II. Dünya savaşından önce Türkiye, İngiltere’ye askeri gemi ve uçak siparişi vermiş, ardından savaş başlayınca teslimatlar gecikmişti. Savaş içinde Türk-Alman Saldırmazlık Paktı gündeme gelince İngiltere siparişlerin teslimatını programına almıştı. Savaş içinde Türk Hükümeti hem Almanya, hem de İngiltere -ve Müttefik Devletleri- ile hassas dengeler üzerinden siyaset yürütmekteydi. İsmet İnönü ve Churchill arasındaki 1940 yılında yapılan gizli bir antlaşmayla savaş uçaklarının alımı ve İngiltere’de harp pilotu eğitimi programı yürürlüğe girmişti.
İngiltere Bristol Blenheim, Hawker Hurricane ve Spitfire tipi uçaklarını, o sırada savaşta tarafsız olan Türkiye’ye vermişti? Bu alışverişin ne kadarı hibe, ne kadarı takas-kliring ve ne kadarı ücretli olduğu henüz açıklığa kavuşamamıştır…
O sıralarda Türkiye’de mevcut eğitim uçakları ve uçuş öğretmenlerinin yetersizliği, eğitim için uzman birlik ve standartların olmaması, ayrıca II. Dünya savaşı nedeniyle pilot ihtiyacının öncesine göre dört kat artması, eğitimin sürekliliği vb. faktörler acil çözümün gerekliliğini dikte ettirmişti. Kısa vadeli çözüm ise olanaklar ölçüsünde yurtdışında eğitimdi…
Refah Gemisi Faciası
1941A devresi olarak Kara Harp Okulundan havacı sınıfına mensup olarak mezun olan asteğmenlerden 20 tanesi, pilot eğitimi için başlarında havacı Yüzbaşı Reşat Ersel’le birlikte Refah şilebiyle Mersin’den Mısır’ın İskenderiye limanına doğru hareket etmişlerdi. Aslında şilep olan gemide kısa sürede yolcu taşıyabilecek düzenlemeler yapılmıştı. Gemide ayrıca İngiltere’den satın alınan denizaltı ve muhripleri Türkiye’ye getirmek için görevli Deniz Kuvvetleri personeli de bulunuyordu. Havacı ekip, daha sonra Mısır’dan R.A.F (İngiliz Hava kuvvetleri) uçaklarıyla İngiltere’ye gideceklerdi…
23 Haziran 1941 gecesi Kıbrıs’ın doğusunda ve açıklarında gemi, kimliği belirsiz bir denizaltı tarafından torpillendikten dört saat sonra batmıştı. Patlamada geminin telsizi arızalandığı için yardım istenememişti. Durumu 36 saat sonra Adana’nın Karataş sahillerinde karaya ulaşan kazazedeler bildirmişti. Kazada 152 kişi (bazı kaynaklarda 168) ölürken 32 kişi (bazı kaynaklarda 34) kurtulmuştu. Kazayla ilgili İngiltere, İtalya, Fransa (Almanya işbirlikçisi Fransız Vichy Hükümeti) hakkında suçlamalar, iddialar, teoriler öne sürülmüştü. Kazadan hemen sonra Almanya’nın suçlayıcı açıklamaları şüpheleri arttırmıştı. Bu konuda TBMM araştırması, Savunma Bakanlığının soruşturması sonuçsuz kalmıştı. Savaşın yoğun gündemi içinde kamuoyunda haber zaman içinde unutulmuştu…
Pilot Adayı Grupların Özellikleri
Refah faciasından sonra pilotaj eğitimi için ilk grup 1 Temmuz 1941 günü Ankara’dan trenle yola çıkmıştı. En son İngiltere’de eğitimi tamamlayan 1943 dönemine ait teğmenler ise 8 Haziran 1945’te Glasgow’dan gemiyle yurda dönmek için yola çıkmışlardı. Bu süre içinde 300 asteğmen pilot adayı olarak yurtdışına yollanmıştı…
Kara Harp Okulundan 1941B devresinde havacı sınıfa mensup 101 kişi mezun olmuştu. Bunlar Türk Hava Kurumunda İngilizce eğitimi, Ergazi ’de planör uçuşu ve paraşütle atlayışlar yaptıktan sonra toplam 92 kişi peyderpey İngiltere’ye yollanmıştı. (Türkiye’deki ön eğitimlerin sonucu bazıları uçuştan vazgeçmişlerdi.) 1942 yılında ise 92 havacı mezun olmuştu. Aynı eğitimlerden geçerek gruplar halinde İngiltere’ye gönderilmişlerdi. Sadece 1943 döneminde mezun olan havacı asteğmenlerin bir bölümü, o sırada özel antlaşmayla (Land Lease) Kanada ve Amerika’nın da Türklere pilotaj eğitimi vermeye başlamasıyla bir kısmı oraya gönderilmişti. 1943 devresinde ülke ayrımı sicil numarasına göre yapılmıştı: Sicil numarası tek olanlar İngiltere’ye, çift olanlar Amerika’ya yollanmıştı. 1943 devresinden toplam iki grup Amerika’ya gitmişti…
İngiltere’ye Gidiş
Refah gemisi kazasından sonra İngiltere’ye gidiş çok daha uzun ve zahmetli bir rotayla uygulanmıştı. Ankara’dan trenle Adana-Halep-Beyrut’a her istasyonda konaklayarak varılmıştı. Beyrut-Hayfa arası otobüsle (bazen kamyon) kat edildikten sonra tekrar trenle Kahire’ye ulaşılmıştı. Kahire’de birkaç günlük moladan sonra (bir grup üç haftadan fazla beklemişti) Süveyş’ten İngiliz gemisine binen kafileler, Kızıldeniz’i kat ederek güneye doğru yola çıkmışlardı. Pilot adaylarının Kahire’deki kalışlarında her üç asteğmene bir tane Türkçe konuşabilen Mısırlı sivil polis, güvenlik amacıyla tahsis edilmişti.
