Başlarına Hava-İş amblemli şapka giymiş 5 kişi ellerinde müsamere kartı gibi duran fotokopi kağıtlarından yapılmış sözde dövizlerle Alman Pilotları Sendikası üyelerine destek vermişler. Neymiş efendim, onlar “yalnız değillermiş”... Sevsinler sizi...
Ne bir medya kuruluşunda sesini duyurabilen, ne de herhangi bir uluslararası emek örgütünde eylemiyle kendinden söz ettirebilen bir sendika, “laf olsun, torba dolsun” diye böyle bir işe kalkışma yerine tam sessiz kalsaydı daha iyi ederdi. Zira kendi üyesinde bile o dayanışma kültürü ve heyecanını oluşturamayan bir örgüt, inandırıcılığını ve etkisini kaybetmiş demektir.
Şimdi, emirle sendikacı olmuş Hava-İş yöneticilerine soralım; eğer gerçek bir sınıf dayanışması bilinci ve mecali olsaydı, “destek nasıl verilirdi” ve “destek” deyince ne anlıyorlar?
Bu soruya istediğimiz yanıtı alamayacağımızı bildiğimden, ben birkaç örnekle açıklamaya çalışayım. Örneğin, Lufthansa Hava Yollarının en birinci partneri ve aynı ittifakın üyesi THY pilotları, destek için “iş yavaşlatması” yapabilirler miydi? Bir Lufthansa uçağı İstanbul’a gelmiş olsa Hava-İş üyesi teknik ve yer hizmetler elemanları “uçağa servis vermeyiz” diyebilirler miydi?
90’lı yılların başında Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı ve Tansu Çiller de Başbakan olmuştu. THY üst yönetimi siyaset ve iş dünyasının gözde adamları tarafından doldurulmuştu. Sermayenin tetikçileri, Özal zamanında etinden et koparılmaya başlanan milletin malı THY’ye aç sırtlanlar gibi saldırıp onu “Dünya markası yapacağız” ayakları ile kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeye çalışırken, bir yandan da “emek nasıl sömürülür” konusunda örnekler vermeye başlamışlardı. Daha da vahim olanı; “biz buraya sendikayı bitirmeye geldik” diye açık açık beyanat vermeleriydi.
O zamana kadar sendikanın neredeyse sıfır örgütlenmeyle içinde olmadığı Uçuş İşletme kısa zamanda aralarında benim de olduğum dört kaptanın gayretleri ve arkadaşlarımızın desteği ile hemen hemen tam sayı ile sendikal örgütlenmesini tamamladı. Misyonları karşılığı ne beklerken, ne bulan üst yönetim bu durum karşısında çılgına dönüp alenen örgütlenme karşıtı tavır alarak her türlü ahlaksız ve haksız uygulamayı hayata geçirmekten çekinmedi. Tabi, ilk yapılacak yılanın başını ezmekti ve biz dört kaptanın uçuşunu kesti. Diğer yasal olmayan uygulamalar ve gaddarlık peşi sıra geldi.
O zaman, hem derneğin hem de sendikanın kararlı ve akıllı politikaları hem de meslektaşlarımızın cesur tavırları yurtdışında oldukça saygın ve hayranlık uyandıran bir etki yarattı. İşte bu yüzden; IFALPA, ITF ve ILO yetkilileri en üst düzey hükümet yetkililerinden THY yönetim kurulu üyelerine kadar çok sayıda insanla görüşüp bizimle olduklarını açıkça ifade ettiler. Olayların son perdesi yaklaşırken, THY, Barcelona’ya ilk seferini planlamış ve bu seferde o zamanların modası ile THY Yönetim Kurulu üyeleri, siyasiler, bürokratlar ve bazı hatırlı işadamları ile onların aileleri davet edilmişlerdi. Uçağın oraya inmesi, karşılama törenleri vs. bittikten sonra dönüş için uçak kalktığında ne oldu biliyor musunuz?
Kalkışla birlikte iniş takımlarını yukarı kumandası veren kaptan burun iniş takımının yukarıya gelmediğini fark etti. Uygun yakıtla iniş yapıp alınması unutulan burun iniş takımı pimini aldırdıktan sonra ikinci kez kalkışa gitti.
Peki siz, o pimin gerçekten unutularak alınmadığına mı inanırsınız? Yoksa o uçuşu daha önceden ITF’e bildiren ve tüm yetkililer uçakta olduğu için THY çalışanlarına özellikle uçuşu durdurulan kaptanlara destek için ses getirecek bir eylem yapılmasını isteyen sendikanın talebi üzerine, sendikal desteğin ne demek olduğunun en güzel örneğini veren Katalan sendikacıların cesaretine mi?
Hayal gibi değil mi? Ama ne yazık ki, bu ayıp sendika yönetimlerinden çok onun üyelerinindir. Ve bugün baktığınızda ortak kanaat, sanki “sendikalara ne gerek var” durumuna gelmiş gibidir. Örneğin THY uçuş İşletme, önceleri her gün dert, her gün sıkıntı. Bugün ise; ne hak ihlali var, ne mesai aşımı, dinlenme sürelerine tam uyuluyor, herkes zamanında izne çıkıyor, boş günler tam olarak kullanılıyor, uçuşlar değiştirilmiyor, herkes yaşamlarını programlayarak yaşayabiliyor yani kısacası son derece çağdaş ve insanca bir çalışma ortamı…
Demek ki bütün sorun eski sendikadaymış ve çıbanbaşı Ayçin ile Yağcı’ymış. Oh! Ne güzel onlar gitti dertler bitti. Herkes mutlu, her yer huzurlu. Tabi hal böyle olunca da, eylem desteği de böyle naif ve sessiz olur.
Sevgili meslektaşlarım, siz siz olun sendikanın izlerinin tamamen silinmesine izin vermeyin. Zira, bu örgütün bir gün size çok lazım olacağını devamlı hatırlayın, hem de çok yakında… Ayrıca ve özellikle sendikal yapının bugün çok, yarın daha çok ihtiyaç duyulacağı işyeri, cadı kazanı gibi fokur fokur kaynayan Uçuş İşletme’dir.
Benden söylemesi!