Bayılmaların çeşitli klinik tipleri vardır. "Basit senkop" denilen, açlık, yorgunluk, sıcak, sancı, kalp ritm bozukluğu gibi nedenlerle ortaya çıkan hafif tipler genellikle bilinç kaybı yaşanmaksızın atlatılabilir. Keza psikolojik kökenli "konversiyon" türü bayılmalarda da tam bilinç kaybı olmaz. Ancak gerek basit senkop ve gerekse konversiyon tipi bayılmalar, pilotlar için kabul edilemez durumlardır. Üçüncü tip bayılma en tehlikelisi olup, genellikle beyin hastalıklarına bağlı konvulsif senkop ve epilepsi'dir. Toplumda %1-3 oranında görülür. Epilepsinin, büyük nöbet (şiddetli kasılmalar, ağızdan köpük gelmesi, idrar kaçırma), küçük nöbet (absans, kısa süreli bilinç kaybı), miyoklonik (kas atmaları), parsiyel gibi alt tipleri vardır. Bir pilotun uçuş sırasında hangi tip olursa olsun epilepsi (sara) nöbeti geçirmesi, kalp krizinden bile daha tehlikelidir. Çünkü epilepsi nöbeti yer koşullarında ortaya çıktığında kalp krizi kadar hayati tehlike oluşturmasa da, uçuşta olduğunda pilotu en az 10-15 dakika süreyle tamamen inkapasite eder. Pilotu yıldırım gibi çarpan, durumu fark edip önlem almaya dahi fırsatı bırakmayan bilinç kaybı durumunda uçağa kumanda etmek mümkün olmaz. Daha da kötüsü bazen nöbetler zincirleme gelebilir (status). Bu nedenle askeri ve sivil pilotların böyle bir nörolojik hastalığının olmaması beklenir; varsa uçuşa elverişlilik hali kaybolur; kesinlikle uçuştan ayırılır. İngiltere'de CAA, Fransa'da Air France, ABD'de Hava Kuvvetleri, ayrıca IATA, sivil ve askeri uçuşlarda epilepsi nöbeti geçiren pilot olaylarını hiçbir komplekse kapılmadan şeffaf biçimde açıklamakta; bu sayede hem uçuş doktorlarının, hem de uçuş emniyetinden sorumlu kişilerin dikkatini bu ciddi inkapasitasyon durumuna çekerek uyarıda bulunmaktadırlar. (Bizde ise, şirket prestiji zedelenmesin kaygısıyla bu ve diğer tıbbi inkapasitasyon durumlarının üstü örtülmeye, "9 ay önceki muayene sonucu sağlam'dı" şeklinde yuvarlak ifadelerle gündemden düşürülmeye çalışılır.)
Bazı pilotların geçmişinde gerçekten de böyle bir hastalık öyküsü olmayabilir ve ilk kez sürpriz biçiminde ortaya çıkıyor olabilir. (Umuyoruz ki Göker Fırat'ınki de böyledir.) Ama sara hastalığı genellikle zor doğumlar, çocukluk çağı ateşli hastalıkları, kafa travmaları, vs. nedenlerle erken başlayıp, hafif veya şiddetli biçimleriyle ileri yaşlarda devam eder niteliktedir. Erişkinlikte nöbet geçirmeyi tetikleyen durumlardan bazıları, stres, uykusuzluk, kesintili ışık uyaranları, alkol kesimi, oruç gibi nedenlerle ilaç alımını aksatmak, beyin damar hastalıkları, tümörler, vs.'dir. Bazı kişiler mesleki kariyerini, işini ve maaşını kaybetmemek uğruna sağlık muayenelerinde mevcut hastalığını deklare etmez. Bazıları gizlice tedavi olur ve ilaç kullanır. İlaçlar ise yüzde 100 korunma sağlamadığı gibi, zihinsel ve psikomotor performansı bozucu yan etkileri yüzünden kaza yapma olasılığını arttırabilir...
Bu hastalığın tanısında çok aydınlatıcı bir yöntem olan EEG'nin (Elekroensefalografi) pilotaj muayenelerinde rutin olarak yapılmaması yüzünden (kişi nöroloji uzmanına ya da şirket uçuş doktoruna kendisi bildirmekçe), bazı epilepsi olgularının teşhis edilemediği ve gizli kaldığı söylenebilir. Bu durum bir saatli bomba gibi zamanı geldiğinde patlayacak potansiyel bir tehlikedir. Pilotaj muayenesi yapan hastanelerin nöroloji uzmanlarının pilotlarda daha sık veya randomize EEG çektirmesi önerilebilir; ancak hastanelerin standart paket fiyatını aşmamak için bu yola girip girmeyecekleri şüphelidir.
Sonuç olarak, bu olay havada da olabilirdi, ama şans eseri yerde olmuştur. Kıbrıs'ta trajik bir olayın eşiğinden dönen gerek kaptan pilota ve gerekse THY şirketine geçmiş olsun derken, bu olaydan bazı dersler çıkarılmasını ve tedbirler alınmasını öneriyoruz...