Mavi gezegenimizin iki mavi ailesi -denizciler ve havacılar- dışında mavi ve diğer renklerle ilk çağlardan beri uğraşanlar hep arayış içinde olmuşlar ve bulduklarını gündelik yaşama yerleştirmişlerdir. Elbette sanatçılar henüz mavisel arayışlarını sonlandırmamışlardır. Ancak merak, cesaret, macera, iddia, bilimsel arayışla başlayıp gelişen denizcilik ve havacılığın üyeleri, farklı mavileri yaşayanlardandır.
Dilimize mavi sözcüğü, Arapçadan (Mai: su gibi) sözünden gelmiştir. İlk zamanlarında Osmanlıca’da mai, gök rengi olarak kullanılmıştı… Renk yelpazesinde mor ile yeşil arasında yer alan mavinin dalga boyu 0.000047cm dir.
“Mavi gökyüzünü ona dar etmişler” Yusuf Hayaloğlu
MÖ 3000 yıl önce Çin’de, Hindistan’da ise MÖ 2500’den beri boya yapımına başlanmıştı. Asya ve Amerika kıtalarındaki yerli halklar neolitik çağdan beri maviyi ürettikleri boyar madde özü olan indigo bitkisini, çivit ağacının yapraklarını kullanmayı biliyorlardı.
Antik Mezopotamya halklarının Babil Kulesinden gökyüzüne yükselerek ona dokunmak istemesi, suların mavisiyle yetinmemeleri olarak açıklayan bazı tarihçiler mevcuttur. Mavi renk antikçağda Avrupa halkları için önemsizken, örneğin Mısırlılar ve Ortadoğu halklarında kötü güçleri uzaklaştıran yararlı renkti. Ayrıca ölüyü öteki dünya(lar)da korumak amacıyla cenaze törenlerinde bolca kullanılmıştı. Mısır’ın korucu tanrısı Amon mavi tene sahipti. Mısırlılar kum, potasla karıştırılmış bakır talaşı (bakır silikatlar) karışımından göz kamaştırıcı maviler elde etmişlerdi.
… “Düşünün bir top mavi patiska
Demek bir top deniz” Can Yücel
Orta Asya’daki Türk boylarında gökçe renk olarak adlandırılan mavi, kutsallığı, özgürlüğü, huzur ve erginliği simgelerdi. Boylara göre değişen bu özelliklerine ilaveten, güven, inanç ve sonsuzluğu da anlatırdı. Mavi, “Kökçek” ve/veya “Gökçek” adıyla anılırdı.
Antik Yunanca’ da mavi renk için sadece tek bir kelime (Kyeneai) varken Latince’ de hiç olmaması dilbilimci, antropolog, etnograf ve sosyologları çok uğraştırmıştır. 20. yüzyıl başlarında bilim insanları, antik Yunanlıların “maviyi bizim gördüğümüz gibi görüyorlar mıydı” sorusunu yöneltmişlerdi. Oysa başta Aristoteles olmak üzere birçok Yunanlı filozof ışık, görme ve renk konusunda çalışmalar yapmıştı.
“Mavinin bilinmezliğini mavi yok eder”
Romalılar için mavi kötü ve tehlikeliydi. Çünkü kuzeyden gelen Barbarlar, Cermenler, Keltler, Brötonlar vücutlarını maviyle boyalı şekilde Romalılar’a saldırmaktaydı. Zor olsa da kuzey Avrupalı halklar mavi rengi kısıtlı elde edip kullanabiliyorlardı. Roma imparatorluğunda mavi giyinmek ya kişiyi küçülten garip bir durum ya da yas işaretiydi. Aynı dönemde mavi gözlere sahip olmak neredeyse fiziksel bir çirkinlik veya gülünç bir özellik olduğu dönemin kitaplarında anlatılırken, kadınlarda ahlaksız bir karakter belirtisi olarak kabullenilirdi… Oysa Britanya’da, Kral Arthur efsanesinde mavi rengin göklerden gelen bir koruma olduğu kabullenilmişti.
