|
|
DELEGE OLMAK YA DA OLMAMAK
|
|
|
|
|
Elbette gündemimizin ilk maddesi Lübnan’da kaçırılan pilotlarımız… 45 gün geride kaldı. Dile kolay! Öncelikle ailelerine, akrabalarına sabırlar diliyorum. Ve diliyorum ki, bu olaydan sorumlu olanlar, meseleyi çözmesi gereken kişiler, bir an bile olsun akıllarından çıkarmıyorlardır tutsak edilmiş iki değerli yurttaşımızı… Artık bu esaret bitmeli!
Diğer yanda iş yaşamının temposu akılları karıştırır bir yoğunlukta sürüyor. Son günlerin öne çıkan meselesi, Hava-İş Sendikası’nda yapılacak 27. Olağan Genel Kurul hazırlıkları… Bir taraftan sendikal örgütlülüğün bitirilmesi için art arda gelen darbeler, diğer taraftan her biri farklı, yenilikçi, reformcu, devrimci anlayışlar vaat eden sendika yönetimine aday gruplar… Gelin bu bölünmüşlük ortamında çıkın işin içinden! Hepsi iddialı bir biçimde çalışıyor, delege listeleri hazırlanıyor. Kim kimle birlikte yürür, kim kime sırtını döner, ince ince hesaplanıyor. Hangi grup hangi işyerinde güçlüdür, hangisi zayıftır, hangi sandıkta sürpriz olur, planlar yapılıyor. Şimdilik mevcut yönetimin yanı sıra Gökkuşağı Hareketi, Emek Meclisi, Reform Hareketi, Değişim grubu ve son olarak da Uçuş İşletme çalışanlarının oluşturduğu İşçi Komitesi adaylığını açıkladı. Başka adaylar da çıkar mı bilinmez…
Bu arada kulağımıza gelen iddiaların, senaryoların bolluğunu da tahmin edersiniz. Ama bu iddialardan en önemlisi, yönetime aday grupların hazırlık sürecine işveren kesiminin de etkili bir biçimde müdahil olması… Hatta öyle ki, delege listesine adını yazdıran işçilerin, işten atılmakla tehdit edildiğine kadar ciddi boyutta suçlamalar ve iddialar söz konusu… Bunlar sadece birer iddia dahi olsa, yaratılan atmosfer hiç hoş değil! Eğer böylesine baskı ve sindirme ortamı yaratılıyorsa, en doğal hakkı olan “örgütlenme ve temsil hakkını” kullanmak ve sendikasına sahip çıkmak amacı taşıyan bir işçi, nasıl özgürce davranacak ve karar verecek? İşçi “delege olmak ya da olmamak” gibi bir ikileme düşüyorsa hangi sendikal haktan hangi iradeden söz edilebilir?
Görünen o ki, iddialar, delege seçimlerinin başlayacağı bu hafta içinde daha çok konuşulacak ve tartışılacak. Ancak asıl önemli olan, genel kurul sürecinde işçinin sendikal faaliyetlere katılımı aşamasında hiçbir baskı ve tehditle karşılaşmadan özgür iradesiyle hareket edebilmesidir. Bu ortamın sağlanmasında baş aktörlerden biri olarak işveren de sorumludur. İşverenin işçiye oy vereceği adresi işaret etmesi gibi bir iddia doğruysa, o seçimin demokratik bir seçim olması mümkün müdür?
Öte yandan 24 yıllık geçmişe sahip olan sendika yönetiminin de genel kurul sürecini lehine çevirmek için, bugün başlayacak olan delege seçimlerine türlü ayak oyunlarıyla hazırlandığı ileri sürülüyor. Mevcut yönetimin, havacılık sektörü dışında bazı işyerlerinden “naylon delegeler” yaptığı iddiaları, Emek Meclisi tarafından gündeme getirilmişti. Oysa gücünü işçiden alan sendika da, işçinin demokratik bir ortamda özgürce seçim iradesini göstermesini sağlamakla yükümlüdür. Dolayısıyla sendikal örgütlülüğün bitirilme aşamasına geldiği göz önüne alındığında THY işçisinin sendikasına sahip çıkmaktan başka bir şansı yoktur.
Umarız, adil ve dürüst bir yarış olur!
Aydınlık günler dileğiyle…