Hani derler ya “Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir” diye… THY pilotlarının kaçırılması eylemi de aynı hesap…
Önce geçmişi hatırlayalım: Lübnan’dan İran’a Şiiler için kutsal sayılan bölgeye ziyarete giden 11 Lübnanlı, 22 Mayıs 2012 tarihinde ülkelerine dönerken Suriye’nin Azzaz kenti yakınlarında Esad muhalifi gruplar tarafından kaçırılmıştı. Daha sonra Türk hükümetinin devreye girmesiyle rehin tutulan Lübnanlılardan ikisi serbest bırakıldı. Diğer 9 kişi ise halen rehin tutuluyor… Bu olayın ardından geçtiğimiz ocak ayında THY’nin Beyrut ofisi kalabalık bir grup tarafından basılmış, göstericiler kapıya kırmızı mühür vurarak çalışanların içeri girmesine engel olmuştu. İşte bu eylemi yapanlar, 2012 yılı Mayıs ayında Suriyeli eli silahlı muhalif çetelerce kaçırılan Lübnanlı hacıların aileleriydi. Türkiye’nin, destek verdiği Suriyeli muhaliflere baskı yaparak, rehin tutulan yakınlarının serbest bırakılmasını istiyorlardı. Yani bir anlamda da akrabalarını kaçıran çetelere veridiği destekten ötürü Türkiye’yi sorumlu tutuyorlardı. Üstüne üstlük bu aileler daha önceden, yakınlarının serbest bırakılmaması halinde Lübnan'da bulunan Türk şirketlerine yönelik eylemlere başlayacaklarını belirtmişlerdi. Hatta Lübnan İçişleri Bakanı Mervan Şerbil bir Lübnan radyosuna açıklama yaparak, Türkiye'nin, ailelerin durumunu anlayışla karşılamasını ve rehinelerin serbest bırakılması için yardım etmesini istemişti. Konuyla ilgili haber Airkule’de de yer almıştı. (Haber için TIKLAYINIZ…)
Gelelim bugüne… Aradan 8 ay geçti, Lübnanlıların serbest bırakılması konusundaki görüşmeler çıkmaza girdi ve o zaman söylenenler dün gerçekleşti. Aileler “Lübnan’da bulunan Türk şirketlerine karşı eylem yapacakları” sözünü tuttu; THY ekibini havalimanından otele götüren otobüs durduruldu ve silahlı kişiler THY pilotları Murat Ağca ve Murat Akpınar’ı rehin alarak kayıplara karıştılar. Kısa süre sonra olay, 'Zuwar al-Imam Rida' (İmam Rıza'nın Ziyaretçileri) grubu tarafından üstlenildi. Bu arada THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu, “İlk kez başımıza böyle bir olay geldi. Bizimle ilgili bir tehdit söz konusu değil. Hiçbir şekilde bir tehdit almadık” diyordu. Öte yandan gerek Lübnanlı gerekse Türk yetkililerinin sıcağı sıcağına yaptığı açıklamaların ortak yanı, “Böyle bir olayla ilgili elde istihbarat olmadığı” idi…
Kısaca özetlediğimiz bu gelişmeler ortadayken, yapılan açıklamalarda iki pilotumuzun kaçırılması olayını sanki “sürpriz bir sonuçmuş” gibi değerlendirmek, ne kadar samimidir? Bu durumda THY, Türk Hükümeti ve Lübnan hükümeti üç maymunu oynamıyor mu?
Ocak ayında THY ofisinin basılması eyleminden sonra şirketin yöneticileri hiç mi güvenlik kaygısı duymamıştır? Basiretli bir yönetici, eylemcilerin gelecekte de benzer eylemleri gerçekleştireceğinden şüphe etmez mi? Beyrut’a seferlerini sürdüren THY, oradaki ilgili kurumlar nezdinde uçucu ekiplerin en azından havalimanı-otel güzergahında güvenliğinin sağlanması için bir polis eskortu ya da güvenlik önlemi talebinde bulunmuş mudur? Böyle bir girişim olduysa ne yanıt alınmıştır? Ancak Hamdi Topçu’nun “Bizimle ilgili bir tehdit yok” şeklindeki açıklamaları gözününe alındığında, THY yönetiminin ocak ayındaki baskını ne kadar önemsediği (!) açığa çıkmaktadır.
Beyrut’ta kaçırılan THY pilotları Murat Ağca ve Murat Akpınar’ın bu talihsiz olaydan sağ salim kurtulacaklarından hiç şüphem yok. Çünkü hükümet bu konudaki sorumluluğunun farkında ve olayın en kısa sürede çözümü için her türlü girişimde bulunacaktır. Elbette dileğimiz, başta pilotlarımızın ailelerine büyük sıkıntı veren bu krizin en kısa zamanda çözüme kavuşması… Yeter ki, bölgedeki durum ve hükümetimizin izlediği politikaların yarattığı olumsuz sonuçların zararını THY’nin iki değerli pilotu daha fazla çekmesin!
Aydınlık günler dileğiyle...