaybı oluşur. Araştırmalarda 70dB üstündeki gürültü içindeki insanların diğer insanlara yardımı reddettikleri, ihmal etme gibi davranışlarda bulundukları kesinleşmiştir. İnsanların ses-dB ile yardım güdülerinin ters orantılı olduğu gözlenmiştir. Açıklamaya göre insanların gürültülü ortamdan en kısa sürede ayrılma güdüsünün baskın olduğudur. Öte yandan davranışlarda saldırganlığın, şiddetin artma oranının (dB) miktarıyla paralel olduğu belirlenmiştir. Kişinin gürültünün farkında olup olmaması, davranışlarında çok belirleyici olmadığı da başka bir bulgudur. Yine başka deneylerde gürültü (dB) olarak arttıkça kişi hareketlerinin arttığı, konuşmalarının hızlandığı da ölçülmüştür. Bu durum tüm dünyada sıkça karşılaşılan problemdir.

Gürültüye uzun süre maruz kalmanın yüksek tansiyon, kalp atışı düzensizlikleri, stres hormonlarının fazladan salınımını artırdığı kesinleşmiştir. Gürültüye kronik olarak maruz kalınca tansiyonun yanısıra kan yağları, kanın yoğunluğu ve kan şekeri yoğunlaşmalarında artışlar tespit edilmiştir. Elbette artan bu değerler hipertansiyon, kalp krizi riski, damar sertlikleri, kemik hastalıkları ve işitme kayıpları gibi birçok hastalıkları tetiklemektedir. Gürültü çoğu kez huzursuzluk, öfke, kavga, şiddet vb. olumsuzluklarla ilişkilendirilir. Bazen gürültü zihni çelen, dikkat dağıtıcı sesler olarak algılanabilir.

Dünya Sağlık Örgütü gündüz/gece zaman dilimlerinde kısa vadeli hedef olarak 65/55dB seviyesini, orta vadede ise 55/45dB değerleri için çaba gösterilmesini nihai hedef olarak belirlemişti.

Okyanusların derinliklerinde insan kaynaklı gürültüler (özellikle artan gemi trafiği) yüzünden dipteki deniz yaşamının zarar gördüğü konusunda ciddi ve yoğun araştırmalar vardır. İster askeri, ister balıkçılık vb. ticari deniz faaliyetlerinde radar-sonar sistemleri ve uskurların yaydığı yoğun ses titreşimleri olsun, balina ve yunus sürülerinin karaya vurmasında önemli nedendir. Ayrıca balinaların çağrı iletişimlerini, artan gemi trafiğinin baskılaması yüzünden sürüden ayrılıp çoğalmalarına ket vurmasına başta ABD ve Japonya olmak üzere birçok ülke bu olumsuzlukları görmezden gelmektedir.

Gürültü kontrolü, herhangi bir ses kaynağından yayılan gürültü niteliğindeki seslerin belirlenmiş sınırlar içine girecek şekilde azaltmak, akustik özelliklerini değiştirmek, etki sürelerini kısaltmak vb. yöntemlerin tümünü kapsar.

Ses sesi emer, bastırır, alt eder. Gürültüyü sesle absorbe etme teknolojisi gün geçtikçe gelişmektedir. Bazı pervaneli uçaklarda (örneğin Dash-8 Q serisi uçak tiplerinde) kalkış, iniş, tırmanış gibi uçuş safhalarında motorlar yüksek performansla çalışırken, belli frekansta yayın yapan bir tür düdüğümsü aletlerle gürültü kısmen sönümlenebilmektedir. Ancak bazı bilim insanları bu teknolojiye karşı çıkmaktadırlar. Neden olarak 3 birim kötü dB için 1 birim iyi dB'in daha atmosfere salınılmasının başka canlılar ve oluşumlar için şimdilik kestirilemeyen zararların bulunabileceği gösterilmektedir. Onlara göre bulunan bu tür gürültü çözümünün beterin beteri olduğudur…

Kendi sebep olduğu gürültüyü hafifletmek adına, hava taşımacılığı endüstrisi, kapitalist zihniyette en saldırganca fiyatlandırma yapan sanayi kolunun başında gelmektedir. Örneğin terminallerde sözde sessiz bekleme salonlarına giriş için istenilen fahiş fiyatlardan, uçak kabinlerinde motor gürültüsünün görece az olduğu ön sıraları, bir takım sınıfsal ayrımlarla pahalının ötesinde, salt kâr amacıyla şişirilen ücretler vb. örnekler çoğaltılabilir.

