“Hiç kimse sürdürmeye değer bulduğu hayatını bir kenara atmaz.”
David Hume
GİRİŞ
13.yy’da Moğolların denizden saldırısında bir fırtına çıkıp tüm düşman gemilerini batırınca, Japonlar fırtınanın “Tanrı Rüzgârı (İlahi Rüzgâr)” olduğunu kabul etmişler ismini de “Kamikaze” koymuşlardı…
II. Dünya savaşının sonlarına doğru, Japon komutanlarında Amerika’nın anavatanı işgal edeceği kaygısı gelişmişti. Özellikle Pasifikteki Midway, Guadalcanal, Saipan, savaşlarından sonra Japonlar hava üstünlüğünü tamamen, deniz gücünün de büyük bir bölümünü kaybetmişlerdi. Japon komuta kademesi bunun üzerine çıkış yolu aramaya başlamıştı. Koramiral Ōnishi Takijirō tarafından uçaklar ve denizaltı torpidolarını içeren “Tokkōtai= Özel Saldırı Gücü” kavramıyla birlikte proje geliştirip uygulamaya sokulmuştu. Buna göre insanlı silah sistemlerinin hiçbirisi geriye dönebilecek teçhizata sahip olmadan (paraşüt ve hayatta kalma ekipmanları vb.) pilotlar veya canlı denizaltı torpidolarını kullanan kişiler kendi iradeleriyle (!?), çok fazla patlayıcı ve yakıt yüklü araçlarını Müttefik (genellikle ABD) savaş gemilerine çarparak, olağan saldırılardan daha çok zarar vermeleri amaçlanıyordu. Koramiral ve aynı düşüncedeki komutanlara göre tereddütsüz ölümle yüzleşecek güce sahip eşsiz Japon Ruhunun (Buşido), anavatanlarını kurtaracak tek çözüm olduğunu kabullenmişlerdi. Buşido kısaca, Japon feodalizmi ve Şogun döneminden gelen ve orduya hâkim olan şiddet ve ölümle donanmış askerlerin imparatorluğa sadakat için samuray ruhuyla savaşma güdüsü olarak açıklanmaktadır. Müslümanlığın cihat kavramına benzemesine rağmen en büyük farkı milliyetçilik öğesidir.
KAMİKAZE PİLOTLARI
1942 yılında proje bazında başlayan Tokkōtai organizasyonu Ekim 1944’te aktif olmuştu. Organizasyonda havacılara “Takkō”, canlı torpido birliklerine “Kaiten”, canlı roket bomba birliklerine “Ōka” ismi verilmişti.
Sistem kurulduğunda askeri akademilerden tek bir subay kamikaze pilotu olarak uçmaya gönüllü olmamıştı! Çünkü hepsi bunun sadece ölümle sonuçlanan anlamsız ve faydasız bir girişim olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden yaklaşık 4 bin Takkō pilotundan 3 bini yeni askere alınmış ve özel eğitim programına sokulan “genç pilotlar” diye adlandırılan, üniversite eğitimi görmemiş gençlerden seçilmişti. Yaklaşık 1000 tanesi ise hükümetin (komutanların zoruyla!) askere almak için erken mezun ettikleri üniversite öğrencilerinden oluşan “öğrenci askerler”di. Adaylar 17-24 yaş aralığında olup, son zamanlarda alınanlar tamamen 19 yaş altındaydı.
Öğrenci askerlerin en önemli farkı yaşadıklarını anlamlandırmaya çalışıp, düşüncelerini mektup, günlük, monolog, deneme ve şiirleri ile -sansüre rağmen- yazılı halde geriye bırakmalarıdır. Genç pilotlar ise bu konuda çok az yazılı belge bırakmışlardır.
