|
|
HAVA SALDIRILARINDA SİVİLLER-2
|
|
|
|
|
B) Sivillerin hava saldırılarıyla yaşadıkları daha sonraları anı, biyografi, deneme vb. edebi yayınlarda yer aldı. Yıllar geçtikçe hava saldırılarının siviller üzerindeki etkilerini bu yayınlarla ayrıntılara ulaşabilmekteyiz.
Çanakkale savaşında özellikle İngilizlerin sivillere hava saldırıları üzerinde çok durulmayan noktalardandır. Çanakkale’de o sırada sekiz yaşında olan Sabahattin Ali’nin anılarındaki ayrıntılar önemlidir: “Özellikle mehtaplı gecelerde uyurken meşum bir uğultu ve kulakları parçalayan patlamalarla uyanırdık. Çünkü tayyareler gelmiş ve bomba atmaya başlamıştır. O zaman biz, çıplak vücutlarımıza giyebileceğimiz şeylerle şehir dışındaki bahçelere kaçar, asker battaniyelerine sarılarak kardeşimle bekler dururduk.” Küçük kardeşi korkudan kekeme olunca annesi tarafından daha çok sevilip okşanacaktı. Annesi Hüsniye Hanım, melankolik yapısı nedeniyle savaş sonrası iki kez intihar girişiminde bulunacaktı...
7 Temmuz 1918 günü beş İtilaf devleti uçağı İstanbul’u bombaladı: Birkaç bomba Gülhane Parkı’na düştü. Yaz olduğu için park kalabalıktı ve panik çıktı. Kaçışma esnasında yaralanmalar olurken, kadınların çığlıklarla karışık ağlamaları küçük çocukları daha da olumsuz etkilemişti.
Yine I. Dünya savaşında İstanbul’dan başka bir hava bombardıman olayı Taksim Bahçesinin gezi yollarında dolaşan Rum asıllı gençlerin anılarından şöyle aktarılır: “İşte gene geliyorlar diye bağıran genç, diğer arkadaşıyla hemen kaçmaya başladı. Gökyüzünde gittikçe büyüyen kara lekeleri gören üçüncü delikanlı –bir kerecik olsun- nasıl olduğunu izlemek için yerinden kıpırdamadı! Hemen akabinde Haydarpaşa tarafından patlama sesi geldi. Değişik yerlerden makineli tüfek sesleri duyulduğunda bahçede bulunanlar adeta birbirlerini çiğneyerek civardaki bir kahveye hücum ettiler. Kahve içinde masa ve sandalyeler uçuşurken garsonlar ellerindeki tepsileri üzerindekilerle birlikte atarak kaçışmışlardı. Panikten üç kadın bayılırken, birçok cam gürültüyle tuzla buz olmuştu. İngiliz uçaklarını sayanlar kendi aralarında adet için tartışıyorlardı. Tüm kargaşada bahçede yerinden kımıldamayan bir üniformalı Alman subayı, paniğe kapılan halkı ve tehlikeyi küçümseyerek sigarasını içiyordu… Tekrar yakınlarında bir patlama olunca kırılmayan camlarda yerle bir oldu. Kadınlar çığlık çığlığa kaçışırken elbiseleri birbirlerine takılmıştı. Uzunca bir süre sonra İstanbul sakinleşince yoldakiler saldırı ve uçaklar hakkında yorumlar yaparken, kendilerinden başka herkesin korktuğunu göstermeye çalışıyorlardı.”
1.Dünya savaşında sivilleri ve bombalanan kırsal ortamları St. Exupéry, Savaş pilotu isimli kitabında çok ayrıntılı anlatır: “Yoldan çıkmış, bozulmuş bir yaz… Yüzüstü bırakılan biçerdöverler, ekin balya makineleri, hendeklerde bozulduğu için bırakılan arabalar, terk edilmiş köyler, suyu boşa akan köyün çeşmesi, durmuş saatler. Savaş bu; saatler kurulmuyor artık. Ürünler tarladan toplanmıyor ve yaz günü insanlar ölüyor. Yollar tıkalı, telefonlar çalışmaz olur savaşta. Baştan şaşkınlıkla, sonra apaçık gördük ki olacakları önceden sezebilmişiz: Ama olan olup ta her şey yıkılmaya başlayınca yapılacak iş kalmadığını anladık. Bombanın yıktığı evin mahzeninde birkaç gün kaldıktan sonra kurtarılan adamın ilginç görüntüsü vardır. Öbür dünyadan gelmiş gibi görünen, üstü başı sıva döküntüleriyle kaplı, havasızlık ve açlıktan yarı baygın, canı çıkmış adamın etrafında halk sessizce toplanır. Birkaç kişinin sorularına adam dikkatlice cevap verince halkın çekingenliği, korkulu rahatsızlığa dönüşür. Çaresizlik herkesin üzerine bir yazgı gibi çökmüştür… Kuşkusuz canlı insanlar vardır, yolda kaçan insanlarda. İnsanlar kaçıştan sorumludur; çünkü kaçmasaydılar kaçış olmazdı! Burada her şey çürümektedir. Bu halk neden karmakarışık döküldü yollara? Otomatik bir mezbahaya neden sarsılmaz bir inançla koşuyoruz? Yenilenler susmak zorundadır.”
Devam edecek…