3/ MEYDANA GİDİŞ-DÖNÜŞ, YOLCULUK HAZIRLIKLARI:
“Zevkli olan yolculuğun kendisidir, gidilecek yere varmak değil.”
Richard Bach
Havaalanları başlangıçta şehirden uzak yerlere yapılmalarına rağmen metropollerin hızla büyümeleri sonucu şehir tarafından yutuldukları, dünyada sıklıkla görülen bir durumdur. Havaalanına ulaşım genellikle otobüs, taksi, özel araç veya meydanın özelliğine göre tren/metroyla olabilmektedir. Burada önemli olan meydana ulaşım süresidir. Karadan yolculuklarda beklenmedik nahoş sürprizler uçağı kaçırmanıza veya çok büyük gecikmelerle seyahatin bitiş noktası olan çıkış noktasında kalmanıza neden olabilir. Türkiye gibi ülkelerde trafik tıkanıklığının yanısıra meteorolojik hadiseler, parti toplantıları (liderlerin uğurlanması veya karşılanması), gösteriler, en kötüsü de kaza veya aracınızın arızalanması gibi başa gelen talihsizliklerdir.
Çok sık yolculuk yapanların bavul-çanta hazırlamadaki pratikleri, durağan yaşayanlara göre hayli hızlıdır. Ancak bazı insan profillerinde her şeyi en son ana bırakma, boş vermişlik gibi alışkanlıklar, varış noktasında eksikliklerle yüz yüze gelindiğindeki söylenme, sinirlilik, öfke gibi tavırların sonraki yolculuklarında düzeltme sağlayacağı konusunda çok etkili olacağı garantilemez. Genelde kadınların çanta-valiz hazırlamada erkeklere oranla daha erkenden başlayıp çok titiz davrandıkları ama yine de unuttukları bir şeylerle karşılaşmaları olağandır.
4/ TERMİNAL-GÜVENLİK:
“Felsefe, gürültü içinde sessiz, kalabalık içinde yalnız olma sanatıdır.”
Oruç Aruoba
Terminaller devasa boyutlarıyla yolculara ilk şaşkınlıklarını yaşatır. İçindeki ışıklı bildirim panoları, anonslar, kalabalıkların uğultusu, bilet işlemlerinin yapıldığı bankolar ile elbette son dakika alışverişlerin yapıldığı dükkânlar, kalabalıklar, yolcunun heyecanıyla birlikte şaşkınlığını arttıran unsurlardır.
Konfor ve güvenlik şaheseri olarak sunulan modern yolculuk kavramının başında gelen uçakla seyahatin saltanatı epeydir sallantıda! Uçak kaçırma olaylarını önlemek amacıyla birçok elektronik kontrol, sorgulama ve aramadan geçerek uçağa binmek, daha çok tedirginlik ve güvensizliği beraberinde getirmektedir. Üstüne bir de devletler ile onların resmi kurumları ve uçak şirketlerinin bitmek tükenmez bilmez kısıtlamaları da eklenince, ortaçağ insanının yolculuğa duyduğu risk ve güvensizlik hissinden kat be kat arttığı tartışılmazdır.
Güvenlik kontrol noktaları terminallerin en sıkıcı, yorucu bölümleridir. Uzun kuyruklar, soyunmalar, eşyaların X-RAY cihazına yerleştirilmesi, sinyal verilmesi, tekrar ayrıntılı aranmalar, eşyaların toplanması vb. oldukça meşakkatli anlardır. Bu yüzden uçaktan vaz geçip alternatif yolculukları seçen -elbette zaman ve parasal rahatlıkları olanların- yolcuların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
Kontuardan (check-in) bilet-yer-bagaj kontrolü yaptırıp uçağa biniş kapısına ulaşıncaya kadar yolcuların çok dikkatli, dakik ve her türlü uyarılara (kapı değişikliği, gecikme, iptal vb.) açık olması gerekir. Aksi halde uçağı kaçırmaları işten bile değildir. Çok büyük ve kalabalık havaalanlarında bu daha da önem kazanır.
