Kültür, belirli bir insan grubu içinde ortak payda oluşturan ve paylaşılan değerler, bilgiler, alışkanlıklar, gelenekler, davranış biçimleri ve semboller bütünüdür. Futbol, din, politika, denizcilik, tarım veya tıp gibi alanlarda, o alana özel diller, anlayışlar, kurallar, şifreler vardır. Bir alana ait genel bilgilere ulaşmak için kitaplar, makaleler okunabilir (Google veya Wikipedia’ya göz atılabilir); pratik değeri zayıf, kuru bilgiler de birkaç saatte öğrenilebilir. Ancak o alanın kültürünü edinmek ve ruhunu kavramak için o konuyu bizzat yaşamak ve içinde uzun zaman geçirmek gerekir. Bir alanda uzmanlaşma süresi bin iş günü veya 10 bin saat çalışmak olarak hesaplanmıştır; bu da 4-5 yıl eder. Ama mesleki tecrübenin artışı, ustalaşma ve olgunlaşma süresi çok daha uzun yıllar alır. En dolu bilgilerle meslek yaşamına başlayan bir ilkokul öğretmeni bile 10 yıl sonra (okulda öğrendiklerinin bir kısmını unutmuş olsa da) edindiği yazılı olmayan bilgi ve deneyimlerle çok daha verimli olmakta, kendi alanında strateji ve felsefe üretebilir hale gelmektedir.
Aslında bir uçağın motorunun çalıştırılıp havalanması, belirli kumandalarla uçuşu sürdürüp sonunda inişin gerçekleştirilmesi olarak özetlenebilecek ‘sıradan bir uçuş’ çok da zor değildir; otomobil kullanmayı öğrenmek gibi, teknik bir öğreti ile herkesin yapabileceği kadar basite indirgenebilir. Ama havacılık bu kadar mıdır? Uçuşun ruhu, yazılı olmayan kuralları, tarihi, efsaneleri, gelenekleri, ritüelleri, terminolojisi / jargonu, etik değerleri, hiyerarşik ilişkileri, anıları, sanatı, keyfi, şakaları, maceraları, felâketleri, vs. de vardır; bunlar hazmedilmeden gerçek havacı olunamaz. Uzun yıllar boyu süren eğitimler, okumalar, gözlemler ve acı-tatlı tecrübelerle edinilen bir şeydir havacılık kültürü…
Bu manâda havacılılık kültürü, sadece pilotların değil, uçak bakım teknisyenenin, hava trafik kontrolörünün, uçuş doktorunun ve hattâ havacılık sevdalısı olup uçmayan insanların da sahip olabileceği; buna karşılık sistemin içinde rol aldığı halde konuya mekanik yaklaşan bazı yöneticilerin sahip olamayacağı bir şeydir. Politikada en üst basamaklara tırmandığı halde kasaba politikacısı mentalitesini geçememiş kişiler olduğu gibi; havacılığı bir otobüs işletmesi, pilotları da ‘tayyare şoförü’ gibi gören anlayışlar, kâr rakamlarına odaklı esnaf kafalı yöneticiler olduğunu görüyoruz. Üstelik bu anlayış içinde olanların bazıları 30-40 yıllık havacılar (tecrübeli pilotlar) da olabiliyor. Havacılık kültürüne çok âşina olması gereken bu kişilerin paradoksal durumu nasıl açıklanabilir? Belki de bu kişiler zaman içinde enerji ve motivasyonlarını yönetim hırsına, mevki veya para kazanmaya dönüştüğünü fark etmemekte ve sonuçta havacılığa yabancılaşmaktadır... (Diğer taraftan, havacılık geçmişi olmadığı halde Cem Kozlu gibi çok başarılı işlere imza atmış kişiler de var. Ama galiba onu farklı kılan şey, hep sormayı ve öğrenmeye çalışmayı sürdürebilmiş, tevazuunu koruyabilmiş ve uçuş emniyetini önemsemiş bir yönetici olmasıydı.)
Havacılık kültürüne sahip yönetici veya çalışanların işlerini yaparken bir felsefeleri olmalıdır. Askeri havacılıkta ülkenin savunması söz konusu olduğunda (savaş durumlarında) öncelik sıralaması bir parça değişse de, sivil havacılıkta birinci öncelik daima uçuş emniyetidir. Emniyeti gözetilecekler sıralamasında ise insan en başta yer alır. Şirket yöneticilerinin politikaları da, uçuş ve yer ekiplerinin öncelikli kaygıları da “emniyetli bir uçuşu” gerçekleştirmek olmalıdır. Bunun için sistemde rolü ve görevi olan tüm kişiler, insan hatasını minimize etme doğrultusunda çaba göstermelidir. Müşteri memnuniyeti, ikram kalitesi, büyüme ve kâr rakamları, vs. sonraki sıralarda gelir.