Bizans İmparatorluğunda doktorlar mavi tunik giyerlerdi. Daha sonraları Hipodromda (günümüzün Sultanahmet meydanı) yapılan at yarışlarında kent halkı Maviler (Venetoi) ve Yeşiller (Prasinoi) takımlarını tutarlardı: Öyle ki fanatikler tuttuğu takımın renklerini günlük yaşamlarında giysilerinde taşırlardı. Günümüzdeki spor-politika ilişkisinin öncüllerinden bu taraftarlıkta, siyasal tercihler ve istekler de hipodromda imparatora belirtilirdi. 532 yılında imparator Jüstinyen’in de Mavi taraftarı olmasına bakılmaksızın, Mavi-Yeşil gruplar birbirleriyle rakip olmalarına rağmen işbirliği yaparak ünlü Nika ayaklanması başlatılmışlardı. Çok kanlı bastırılan ayaklanmada öldürülenlerin 30 bin kişi civarında olması, şehirde yıkılmadık bina kalmaması durumun ciddiyetini anlatmaktadır.
“Mavinin aşkıyla yaşıyoruz bir tüymüşçesine İstanbul’da.” Atilla Birkiye
Öte yandan Antik Yunan’dan taa Newton’un keşfine kadar gökkuşağında toplam dört-beş renk olduğu, bunların arasında mavinin olmadığı kabul edilmişti. Üstelik Aristoteles’ten Seneca dâhil bütün düşünürler ışık, görme, bakış vb. konularını işlemesine rağmen renklerden mavi gündemlerinde yoktu.
Orta çağın başlarında mavi, saray ve kilise süslemelerinde yoktu. Kilise kendi kutsal renklerini beyaz, kırmızı, siyah olarak açıklarken sonraki yüzyıllarda altın sarısı, yeşil ve mor da bu listeye eklenmişti. Bu inanç ve kabulleniş Avrupa’da sanata yansımıştı. Ancak 11.-12. yüzyıldan sonra Asya ve Ortadoğu ile ticaret ilerledikçe, renk üretim teknikleri öğrenilip, uygulanır hale gelmişti. Örneğin vitray-cam ressamları Avrupa’da 1140 yılında “Saint-Denis Mavisi”ni elde etmişlerdi. Ardından değişik tekniklerle farklı maviler elde edildikçe bunları kumaşlara uygulanmıştı. Gök mavisi soyluların armalarında 1200’lü yıllardan sonra yer alarak saraylara girmişti. 1230-1250 yıllarından itibaren krallar, imparatorlar mavi renkli giysiler giymeye başlamışlardı. Orta çağda Avrupa’nın kuzeyli halklardan öğrendikleri mavi renk üretimine paralel olarak Avrupa dillerine mavi sözcüğü, Arapça ve Almancadan gelmişti.
“Maviler iniyor omuzlarımdan...” Can Yücel
Mavi rengin Avrupa’da benimsenmesi, üretim ham maddesi bakımından ilginç ticari ilişkileri ortaya çıkmıştı: Avrupa’da çivitotu bitkisinin yerine Amerika’nın keşfinden sonra, çok daha verimli olan indigo bitkisinin Avrupa’ya gelişiyle başlayan üretim rekabeti sonucunda farklı ve tuhaf yasaklamalar yürürlüğe konulmuştu. Tüm dünyada 300’den fazla çeşit çivitotu bitkisi vardır, bu yüzden tabloların renk analizlerinde bitki orijini bulunamamaktadır.
Ortaçağın sonuna gelindiğinde mavi renk giyimde siyah ve kırmızının rakibi olmuştu. Kent yaşamında dışlanmışlar, ötekiler, cüzamlılar, Yahudi ve Müslümanlar vb. toplum katmanlarının belirlenmesi için giysilerde renk ayrımı yapılması zorunlu hale getirilmişti. Renk ayrımları ülkelere ve bölgelere göre farklılıklar göstermesine rağmen genel olarak cüzamlılarla yoksullar siyah; cellatlar ve fahişeler kırmızı; sahtekârlar, sapkınlar ve Yahudiler için sarı renk kullanımı zorunlu kılınmıştı. Aynı dönemde mavi, asiller ile namusluların esas rengi olmuştu.
