“Üsteğmenim, size telefon var” dedi Cuma, filodaki iki askerden biri. Doğu şivesi ile “subay gazinosuna bağlamışlar” diye ilave etti. Cuma Urfa’lıydı ve dediğine göre; en az 5 yıldır askerdeydi ve tam teskere vakti bir suç işleyip askerliğini uzatıyordu. Galiba kan davası kurbanıydı ve memleketine dönmeye korkuyordu. Bir süre sonra Cuma’yı görmez olduk, anılarımızda, o yaşının ve yumuşak mizacının rahatlığı ile anlattıkları kaldı yalnızca.
Telefondaki ses rahmetli anamın sesiydi. “Oğlum” dedi. “Rahatsız ettim kusuruma bakma ama, senden bir ricam var.” “Buyur canım anam” dedim, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği ikinci kuşak öğretmene, bize Atatürk’ü anlatan, çağdaşlaşma savaşındaki görevimizi belleten, kardeşlerimle bana ve yıllarca yetiştirdiği öğrencilerine daima aydınlığı işaret eden o nur yüzlü cefakar kadına.
“Oğlum bugün bana, yani okula gelebilir misin, tabi paydos olmadan?” deyince, biraz telaşlandım ve hayırdır bir şey mi oldu diye sordum. Bana, herşeyin iyi olduğunu, sadece okula gelmem gerektiğini ve daha fazla bir şey söylemeyeceğini anlatıp telefonu kapattı.
Ankara’yı bilenler anımsayacaktır, gerçi hala yerinde midir bilgim yok ama, Ayrancı semtindeki Ahmet Vefik Paşa ilkokulunda öğretmendi rahmetli anam ve emekliliğine de az kalmıştı. Ama o ilk günkü heyecan ve isteği ile öğrencileri için çırpınır dururdu. Yine bir düşündüğü vardır anamın deyip, harekat subayımızdan öğleden sonra için izin aldım.
Saat üç civarı okulun bahçesinden girdiğimde ders saati ve öğrenciler sınıflarındaydı. Doğruca annemin sınıfına gidip kapıyı çaldım. Yanıt alamamıştım, biraz bekleyip kapıyı yavaşça açıp içeri girdim. İlk önce öğretmene, sonra da öğrencilere asker selamı verdim. Sanki bilmiş gibi o gün de; üniformam ütülü, ayakkabılarım pırıl pırıl ve ben de formundaydım. Selamı verir vermez bütün sınıf ayağa kalkıp beni alkışlamaya başladı. Bazıları beni taklit edip asker selamı veriyordu. Çok şaşırmıştım ve meraklı gözlerle anama dönüp ne olduğunu anlamaya çalışırken, onun nemli ama gururlu gözlerle bana baktığını farkettim. Herhalde şapşallığıma biraz içerlemiş olacak ki, biraz da sert bir sesle; “bugün ne, 15 Mayıs ne ifade ediyor?” diye söylenip arkamdaki kara tahtayı işaret etti.
Tahtada kocaman harflerle yazılmış bir yazı vardı, “15 Mayıs Hava Şehitlerini anma günü” biraz mahçup, biraz hüzünlü önüme baktım, anam bu günü öğrencilerine ders olarak işletirken bizim haberimiz bile yoktu utandım. Utandım ama, bu ders bana yetti ve bir daha asla unutmadım. O kahraman insanları, ağabeylerimizi, kardeşlerimizi ve arkadaşlarımızı hep andım ve hatıraları önünde saygıyla eğildim.
Bir kere Kadifekale’deki bir anma törenine katılmıştım tayyareci mektebindeyken ve tek törenin her 15 Mayıs’ta orada yapıldığını bilir başka yerlerde tören ya da anma yapılmaz diye düşünürdük. Ama sonraları gördüm ki, yüreği havacılık ve vatan sevdasıyla çarpan bir sürü insan, bir sürü yerde o şehitleri anarmış. Şaşkınlığım geçtikten sonra çocuklarla sohbet edip onların sorularını yanıtlamaya çalışmıştım. İlkokul son sınıfının cin gibi akıllı ve iyi eğitim almış pırıl pırıl öğrencileriydi onlar. Ve benim anam; dersi benim üzerimden işleyip, bir daha unutamayacakları bir anı olarak içlerine sindirmelerini amaçlamıştı beni oraya çağırırken. Bilmem o sınıftan hiç havacı çıktı mı ama, eminim ki, hemen hepsi, bu ülke için canını vermekten çekinmeyen insanların hakkını onlara teslim etmişlerdir.
Dün, ‘Anneler Günü’ idi, bugün 15 Mayıs Hava Şehitlerini Anma Günü. Ulusal değerlerimizi en kısa zamanda tekrar kazanma umuduyla tüm annelerin önünde saygı ve minnetle eğilirken, şehitlerimizi rahmet ve şükranlarımla anmak istedim.
Not: Yazının başlığını Behçet Kemal Çağlar’ın hava şehitlerini anmak için yazdığı şiirden aldım.