Kızıldeniz’den sonra Alman denizaltı ve uçaklarının tehdidi yüzünden konvoy oluşturulup koruma olarak bir veya daha fazla İngiliz savaş gemileri eşliğinde Cibuti-Aden’e uğrayarak Hint Okyanusuna çıkıp Darüsselam limanına varmışlardı. Oradan Madagaskar’ın iki limanından uygun olanında konaklayan gemi güneye, yine muhrip(ler)in himayesinde konvoy olarak Güney Afrika’nın Durban kentine ulaşmışlardı. Genellikle limanlardan hareket için öncelikle Alman tehdidine ait istihbarata, güvenlik için toplu konvoy oluşmasına, yük yolcu trafiğine bağlı olarak değişik sürelerde beklenmişti. Limanlardaki beklemeler esnasında pilot adaylarının değişik maceralar yaşadıkları, görgülerini artırdıklarını anılarından öğrenmekteyiz. Güney Afrika limanlarında daha büyük gemiye geçerlerken farklı amaçlarla yolculuk eden insanlarla tanışmaları, seyir esnasında bir takım güvenlik önlemlerini uygulayan ekiplerde yer almaları da aynı hatıralarda bulunmaktadır. Durban’dan Cape Town’a varan kafile yine karada genellikle bir hafta civarında konaklarken, gezmeyi ve yeni kişilerle tanışmayı ihmal etmemişlerdi. İlk ve ikinci grup gemiyle yolculuk esnasında kaptana gelen telsiz mesajıyla asteğmenlikten teğmenliğe rütbelerinin yükseldiğini öğrenmişlerdi. Diğer kafilelerde teğmen rütbesine yükselişlerini Londra’ya vardıktan sonra haberdar olmuşlardı.
Atlas Okyanusunda yol alan gemide zaman zaman alarm ve tahliye antrenmanları yapılmıştı. Gana’ya kadar kesintisiz ve konvoy halinde topluca yine savaş gemisinin eşliğinde ulaşılmıştı. Burada birkaç günlük moladan sonra Sierra Leone’nin Freetown limanı için aynı şekilde denize açılmışlardı. Bazı ekipler Gana’da mola vermeden doğrudan Freetown’a gitmişlerdi: Bunu tehdit (istihbarat), yolcu ve yük durumu belirlemekteydi. Freetown’dan sonra Dakar limanı için yol boyu konvoy, Alman denizaltıları için savunma önlemlerini daha da arttırmışlardı. Geceleri mutlak ışık karartması, bazı taktik rota düzenlemeleri, gündüzleri yolcuların da gönüllü yer aldıkları yoğun çevre gözetlemesi vb. İlk ekibin gemisi, tehdit nedeniyle Okyanusu batıya kat edip Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinin limanına yanaşmıştı. Burada bir süre bekledikten sonra doğrudan Glasgow limanına gitmişti. Senegal’in Dakar limanına uğrayan gemiler moladan sonra doğrudan Glasgow veya Liverpool limanına demirlemişlerdi. Savunma önlemleri hep en üst düzeyde tutulmuştu: Yolculardan geceleri giysileriyle yatmaları, kimlik veya pasaportlarının üzerlerinde olması, mea-westlerinin (bir tür yüzme kollukları) yanlarında olmaları, hiçbir şekilde gece güverte veya lombozların yakınında sigara içilmemesi vb.
Karaya çıktıktan sonra Türk kafilesi, Londra’ya trenle devam ederken pencereden gördükleri yeşillik ve yerleşim yerlerinin manzaralarından çok etkilenmişlerdi. Londra’da ilk iş sağlık muayenesi ve R.A.F yetkililerinin intibak-uyum faaliyetlerine katılmışlardı. Örneğin kendilerine verilen gaz maskesini genellikle yadırgamışlardı. Muayenede sağlıklı bulunmayanlar Türkiye’ye geri yollanmışlardı. O sıralarda adaylar arasında az da olsa tüberküloz, sıtma ve göz rahatsızlıkları gibi uçuşa yetersiz haller bulunmaktaydı. Kahire’den Londra’ya yolculuk ortalama 3,5-4 ay sürmekteydi…
Devam edecek...