Havaalanı terminalleri içinde gürültüyü azaltma çabalarının başında 'apronla ses yalıtımı, anonsları azaltma-yok etme' gelmektedir. Sesli çağrı uyarılarının yavaş yavaş görsel ve hatta dijital ortamdan ilgili yolcu veya personele yapılması yaygınlaşmaktadır.

Havacılıkta gürültü yalnızca sektörde aktif çalışanlar ile yolcuları etkilemez: Meydan çevresinde yaşayan her türlü canlıda olumsuz etkileri vardır. Birçok ülkede havaalanı gürültülerinin çevreye olumsuz etkilerini azaltabilmek için gece belli bir saatten (genellikle 23.00) sabah belli bir saat (genellikle 07.00) arasında uçak trafiğini yasaklamışlardır. Ayrıca, kalkış, uzaklaşma, iniş için yaklaşma paternlerinde hastane, okul vb. gürültüye hassas binaların üzerinden uçulmayacak şekilde irtifa-sürat-rota vb. düzenlemeler yapılmıştır. Uçakların bu kısıtlamalar ve paternlere nasıl ve ne kadar uyduklarını kontrol için gürültü gözlem noktalarında sensörler aracılığıyla (noise monitoring point & sensor) ile birçok Avrupa ülkesinde otomatik takip edilmektedir. Her ne kadar Türk Sivil Havacılık otoritesi bir takım genel kurallarla uçak gürültülerinin yerleşim yerleri üzerindeki olumsuzluklarını önlemeye çalışmışsa da, bugüne kadar şimdilik sadece Antalya Meydanında belediyenin kontrolünde bir gürültü sensörü yerleştirilmiştir. Meydan civarına gürültü gözlem-ölçüm noktaları kurulup, uçakların gürültüyü engelleme manevralarına ne kadar uyduklarının takibi, umarız ülkemiz meydanlarında daha sık yapılır.

İstanbul Atatürk Havalimanın 06-24 pist uzantısında bulunan Bakırköy Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin üzerinden kalkış ve inişte yoğun uçak trafiği geçmekteydi. 2005 yılında yapılan bir çalışmaya göre 06 pistinden kalkışlarda hastanenin maruz kaldığı (22.00-07.00 saatleri hariç) ortalama gürültü 85-90dB, 24 pistine inişlerde ise 65-70dB idi…

2872 sayılı “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi Yönetimi Yönetmeliği” 2010 yılında yürürlüğe girmişti. Buna göre kişilerin beden ruh sağlığını, huzur ve sükûnun gürültüyle bozulmayacak bir çevrenin geliştirilmesi için kıstasların belirlenerek, kısıtlamalarla ilgili uygulamaları devreye sokuyordu. Yine Mayıs 2017’de “Binaların Gürültüye Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” yayımlanmıştı. Buna göre yapı projeleri diğer yasal düzenlemelerin yanısıra gürültüye karşı yönetmelikte öngörülen şartları karşılamadıkça yapı ruhsatı, sonraki tadilatlarda yine aynı esaslara göre değişim yapılmaz ise, eksikler düzeltilinceye kadar yapı kullanım izin belgesinin verilmeyeceği belirtilmişti.

Türkiye’de 7 Ocak 2022 tarihli hükümet düzenlemesine göre eğlence yerleri ve sahnelere 24.00-07.00 saatleri arasında müzik yayını yasaklandı. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi Yönetimi Yönetmeliğinde yapılan son değişiklikle müzik yasağının AKP hükümetince kalıcı hale getirilmeye çalışıldığı şeklinde yorumlanmıştı…

Avrupa Birliği'nin çevresel gürültü kapsamında yapılan çalışmaların ulaşımla ilgili bölümünde karayolu gürültü kaynağının en yüksek değerlerde olduğu belirlenmişti. 2000 yılında İtalya’da 140 kadar kentte, gündüz saatlerinde araçların trafiğe çıkmalarının tamamiyle yasaklandığı “4 Ekolojik Gün” deneyi, gürültü önleme çalışmaları bakımından önemli bir örnekti.