Japon ordusunun savaş kurallarına göre teslim olma, firar ve kaçınılmaz mağlubiyet durumunda hayatlarını kurtaracak her çeşit eylemin cezası ölümdü. Sistem, günümüzde yaygınlaşan “vicdani retçiliğe” de izin vermiyordu. Aksine davrananlar hatta düşünenler derhal öldürülüyordu. Ayrıca imparatorluğun eski dönemlerinden gelen “suçun beş kuşağa ve cezanın da beş derece akrabalığa yayılma” kuralı adayların farklı davranmalarını engelleyen en önemli unsurdu. Bu kurallar, adaylar üzerindeki sosyal baskıyı korkuyla güçlendiriyordu. Böylelikle Japonya’daki askeri hükümet II. Dünya savaşı içindeki Almanya, İtalya vb. faşist ülkelerdeki gibi politik-silahlı direniş örgütlenmesini en baştan engelliyordu.
Adaylar eğitim süresince rütbeli profesyonel askerlerin hedefi olup çok şiddetli fiziki cezalar alıyorlardı. Bazı uzmanlara göre eziyetler, bedava olan ordu eğitimine karşı ücretli ve elit eğitim olan sivil kökenlilere karşı psikolojik rahatsızlıklara varan gizli-bilinçaltı öç alma hadiseleri olarak değerlendirilmiştir.
Savaşın son dönemlerinde bazı adaylar tüm şartlara rağmen saldırı emrine hayır demişler, itirazları dikkate alınmamış, komutanları tarafından gönüllü listesine isimlerinin eklendiğini söylemişlerdi. Adayların arkalarında bıraktıkları yazılı belgelerde, eğitimleri bitip ölüme yaklaştıkça daha az vatansever hale dönüştükleri görülmekteydi. Yaklaşan ölümün baskısıyla yaşadıkları üzüntülerin artması, günlüklerin son bölümlerinden anlaşılmaktadır. Ölümün kaçınılmaz olmasına rağmen çelişkili duygular içinde bazıları en kısa zamanda bunu sonlandırmak için uçuş sırasının hemen gelmesi için dua ettikleri yine günlüklerden öğrenilmektedir. Adaylardan Miyazawa Kenji anılarında “Bu savaşı kazanmam mı gerekiyor bilmiyorum ama kaderimi ellerinize bırakıp savaşacağım… Nefret edemediğimiz düşmanları öldürmek zorunda kalmayacağımız günü en kısa zamanda görebilmemiz için dua ediyorum” diyor. Adaylar birebir savaşmadıkları için düşman kavramını düşünsel olarak geliştirememişlerdi.
Yine günlüklerde bazı kamikaze adaylarının, politikacı, eski askerler, farklı aile bağlantıları vb. ilişkilerle Tokkōtai birliğinden muaf tutuldukları ya da saldırı listesine hiç sokulmadıkları anlatılmaktadır. Ayrıca Japon ordu geleneklerine göre en büyük erkek çocuk, ya da tek erkek çocuğun soyun devamı ve ailesine bakabilmesi için gönüllülükten (!) muaf tutulması başka bir özellikti…
Son uçuşlarına hazırlanan kamikaze pilotlarını gülümserken, selam verirken veya el sallarken gösteren sayısız fotoğraf, filme rağmen gerçeğin öyle olmadığını yine aşırı dayaktan sakatlanıp, uçamayacak duruma gelip diğer adaylara hizmet eden aday eskisinin anılarından öğrenmekteyiz. Özellikle uçuştan önceki son gecede bazıları sake’den bir yudum alırken, bazıları çılgınca içip, kılıçlarıyla masa, sandalye hatta lambaları kırarken ya da öfkeyle haykırırken, bazıları yüksek sesle ve hıçkırarak ağlarmış. Her ne kadar ordu propagandası Japonya İmparatorluğu için gençliklerini feda etmeye hazır olduklarını söylese de gerçeğin tam tersi olduğunu şahsi belgeler açıklamaktadır. Mutlak çaresizlik içinde kıvranan gençlerin değişik duygularla boğuştukları tuhaf halleri anılarda yazılıdır. Kamikaze uçuşuna çıkmadan önce küçük bir törenle pilot(lar)a “son içki” töreni düzenlenip su veya sake sunuluyordu.