Ressam Miro “Mavi benim rüyalarımın rengidir” demiş…
Mavi renk 1600 yıllarından itibaren ressamların paletlerinde daha çok yer almıştı. Örneğin Hollandalı ünlü ressam Vermeer’in resimlerinde mavi renk kullanımı bu alanda önce ülkesinde ardından Avrupa’da öncüdür. Newton’un ışık tayfı, kırılma konularındaki buluşları günümüzdeki sıcak-soğuk renk kavramlarını da geliştirmişti. İçinde beyaz ve siyahın bulunmadığı yeni renk düzeni tayf, Avrupa’da toplumsal ahlak kurallarının düşünsel yönden desteklenmesiyle mavi daha da önem kazanmıştı. Mavi, 13. yüzyıldan itibaren kırmızıyla birlikte kilise tarafından üstün anlamlar yüklenirken, birçok alanda zıt çift oluşturmuştu. Egemenlik rengi (K)-Ahlaklı rengi (M), Maddesel renk (K)-Tinsel renk (M), Yakın renk (K)-Uzak renk (M), Eril renk (K)-Dişil renk (M) vb.
“Mavi bir tutku, mavi bir umut, mavi bir uygarlık: Ege’nin, Akdeniz’in uygarlığı…” Gürol Sözen
18. yüzyıldan itibaren gelişen burjuvazi de mavi tonlarının kullanımı yaygınlaştı. Örneğin o dönemde sarı edilgen, zayıf soğuk renk; mavi ise etkin, sıcak, parlak ve pozitif renk olarak kabul ediliyordu. Bu yorumda Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” isimli kitabın kahramanın giysilerindeki renklerin Almanya’da benimsenip, sonradan Avrupa’nın diğer toplumlarını da etkilemesi önemlidir. Goethe’ye göre mavi, Hristiyan sanatında Tanrısal olanı sembolize eder. Goethe’den sonra edebiyat alanında mavi, romantizmin en saygın rengi olarak kabullenilirken, melankoli, aşk ve düş dünyasını da simgelemektedir. Oysa Müslümanlıkta ve özellikle Osmanlılarda mavi sonsuzluk, yücelikle tanrıya ulaşılmada bir yoldur. İngilizler Emperyalist dönemlerinde Hindistan ve Bangladeş’te çok büyük çivit üretim çiftlikleri kurarak Fransızlara karşı ticari savaş başlatmışlardı.
“Bir çivit mavisinde çitilemeli günlerimi gecelerimi…” Can Yücel
Fransız ihtilalinde Mavi üniformalı Muhafız Alayının taraf değiştirip halkla birlikte Bastille’nin ele geçirilmesinde önemli rol oynaması, mavinin ordu üniformalarında yer almasını sağlamıştı. Mavi önce ilerici cumhuriyetçi partilerin, sonraları merkezi ya da ılımlıların ve muhafazakârların rengi olmuştu. İspanya İç Savaşında Cumhuriyetçi Cephedeki işçi savaşçıların mavi iş tulumları bir tür üniforma yerine geçmesi farklı bir uygulama olup, akıllardan henüz çıkmamıştır... Öte yandan 1860’lı yıllarda Amerika’da Levi Strass’un bulduğu çadır bezinden dikili tulumların indigoyla maviye boyanması, daha sonraları bir tür sert pamuklu dokuma olan “denim” kumaşının kullanıldığı kot pantolonların egemenliği, II. Dünya savaşından sonra ve günümüzde de tartışılmazdır.
… “maviyi soruyordun, gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi?
bir renk değildir mavi huydur bende” Edip Cansever
1870’lerde ortaya çıkan melankolik ruh durumlarını yansıtan Afrika-Amerika kökenli blues türü müzik, cazdan farklı mecralarda gelişmiştir. Genellikle dört zamanlı olan blues türü, Mavi Şeytanlar (Blue Devils) yani melankoli, özlem, ayrılık ve efkârı içinde bolca barındırırken, popülerliğiyle tüm dünyada yerini sağlamlaştırmıştır. Caz ve Blues türünde sıkça kullanılan Mavi Nota (Blue Note) vardır: Majör ve minör notalar arasında duraksayan kararsız seslere denilir. Ses değişimi yarım ses veya daha az olup, müzisyenin stiline bağlıdır. Bir teoriye göre misyonerlerin zencilere zorla kilise şarkıları öğretirken, coşkulu sesleri minöre yaklaşarak yorumlamaları, esaretin hüznünü yansıtmasıdır.
Devam edecek...