|
|
HAVA SALDIRILARINDA SİVİLLER-5
|
|
|
|
|
E) Daha önceleri savaş aleyhtarı, sivillerin haksız ölümleri gibi konular üzerine birçok eser olmasına rağmen II.Dünya savaşı içinde ve sonrasında anti-militarist düşünceler daha yoğunluk kazandı. Örneğin İngiltere’de Virginia Woolf bu konuda çok önemli eserler vermiştir: “Almanlar dün gece bu evin tepesindeydiler. Bir önceki gece de. Tuhaf bir tecrübe bu, karanlıkta kıpırdamadan yatarken her an sizi sokup öldürebilecek bir eşek arısının vızıltısını dinlemek gibi. Barış üzerine sakin kafayla ve kesintisiz düşünmenize engel olan bir ses bu. Yine de dualardan ve marşlardan daha önemli bir şekilde bizi barış hakkında düşünmeye sevk etmesi gereken bir ses bu…” V.Woolf barış konusundaki düşüncelerini sıralamaya devam eder: “Eğer barışı düşüncelerimizle hayata geçiremezsek, biz, sadece bu yatakta yatmakta olan beden değil, henüz doğmamış olan milyonlarca beden de aynı karanlık içerisinde yatarak, tepemizde aynı ölümcül vızıltıyı duymaya devam edeceğiz!” Çok gerçek ama günümüzde bile bu ifadelerin hala yeryüzünde barıştan yana hayat bulamaması acıklı… V.Woolf iradesi dışında yaşadığı savaşı anlatırken, havacıları da anlamaya çalışır. “Havada tam tepemizde, genç İngiliz erkekleri genç Alman erkekleriyle savaşıyor. İngiliz kadınlarına ne düşmanla savaşmak için ne de kendini savunmak için silah veriliyor. Onlar bu gece silahsız yatmak zorunda… Ama silahlar olmadan savaşmanın başka yolu daha var: Zihinlerimizi kullanarak savaşabiliriz. Özgür olduğumuz doğru değil. Bu gece her ikimizde tutsağız; o, elinde bir silahla makinesinin içinde hapsolmuş durumda, bizse burada elimizin altında bir gaz maskesiyle karanlıkta kıpırdamadan yatıyoruz. Bir bomba düşüyor. Bütün pencereler sarsıntıdan zangırdıyor. Uçaksavarlar harekete geçiyor. Her an bu odanın üzerine bir bomba düşebilir. Saniyeler geçiyor bomba düşmedi. Ama saniyeler süren o belirsizlik süresince düşünce eylemi tamamen durdu; bütün hisler kayboldu, ancak hissiz dehşet kaybolmadı. Bu yüzden korku ve nefret hisleri kısırdır.” Feminist yazar düşüncelerinde çözüm de önerir; hala bir türlü gerçekleşemeyen dünya barışının temel noktalarını belirtmesi açısından önemlidir. “Gelecekte silahlar olmayacakmış, ordu olmayacakmış. Genç erkekler savaş için eğitim görmeyeceklermiş… Gökyüzünde uçan askerler sadece hoparlörlerden duydukları seslere değil, kendi iç seslerine de kulak veriyorlar. Bu sesler insanoğlunun çok eski dürtülerinin, eğitim ve gelenekler tarafından desteklenip pekiştirilen dürtülerin sesleri: Bu dürtülere sahip olmasının suçlusu o mu? İçlerindeki savaşma dürtüsünü, bilinçaltındaki Hitlerizmi fethetmek isteyen gençler için daha onurlu meşgaleler yaratmalıyız. Genç erkeklere vazgeçtikleri silahlarının yerine başka şeyler sunmalıyız.”
F) II. Dünya savaşı Avrupa’da tüm hızıyla devam ederken Türkiye bundan çeşitli biçimlerde etkileniyordu. Almanlar Mayıs 1941’de Balkanlar’a saldırınca Yunus Nadi gibi birçok gazeteci “tehlike kapımızı çalarsa” diye olası Alman saldırısı için gerekli önlemlerin alınmasını belirtiyorlardı. Örneğin 1940 Kasım ayından beri hava saldırısı ve geceleri karartma tatbikatları yapılmaktaydı. Ağaçlar, kaldırımlar ve elektrik direkleri -vatandaşların çok az ışıkta görebilmeleri için- beyaza boyanmıştı. Tatbikatlarda 300 kadar siren (canavar düdüğü) İstanbul’u inletirken, Beyoğlu’ndaki gaz maskeli itfaiyeciler başka dünyalılar gibi görünmekteydi. Yakıt tasarrufu için özel otomobillerin dolaşımı zaman zaman kısıtlanırken, 2 bin kadar taksi seferden alıkonulmuştu.
II. Dünya savaşı boyunca Türkiye’de barış ortamında savaş travması olarak algılanan hava taarruzlarına karşı pasif korunma önlemleri için bir talimatname de vardı: “Hava Taarruzlarına Karşı Pasif Korunma Nizamnamesi, 5 Ağustos 1931 tarihinde, Fevzi Çakmak imzasıyla tüm ülkeye emir olarak yayımlanmıştı! Buna göre tüm resmi, özel kurumlar ve halk tarafından uygulanacaktı. Ayrıca I.Dünya savaşında ilk kez kullanılan zehirli gazlar ayrı bir öneme sahipti. Bu talimatnameyle ilgili uygulamalar, yayımlanmasından sonra başlamıştı. 1935’te başbakan İsmet İnönü bir demecinde “hava tehlikelerine karşı tedbir alınmasının bir fantezi olmayıp, bunun son derece ciddi bir mesele olduğunu” belirtmişti. II.Dünya savaşı çıkınca da seferberlik ve pasif korunmayla ilgili bir dizi kanun, nizamname ve talimatname yayımlandı. Milli Müdafaa Mükellefiyet Nizamnamesi tüm yurttaşları bir dizi sorumluluk altına sokuyordu. 15-60 yaş arasındaki tüm yurttaşlar bilgi edinip, uygulamakla yükümlüydü. En çok 30 saat ders ve talim göreceklerdi! Ayrıca Mahalle (Sokak Birliği) İtfaiye takımları 10-15 kişilik güçlü erkeklerden kurulacaktı. Hatta mevcut polis gücüne “yardımcı” olmak üzere 46-58 yaş grubundaki sağlam ve dinç kişiler göreve çağrılıyordu. Önlemlerin en ilginçlerinden birisi de, geceleri ışıkların söndürülmesi/karartılması tüm yurtta uygulamaya konuldu ve bunlar savaşın sonuna kadar tavizsiz sürdürüldü. Bu önlemlerin vatandaşlar üzerindeki her türlü etkileri çok uzun süre devam etmişti.
Türkiye’de 1931-1940 yılları arasında sivil savunmayla doğrudan ilgili bir kanun, üç talimatname ve altı nizamname yayımlanmıştı.
1940 yılında İzmir’de basılan Turgut Kömürcüoğlu’nun “Hava Saldırmaları ve Bunlardan Korunma” isimli kitabında farklı önlemlerden bahseder. Yazarın kimya öğretmeni olması ve zehirli gaz saldırılarına karşı II. Dünya savaşının en kızışık yıllarında kitabın basılması durumu aydınlatmaktadır. Gaz saldırılarına karşı üretilen Türk tipi halk maskesinden bahseden kitapta ayrıca maskesiz durumlarda yapılması gerekenler de anlatılmıştır.
Devam edecek…