|
|
‘SANA BİR ŞEY OLMAZ’ SENDROMU
|
|
|
|
|
Maço kişilerin ‘Bana bir şey olmaz’ tutumu kadar tehlikeli bir sendrom da, ‘Sana bir şey olmaz’cılıktır. Bu olguyu, halk kültürümüzün isimsiz filozofları çok önceden görmüşler ve ‘Başkalarını ateşe atma’ kavramını ve ‘Herkes şehit ben gazi’ ironisini yaratmışlardır.
Gerçekten de biraz dikkatli bakıldığında bazı kişilerin, kendileri için göze almayacakları riskleri başkalarına reva gördükleri fark edilebilir. Askeri ve sivil havacılıkta bazı yöneticiler, astlarına zor ve stresli görevleri verirken ya da talimatların gerektirdiğinden çok daha uzun süreli (ve yorgunluğun riske dönüşebileceği) çalışmaları beklerken, empati yapmak gereği duymazlar. “Ben olsam bu tempoya dayanabilir miydim, bu riskli görevleri kabul eder miydim?” diye düşünmezler. Empati kurmamaktan da öte, önerilmemesi gereken akıldışı şeylere bir gerekçe bulup mantıklı gibi sunmanın ve bu uyumsuzluğa kendisini de inandırmanın psikolojik terminolojideki karşılığı ‘cognitive dissonance’ dır. (Halk kültürümüzdeki ‘minareye kılıfına uydurma’ deyimi de bu anlamdadır.) Onların öncelikleri ‘piyonlar’ aracılığıyla zor işlerin yapılması, başkalarıyla olan rekabette üste çıkılması ve kâr-kazanç elde edilmesi gibi hırslar olduğu için, akıl ve vicdan tutulması yaşansa da bunda beis görülmez...
Eğer riski veya tehlikeyi görerek buna itiraz eden (direnen) kişiler çıkarsa, onları motive etmenin ise ince veya kaba usulleri kullanılabilir:
- Bu bazen bir ödüldür (takdir, terfi, fazla mesai ücreti, vs.) ‘Haydi aslanlarım, siz bunu da becerirsiniz’ ya da ‘Çalış Osman Çiftlik Senin’ biçiminde gaz vermeler en temiz, kolay ve ucuz metottur; kompikasyonu yoktur. Çünkü çalışan resmen zorlanmamakta, kibarca motive edilmekte ya da kandırılmaktadır; ama burada karşıdakini biraz saf yerine koyma kurnazlığı sezilir. Sünnetçinin, ‘merak etme hiç acımayacak’ demesi gibi…
- Bazen de kara listeye alınma veya işten çıkarılma tehditleri açıkça veya örtülü biçimde masaya konulur (aba altından sopa)…
- Sonuç veren taktiklerden birisi de alay ve aşağılamadır: Aşırı stresli ve yorgunluk yaratacak derecede uzun görevlerden imtina eden kişilere ‘zayıf/dayanıksız oldukları’ gibi serzenişlerde bulunmak, ya da ‘nazlı/kaprisli primadonnalar’ biçiminde küçük düşürme yöntemleri kullanmak…
Dünyaya zihnimizi perdeleyen (akıl tutulması yaratan) hırslardan arınmış olarak, gerçekçi ve bilimsel pencereden bakabilirsek şunu görebiliriz: Önlemsiz biçimde aşırı riskli tutumlara girildiğinde BANA da bir şey olabilir, SANA da... Murphy yasaları bunu ‘Eğer bir işin ters gitme olasılığı varsa, o iş ters gider’ cümlesiyle kavramsallaştırmıştır. Hava Mühendisi Yzb. Edward Murphy, en olumsuz ihtimalleri bile göz önünden ayırmayarak önlemler oluşturulmasını ve titizlikle uygulanmasını, sen-ben ayrımı yapmadan herkes için önerir.
Bize göre tek istisna vatan savunmasıdır; o zaman sana da, bana da, hepimize de bir şeyler olabileceğini biliriz ve bile bile göze alırız. 1915 yılında Çanakkale’de cephanesi tükenen askerlerine Büyük Atatürk’ün, “Size taarruz etmeyi değil ölmeyi emrediyorum” sözleri bunun örneğidir. 2. Dünya Savaşında Winston Churchill’in, "Size yalnız kan, gözyaşı ve ter vaat ediyorum " ifadesi de, böylesi çok kritik durumlarda, kendilerini de ateşin içinde tutan dürüst ve erdemli lider yaklaşımıdır.
Sonuç olarak yanlış tutum; ‘Ben kazanayım, seni bilmem, canın cehenneme’ (win-lose); doğru tutum; ‘sen de kazan, ben de; sana da bir şey olmasın bana da (win-win) olmalıdır. Havacılık kültürünü ve emniyet felsefesini hazmetmiş iyi/şefkatli yöneticiler ve uçuş doktorları bu insani tutumu temsil eden kişilerdir. ‘Bana bir şey olmaz’cıları da ‘Sana bir şey olmaz’cıları da kontrol altında tutmaktan sorumludurlar.