Umberto Eco kendi gençliğinde adeta fısıldaşırcasına söylenen şarkıların yerini günümüz genç neslinin, özellikle Cumartesi gecelerinin ses düzeyine dayanabilmek için ekstaziye (bir tür yapay uyuşturucu, psikoaktif madde) ihtiyaç duyduklarını belirtmişti. Ayrıca dini kurumların da aşırı gürültülü (elbette elektronik aygıtların yardımıyla) ayinleri için “Tanrı her zaman her yerde olandır ama bu kargaşada biraz zor bulursun” sözünü eklemişti!

Devam edecek...


E-posta   Facebook   Twitter     Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR    Toplam 3 yorum var, 3 adet görüntüleniyor. Onay bekleyen yorum yok.
 

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 
 
   
 
NZ
26 Şubat 2022 Cumartesi 18:54
Güzel çalışma, yararlandım.
Katılıyorum  Katılmıyorum  
Puan verilmemiş
Aysegul KocagrA
23 Şubat 2022 Çarşamba 15:19
Cok begendim tebrikler
Katılıyorum  Katılmıyorum  
Puan verilmemiş
Saffet. L.
22 Şubat 2022 Salı 12:14
Önemli bir konuda ilginç bilgilerle dolu yazınız fark yaratıyor. Emeğinize sağlık.
Katılıyorum  Katılmıyorum  
Puan verilmemiş
 
FACEBOOK YORUM Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
İbrahim Köktener
PEGASUS’UN FARKI
İbrahim Köktener
Engin Aksüt
KOKPİTTE TEK PİLOT
Engin Aksüt
Osman Gazi Baykal
HAVACILIK ŞİİRLERİ-III
Osman Gazi Baykal
Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç
HAVACILIKTA YAPAY ZEKÂLAR
Prof. Dr. Muzaffer Çetingüç
Tuğba İncel
GERMANWINGS KAZASI DAVASI SÜRÜYOR
Tuğba İncel
Faruk Sayılır
UCUZ HAYATLAR
Faruk Sayılır
ÇOK OKUNANLAR
  FOTO GALERİ
SİNGAPUR AIRSHOW-2020

SİNGAPUR AIRSHOW-2020

  VİDEO GALERİ
ENGELLERİN AŞILDIĞI HAVALİMANI

ENGELLERİN AŞILDIĞI HAVALİMANI

  GÜNÜN MANŞETLERİ
 
KAÇAK ALTIN OPERASYONU
İGA'DA ÜCRETSİZ İNTERNET İŞ BİRLİĞİ
KOALİSYONUN İLK HAVAYOLU
KAR ALTINDA KORE
İFLAS EDİYORLAR
İSG CEO'SU İSTİFA ETTİ
THY'DE SEFER İPTALİ
İGA'DA 'ELBİSE-İ HÜMAYUN'
THY'DE 'YÜZ TANIMA' SİSTEMİ
CARGOJET UÇAĞI PİSTTEN ÇIKTI
 
  UÇUŞ BİLGİLERİ
İç Hatlar Dış Hatlar
Geliş Gidiş Geliş Gidiş
  İstanbul Havalimanı
  Sabiha Gökçen
  Ankara
  Antalya
  HAVA DURUMU
  İstanbul
Perşembe Cuma Cumartesi
24 / 28 °C 24 / 30 °C 23 / 29 °C
  ARŞİV
 
   
 
 
UNUTMAYACAĞIZ...
 
Onur Güntürkün
 
 
UNUTMAYACAĞIZ…
 
Ünal Başusta

  •Künye
  •İletişim
  •Havacılık Haberleri
  •Röportaj
  •Türkiye'den
  •Dünyadan
  •Seyahat Rotası
  •Havacılık
  •Uçuş Eğitim
  •Havalimanları
  •Göklere Veda
  •Havacılık Emekçileri
  •Havacılık
  •Reklam Videoları
  •Röportaj
  •Video Haber
  •koronavirüs
  •İstanbul Havalimanı
  •kaza
  •yolcu
  •vize