Terminaller bir yolculuğun başlangıcı değil, sadece durak noktası –özellikle aktarmalı uçuşlarda- olabilmektedir. Ayrıca rötarlar nedeniyle bağlantılı uçağınızı kaçırdığınız, havayolu veya diğer görevlilerin maaş ve diğer çalışma hakları için grev/yavaşlatma eylemleri varsa [neyse ki ilginç demokratik(!) yasalarla Türkiye’de böyle bir durum söz konusu hiç değil :))] veya olumsuz hava koşulları nedeniyle ya da uçağınızın bir tarafında hemen onarılması mümkün olmayan arızalar- aslında nedenleri binlerce kez arttırabilirsiniz. Örneğin havaalanındaki tüm bilgisayar sistemlerinin çökmesi, beklenmedik olaylar nedeniyle gidiş meydanın kapanması vb. terminal sizin yeni barınağınız olacaktır.
Terminallerdeki farklı ülkelere uçuş noktaları, çok dillilik, renkler, kısaca kozmopolitiklik ilginç boyutlara yol alır. Özellikle tren vapur hatta otobüs terminallerindeki sakinlik burada yoktur. Elbette yolcular terminallerde daha yalnızdırlar. Bekleme salonlarına egemen olan yalnızlık atmosferi bazen yolcularda hüzün duygusunu tetiklemekle birlikte, modernitenin sunduğu elektronik iletişim ve sosyal medya olanakları, kent yalnızlığının devamını vurgulamaktadır.
Artık havalimanlarının bir çeşit alışveriş merkezine dönmesi, ortak dilin İngilizce olması ve kredi kartlarının yardımıyla yolculara binbir çeşit mal satma gayretleri, özellikle AVM merkezli tek tipe yönelen terminal binası mimarlığı oldukça sıkıcıdır. Yaşam amacının tüketim diye pompalandığı terminallerde küçük bile olsa kültür-sanat sunumu yok düzeydedir. (Hoş bunu arayan pek yok artık, o da ayrı bir konu!) Çok kısıtlı olsa da bazı girişimler ışık saçabilmektedir. Örneğin Nisan 2018 de Amerika’da San Diego terminalinde Aerial Dancing (Bir tür tematik trapezli uçuşan dans) gösterisi yolculara, karşılayıcı-uğurlayıcılar ile görevlilere çok keyifli anlar yaşatmıştı… Terminallerdeki korku, telaş, yalnızlık, ürkeklik ve panik gibi olumsuz duyguları azaltmak için ister istemez kültür, sanat, eğlence vb. etkinlikleri aramaktayız. [Bu arada Napoli meydanı terminalinin alışveriş merkezi 2002 yılında İngiltere Prensi, P.A. Charles tarafından açılmıştı…!]
Terminale girişte veya beklerken bazı yolcu davranışları rahatsızlık verebilmektedir: 1) “Pardon geç kaldım, öne geçebilir miyim?” Üstelik çok uzun beklemeden sonra sıra tam da size gelmişken! Sormadan geçenler daha da öfkelendirir; oysa bu, onlar için mutlak haktır…! 2) Tam ucu ucuna yetiştim derken cebinizde unuttuğunuz madeni eşyalar yüzünden güvenlik görevlileriyle yaşanan mini gerilimler yolculuğun keyfini baştan kaçırtabilir. 3) Güvenlikçilerin “Ayakkabıları çıkarın” demesi: Çıplak ayakla yere basmak, ya da delik çorapların verdiği hüzün. 4) Kontrol sırasında önümüzdekilerin pasaport, kimlik, bilet vb. zorunlu dokümanlarını arama esnasındaki bekleme sıkıntıları, görevlilerle yapılan gereksiz konuşmaları dinlemenin verdiği bıkkınlık, hatta yorgunluk. 5) Bilet bankolarında bagajlarınızın ağırlık limitini geçmesi yüzünden fazla ücret ödememek ya da son dakikada bir tür valiz hafifletme çabaları. (Deneyimli uçak yolcularının gün geçtikçe havayolu şirketlerince azaltılan valiz ağırlıkları ve çanta sayısı için ilginç buluşları, uygulamaları evrensel olup, takdire şayandır.) 6) Terminallerde yürüyen bant, merdiven vb. işgalleri; sizin acelenize rağmen umursamayan diğer yolcular. 7) Ortalıkta özgürlüklerini çığlık çığlığa kullanan çocuklar, çarpılan, devrilen, dökülen eşyalar, yiyecekler. 8) Bekleme salonlarında koltukların çanta, poşetle veya üç-dört koltuğa yatarak işgal edilmesi. (Üstelik bir de çorap kokuları yorgunluğunuza sinirlilik katar.) 9) Terminal binasında yüksek sesle dinlenen müzik, oyun ve elbette telefonla konuşurken tüm anonsları bastıran bas bariton perdeden seslerin verdiği yorgunluk. 10) Uçuş sonu dönen bantta yer kapma, bazen de sizin valizinizi alan –kendinden çok emin- yolcuya dert anlatma, kayıp valizinizin hakkını arama mücadelesi…
Transit veya aktarmalı uçuşlarda bekleme, sonraki uçuş için gerekli kontrol noktalarını aşma ve en sonunda biniş kapısına ulaşmak ciddi çaba ister. Bazı terminallerde ucuz (?!) gümrüksüz alışveriş kolaylıkları, beslenme, hatta havaalanı otellerinde kısa süreli konaklamalar hem deneyim hem de bilgi gerektirir. Aksi halde sonuç, gereksiz harcamaların yanında uçağı kaçırarak hüsran olacaktır.
