|
|
RİSKLİ MEYDANLAR VE GÜVENLİK SORUNU
|
|
31 Ağustos 2013 Cumartesi |
|
|
|
|
Beyrut’ta THY pilotlarının kaçırılmasının üzerinden üç hafta geçti. Olayın ertesi günü yazdığım yazıda bu kaçırılma eyleminin bile bile lades olduğunu, her ne kadar yetkililer “Biz bir tehdit almadık, bu olaya ilişkin istihbarat yoktu” deseler de, geçtiğimiz ocak ayında Lübnanlı ailelerin Beyrut’ta THY ofisini işgal etmesinin yeterli bir “uyarı” olduğunu vurguladım. Aradan geçen üç hafta boyunca THY ya da devlet adına bir başka kurumun uçucu personelin güvenliğiyle ilgili herhangi bir girişimde bulunulduğuna ilişkin bir açıklamasına rastlamadım. Bu konuda rastladığım tek haber, birkaç gün önce Cumhuriyet’te yayınlanan Özcan Yaşar’ın haberiydi. “Riskli ülkeye özel güvenlik” başlığıyla yayınlanan haberde, Dışişleri Bakanlığı ile Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Lübnan'da iki pilotun kaçırılmasının ardından Türk Hava Yolları'nın sefer düzenlediği bazı uçuş güzergâhlarına yönelik bir çalışma başlattığı belirtilmişti. Haberde Suriye, Lübnan ve Mısır'ın "riskli ülkeler" grubunda değerlendirildiği kaydediliyor ve bu ülkelerdeki kentlere gerçekleştirilecek seferlerde güvenlik önlemlerinin artırılması çalışmalarından söz ediliyordu. Çalışmalar kısa sürede tamamlanarak tedbirler acilen THY ile paylaşılacaktı. Herhangi bir açıklama yapılmadığı için bu konuda somut adımlar atıldı mı, bilemiyoruz… Ancak bizim pilotların kaçırılmasının ardından Air France bir karar aldı. Şirket, can güvenliğini sağlamak amacıyla pilotlarını artık Beyrut'ta konaklatmıyor. THY de artık aynı uygulamayı yapıyor.
Çetelesini tutmadık ama bugüne dek THY’nin bile-isteye uçtuğu riskin hem de en ileri boyutlarının yaşandığı ülkelerde ekiplerin karşı karşıya kaldıkları tehlikeleri ve yaşanan olayları sıralamaya kalksak liste oldukça kabarık olur herhalde… THY’nin emekçileri Nijerya’da silahlı saldırıya uğradılar, ölümden döndüler. Bişkek’te kaldıkları otel ateşe verildi. Defalarca çantaları, cüzdanları çalındı, hırsızlık olaylarında mağdur oldular. Evet, bazı mesleklerde risk oranı yüksektir ancak önemli olan, güvenlik önlemlerinin alınmasında gösterilecek hassasiyettir. Bu konuda yazarlarımızdan Engin Aksüt’ün koordinatörlüğünü yürüttüğü Sivil Havacılık Akademisi önemli bir çalışma gerçekleştirdi, riskli meydanlara uçan ekiplerin duygu ve düşüncelerini açığa çıkarmak amaçlı bir anket yaptı. (Anket sonuçları için TIKLAYINIZ) Bu anketten çıkan sonuç; riskli meydanlara uçan havayolu şirketlerimizde “uçuş güvenliği olgusunun istenilen seviyede olmadığı”dır… Bundan sonra ne kadar dikkate alınır, zafiyeti ortadan kaldırmakla yükümlü olanlar harekete geçer mi bilemem ama bu sonuç vahimdir. Bana göre anketin en çarpıcı sonuçlarından bir başkası da Beyrut ve benzeri riskli meydanlardaki güvenlik sorunları hakkında ekiplere hiçbir bilgi verilmediğinin ortaya çıkmasıdır ki, bunu gerçekten aklım almıyor!.. Ancak THY pilotlarının kaçırılmasının nasıl “bile bile lades” olduğunu göz önüne alırsak, böylesine güvenlik zafiyetlerini de doğal karşılamamız mı gerekiyor?
Aydınlık günler dileğiyle…