|
|
HAVA SALDIRILARINDA SİVİLLER-3
|
|
|
|
|
C) I. Dünya savaşından sonra sivillerin hava saldırılarından çok etkilendiği ve II. Dünya savaşının antrenmanının yapıldığı İspanya İç Savaşından çarpıcı sahneleri Marian Izaguirre eserinde anlatır: “Alman Junkers uçaklarıyla Cumhuriyetçi Cephenin uçakları Madrid semalarında hava savaşı yaparlarken, onları yerde izleyenlerin bazıları radyo sesini sonuna kadar açarak dans müziğiyle uçak ve diğer savaş gürültülerini bastırmak isterler. Ancak savaş nedeniyle bir süre sonra dans müziği radyoda çalınmaz olur. Havada faşist (Falanjist) cephe uçakları egemendirler ve kenti bombalamaya başlarlar: Önce bir vızıltı duyulur. Sonradan ses gittikçe yaklaşırken bunun bomba olmasından korkulurdu. Ancak Madrid’de yaşayanlar bu seslere alışkındılar ve her seferinde aynı şeyler yaşanırdı: Önce duman, sonra soluk soluğa çığlıklar, patlamanın ardından korkunç bir sessizlik, yıkılan binalardan yayılan toz duman. Çok uzaklardan taa çatıların üstünden görülen o toz bulutu ve sonuçta harabelere yapılan yolculuk. Binaların altında sıkışıp kalmış bedenler, molozlar, yüzlerine korku resmedilmiş insanlar...”
Savaşa bilfiil katılan André Malraux, kentlilerin hava bombardımanlarında çektiklerini daha farklı açıdan anlatır: “Madrid’de kadınlar süt kuyruğundayken hava saldırısı başlayınca, üzerlerinde isimleri yazılı kapları sıraya koyarak sığınaklara kaçışırlardı. Bombardıman sona erince tekrar süt kuyruğuna dönerlerdi. Alcazar şehrini Cumhuriyetçiler kuşattığında, Faşist Cephenin uçakları havadan şehre yiyecek atarlardı. Ancak bunları sivil halka hiç vermeyen Faşist Cephe askerleri, kendi aralarındaki hiyerarşiye göre en iyilerini kıdemli subaylar alırdı. Sivil halk bodrumlarda yarı hapis bir yaşam mücadelesi verirken, aralarında sinir krizi geçirenlerin tedavisi neredeyse imkânsızdı. Bu arada gömülmeyen cesetlerin kokusu işleri daha da zorlaştırırdı. Sivillerin en çok karıştırdıkları şey, gelen uçakların bomba mı, yiyecek mi atacağını bir türlü ayırt edememeleriydi. Madrid’in havadan bombalanmasından sonra kurtarma ekipleri, adeta karnı patlamış bir evin önünde kadınların enkazdan ufak tefek eşyalarını kurtarmalarını seyretmeleri ilginçti. Evin ikinci katında bir karyola tek ayağından odanın tabanına asılı kalmıştı. Kanlar içindeki bir yatak ve hemen yanı başındaki saatin alarmı acı acı çalmaktadır. Yine kurtarma ekibinin bohçaya sararak yıkıntıdan çıkardıkları küçük çocuğu anneye verirler. Ama anne çocuğun cesedini bir türlü alamaz ve kadın diğerlerine bakarak ağlamaktadır. Kadının biri, kucağında alt çenesi kopmuş, halen yaşamaktaki çocuğuyla oradan geçer: Çocuk gözlerini kocaman açmış, başına gelenlerden şaşkın ve sanki bunu kendisine kimin yaptığını öğrenmek ister gibi çevresine bakmaktadır! Sokaktan başka bir kadın geçer ama onun kucağındaki çocuğun başı tamamen kopmuştur. Bir ananın yavrusundan arta kalanı nasıl insanın tüylerini diken diken eden bir davranışla koruduğunu görmek!.. Madrid sokakları başıboş köpeklerle doludur ve çoğu da evcildir. Savaş yüzünden ortalıkta dolaşmakta uçak ve bomba seslerinden çok korkmaktadırlar. Neredeyse hepsi açlıktan ölmektedir. Kuşlar, özellikle çatılardaki güvercinler uçak seslerinden korkup pırpır uçuşurlarken çevrelerinde patlayan yangın bombaları onların sonunu getirmekteydi. ”
İspanya İç Savaşında E. Hemingway kırsalda, arazide yaşayanların bombalanmayla ilgili duygularını anlatırken, oraların şehirden farkını vurgulamıştır: “Dağda gizlenirken Faşist (Falanjist) Cephenin dokuz uçağının motor sesleri gökyüzünü keskin çekiç gürültüsüyle doldurmuştu. Mağaranın ağzına dizilip bulutsuz gökyüzünün derinliğinde ardı arkası kesilmeyen uçakları izlediler. Şimdi hızla ilerleyen ok uçları gibi yüksekten geçiyorlardı. Ardından başka üç uçak çok alçaktan uçarak onlara doğru geldi; öylesine alçaktan uçuyorlardı ki mağarada saklananlar gözlüklü pilotları, hatta boyunlarında sallanan fularları gördüler. İçlerinde bir şeylerin normal başlayıp, sonradan giderek büyümesi, kocamanlaşarak sıkıntıya bağlaması gibi bir his vardı. Mağaradakiler kendi aralarından konuşurlarken sorgulamaktan geri duramadılar: “Uçaklarla bu gösteri niye? Bu savaşta salaklıkların ucu bucağı yok. Bu savaşta akıl sır ermez bir saçmalık var.” Bunları kıyamet gününün madeni simgelerine benzettiler. Uçaklar üç kez tepeyi bombaladılar: Tüm hatırladıkları ölüm saatleriydi! Havayı yaran bir ıslık duyuldu. Sonra dizlerinin altındaki toprak kırmızı, siyah bir gürültüyle havalanıp yüzlerine vurdu. Ardından yeni bir ıslık sesi ve altlarındaki toprak tekrar gümbürtüyle sarsıldı. Tepenin bir yanı havaya yükseldi ve ağır ağır yattıkları yerin üzerine döküldü. Uçaklar tekrar dönüp bu kez makineli tüfek ateşiyle onları taradıktan sonra çekip gittiler. Ama tepedekiler bunları artık bilmiyorlardı. Çünkü ölmüşlerdi. Mağaradakiler orada ne olup bittiğini tam bilemedikleri için [Bu lanet olasıca uçaklar insanı ölümüne korkutur ama öldüremezler.] dediler.”
Devam edecek…