Terminallerde yolcuların aradıklarını bulma konusunda sürekli soru sormaları ilgili/ilgisiz görevlilerin canını sıksa da, bina içindeki işaret tabelalarının ergonomik etkinliği de önemli faktördür. Özellikle Türkiye’deki terminallerde neredeyse yolcuya saldıran reklam panolarının arasında bilgi/yön levhalarını bulabilmek, anlamlandırabilmek ayrı bir beceri istemektedir. En çok aranılan yerin tuvaletler olduğu istatistiklerle sabittir.
Bazen uçağa biniş kapısının son anda değişmesiyle panik içindeki yolcuların -buna geç kalanlar da dâhil- terminaldeki diğer insanlara çarpa çarpa gitmeleri bir anda lunaparkta çarpışan arabaları hatırlatabilmektedir.
Bazı terminallerde havasız ve basık bekleme salonlarının dizaynı, bir teoriye göre (fikir eski İngiliz mimarlık planlanlamacılarına ait) yolcuların bir an önce orayı terk edip uçağa binmelerini özendirdiği belirtmektedir…!?
Özellikle Avrupa meydanlarında inen-kalkan uçakları seyretmek için terminalin uygun yerinde meraklılar, karşılayıcılar ve uğurlayıcılar için hazırlanmış seyir platformları vardır. Yine fotoğraf çekimi, havaalanı sisteminin nasıl yerden nasıl işlediğini görmek isteyenler için özel gezi/tur düzenlenen meydanlar da vardır.
5/ UÇAK İÇİ:
“Havaalanında anons edildi adım sık sık: -Ölü ya da diri! Binin şu uçağa!”
Küçük İskender
Uçakların içi sıkış tıkış (şirketlerin kâr kaygısı başat özellik), gürültülü olup (özellikle pervaneli uçaklar ve helikopterler), üstelik koltuk sıra aralıkları son derece dardır. (Business ve first sınıflar hariç.) Sık koltuk aralıkları ucuzcu (Low-cost) şirketlerin olmazsa olmazıdır! A.B.D de artan obezitenin “de facto” olarak resmi havacılık kurumları, uçak üreticileri ve havayolu şirketleri tarafından kabulü üzerine uçak koltuk boyutları ve aralıklarının yeniden gözden geçirilip, standartların değiştirilmesi gündeme gelmiştir. Şimdilik geniş alanlar için havayolu şirketleri şişman yolculara first/business sınıf önerileri (kapitalizmin gözü kör olsun!) yapılmaktadır... Öte yandan bazı uçak üreticileri ve şirketler uğursuzluk nedeniyle koltuk işaretlemelerinde 13 rakamını atlamaktadır.