Kendi kaderleriyle yüzleşme mücadelesinde adayların Asya ve Batı edebiyatı, felsefesi, müzik ve tarihine başvurarak kaçamayacakları ölümün mantığını kavrayıp anlamlandırma çabaları son derece trajiktir. Üniversiteli öğrenciler genellikle özgür ve liberal düşüncelerle donanımlı olup, batı dillerinden en az iki tanesini okuyup, yazabilen düzeydeydiler. Dolayısıyla Buşido fedakârlığını her zaman sorgularken sosyal, etik, moral vb. değerler nedeniyle karşı çıkmamışlar yine de neler olduğunu düşünsel olarak eleştirip sorgulamışlardı. Adayların en önemli ortak özellikleri askere alınmalarından itibaren sürekli ölmeleri söylenmesine, cephe haberlerindeki kötü gidişatın sansürlenmesine rağmen yaşadıklarını anlamaya çalışıp sorgulamalarıydı. Askerlik eğitimine başladıkları ilk günden, ilk ve son uçuşa çıkıncaya kadar “ölerek öldüreceksin” sloganı kamikaze pilotlarının parolası olarak beyinlerine kazınmaya çalışılmıştı.
Adaylar arasında kaçınılmaz ortak kaderin getirdiği çok güçlü arkadaşlık bağı gelişmişti. Bu kuvvetli arkadaşlık bağının zaman zaman eşcinsel yönelimlere sapması da ilginçti…
Fujii isimli adayın anılarında sözde gönüllü (!?) uçuşa çıkmanın “askeri emir kılıfına bürünmüş cinayet eylemi” olarak düşündüğünü öğreniyoruz. Yine Ichijima Yasuo ünlü bir haikuyu arkadaşına, sansür nedeniyle metafor olarak yollar: “Dökülen kiraz çiçekleri; kalan kiraz çiçekleri…” Diğer ölen pilotlar gibi kendisinin de öleceğini kiraz çiçeklerine benzeterek belirtir. Yine Hayashi isimli adayın son yazılarından bir örnek: “Japonya neden seni sevmiyor ve saygı duymuyorum; ölüm ahlak dışı, yaşamak ise tamamen ahlaki…”
Adayların anılarından ilginç iki örnek onları derinden etkilendiklerini göstermektedir: İlki kamikaze pilotunun kalkışını takiben subayların karargâhına adeta saldırırcasına keskin dalışı takiben hedefe doğru uçması dikkate değerdir, diğerinde ise saldıracağı düşmanı bulamadan geri dönen üniversite kökenli pilotun dokuzuncu kez üsse geri dönüşünde muvazzaf subay(lar) tarafından vurularak öldürülmesidir. Her ne kadar kamikaze pilotlarına kötü görüş şartları, seyrüsefer hatası veya beklenmeyen nedenler (arıza vb.) sonucu hedef(ler) bulunamazsa boşuna ölüm ve uçak kaybı yerine geriye dönme izni verilmişse de bunu uygulayanlar, muvazzaf subaylar tarafından kötü muameleye maruz kalıyorlardı.
Kamikaze pilotlarına göreve çıkmadan önce yüksek dozda philopon isimli bir ilaç veriliyordu. İlacın yan etkilerinden olan acıkmayı engelleyici, uzun süreli görevlerde dikkati toplama ve bir noktaya konsantre olma özelliği önemliydi. (ABD ordusunda benzedrine, Alman ordusunda meth/methamphetamine ilaçları askerlerine benzer amaçlarla kullandırtılmıştı.)
Öte yandan Japonya’da Tokkōtai birlikleri için on şarkı bestelenerek, tüm radyo kanallarından düzenli çalınırken, halka açık yerlerde pikaplardan hoparlörle devamlı dinletilmişti.
Kısaca kamikaze pilotlarının yüzde 95’i gönüllü olmaya zorlanmış ama çok büyük bölümü imparator merkezli askeri ideolojiyi benimsememelerine rağmen çeşitli faktörler nedeniyle kendilerini feda etmişlerdi.
Devam edecek…