Büyük uçakların (wide-body) bazı yolculara son derece güvensiz gelmesi ilginç bir durumdur. Sanki hiç kalkamayacakmış, uçamayacakmış gibi düşüncelere kapıldıkları olabilmektedir. Ayrıca kalkış esnasında arka/kuyruk bölgesinde oturan yolcuların, uçağın yerden kesilmek için bir süre burnu havada gitmelerini “pilot bizi yerde unuttu” duygusuna kapılmaları, yolcuların bilinmezliğe dair düşüncelerinin en uç noktalarından olabilmektedir. Oysa geniş gövdeli uçakların kabin hacminin ve tavan yüksekliğinin, kısa-orta menzilli uçaklara göre daha büyük olmasının bazı yolculara ferahlık verdiği de ayrı bir gerçektir. Çok uçan yolcuların bir kısmına göre nerede uçarlarsa uçsunlar uçakların içi hep birbirine benzediğinden şikâyetçidirler: Kişiliksiz, renksiz…
Yolcular uçağa bindikten kemerlerini bağlayıncaya kadar gerçek bir kargaşa (Türkiye’de bazen kaotik keşmekeşlik!) yaşanır. Yerler bulunup oturulamaz, arkadaşlar veya çocuklar ve akrabalar kaybedilir. Kişisel eşyalar baş üstü dolaplara bir türlü yerleştirilemez. Ancak uçağa önce binenlerin sonradan gelenlere göre baş üstü dolaplarda uygun boşluklar bulma konusunda avantajları vardır. Bu kargaşayı önlemek için tek biniş kapısı kullanan körüklerde biniş önceliğini en arka koltuklardan başlatacak şekildeki organizasyonlara maalesef Türk yolcular pek itibar etmezler: Öncelik egolardadır…
Uçuşta kabin görevlileri için en zor işlerden biri, canı sıkıldığı için koridor, mutfaklarda (galley) gezinen çocuklardır; ancak yetişkinlerin de bu konuda daha ilginç tutumları olabilir! Orta ve uzun uçuşlarda tuvalet sıraları ve hijyen endişesi her zaman mevcuttur. Öte yandan uyuşan bacakların açılması için koridorlarda kısa yürüyüşler önemlidir.
Uçuşta uyumak yolculuktan sıkılan, yorgun kişiler için rahatlatıcıdır. Ancak yanındakilerle konuşma, iletişim kurmak, farklı bir alandır. Sık yolculuk yapanların bir kısmında gerekli görgü kuralları gelişmiştir. Minik ayrıntılar örneğin nazik merhaba ve iyi yolculuklar dileği, rahatlatıcı bir ikram (sakız, gazete vb.) seçkinci davranan koltuk komşularıyla konuşma kapısını aralayabilir. Dil konusunda anlaşamama durumunda basit, temel mimikler de iş görebilmektedir.
Ahmet Hamdi Tanpınar denemelerinde uçak içinde olayların gerçekleşme hızını vurgular: Bu hızın eski yeryüzünden yapılan yolculuklara göre kişilerin psikolojik zembereklerinin işlemesine izin vermediğine dikkat çeker. Uçak, yeni bir metafizikle zaman ve mekânla ilgili farklı bir algı sağlar: Yerde büyük, iri ve önemli görünen her şey havada küçük, önemsiz, gülünç ve bazen sıradan hale gelebilir… Yolcuların özgüvenleri, egoları uçak havalandıktan sonra genelde azalmasına rağmen bazı kişilerde tersi olup bencillikleri had safhaya ulaşabilmektedir.
Özellikle ada devletleri (İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda vb.) kendi ülkelerinin insan, flora, fauna özelliklerini korumak için uçak yere inmeden veya kapılar açılmadan bir tür uçak içi dezenfekte yapılmasını zorunlu kılar. Yolculara rahatsızlık veren durum olmasına rağmen, yetkililerin bir mahzuru olmadığı açıklamasının ne kadar güvenilir olduğu hep soru işaretidir. Bu yüzden bazı havayolu şirketleri bu dezenfektanı havalandırma sistemine katarak yolcuları telaşlandırmadan yapagelmektedirler.
Uçakta alkollü içeceklerin servisi önce Amerika’da iç hat uçuşlarında, sarhoş yolcu problemleri yüzünden ve meşhur içki üretimi-satışı yasağından sonra 1920’lerde kaldırılmıştı. Eyaletlerin bu konudaki farklı uygulamalarına bağlı olarak bazı havayollarında bu yasak 1950’li yıllara kadar devam etmişti. Günümüzde Amerika iç hat uçuşlarının ekonomi sınıflarında ve tüm dünyada ucuzcu (low-cost) şirketlerde alkollü içecekler parayla satılmaktadır. Buna rağmen zaman zaman bazı milletlerin (erkek) yolcuları uçuşta aşırı içki tüketimi ile kabin ekipleri ve diğer yolculara sıkıntılı anlar yaşattıkları malumdur.
Devam edecek…