A) MiTOLOJİ VE DESTANLARDA AY:
“ Ay’ı kurtlar yakalar iyice bir yolarmış
Ay, eve gidip yatar, yarası kan dolarmış!”
Türk-Altay Efsanelerinden
Ay tanrısının ismi, Mısırlılarda İsis, Fenikelilerde Astarte, Perslerde Mylitta, Mezopotamya ve Asurlularda Sin idi. Araplarda Ellât, Yunanlılarda Selene (kişileştirilmiş hali) ve Artemis (dağlarda gezen Ay’ın kişileştirilmiş hali) diye adlandırılmıştı. Ayrıca Ay çalışmalarını ifade eden selenolojinin kaynağı olup, selenyum (selenium) elementinin ismi buradan gelmektedir. Romalılarda Luna ve Diana, Ay’ı temsil eden tanrıçalardır.
Bir destana göre ilk Türk hükümdarlığını kuran hanedanın soyunun dayandığı ilk kişisi, kendisini “Ay Baba” olarak tanımlamıştı. Aslında ilk insana verilen “Ay-Atam” Âdem’in halk etimolojisi olabileceği gibi ilk kadın “Ay-Wa” da Havva’yı çağrıştırmaktadır.
Eski Türklerde olduğu gibi ülkemizde de Ay erkek kabul edilir. Ancak birçok toplumda Ay’ın dişi olduğu kabulü, güneşin erkek olup Ay’ın onun ışığını yansıtması ve 28 gün boyunca yavaş yavaş yuvarlanmaları kadınların menstrüasyonlarıyla özdeşleştirilir. Bu ilişki Afrikalı kabilelerde Ay’ın kadınların ilk kocası olduğu inancını da getirmiştir. Örneğin Pigmelerde yeniay şöleni tam yağmur mevsiminden önce kutlanırken buna sadece kadınlar katılabilir: Ay’ı yüceltmek için kadınlar vücutlarına kil vb. renkli sıvılar bulayarak Ay ışığı gibi beyaz olurlar. Ay’ın döngüsel büyüme ve küçülmeleri doğum, yaşam, ölüm ve yeniden doğuşun sembolleri olarak birçok arkaik toplumda kabul görmüştü. Büyüyen Ay gelişmeyi temsil ederken, küçülen ay ölümle ilişkilendirilirdi. Öte yandan Ay tutulmaları genellikle doğal felaketler, önemli kişilerin ölümleri, savaşlarda mağlubiyetler gibi kötü şeylerin habercisi olduğuna inanılırdı. Çatalhöyük’teki tapınaklarda boğa, hamilelik ve Ay arasındaki ilişkiyi gösteren kabartmalar vardır.
Altay Türklerinde genellikle güneş sıcağın, Ay soğuğun sembolü olarak görülürdü. Bunda kuzey Asya (Sibirya) bölgesindeki yaşam koşullarının etkisi olduğu kabul edilir. Bu yüzden Ay ve soğuğa daha fazla önem verilmişti. Ayrıca güneşin yenemediği kötü ruhları Ay yenebilirdi. Altay mitolojisinde Ay-Han, Ay-Kağanı olarak kabul edilir ve Oğuz Hanın ikinci eşinden olan oğludur. Ay Ata (veya Ay Dede) ise Altay’ların tengricilik inancında Ay tanrısı olarak kabul edilen kutsal varlıktır ve insanların ilk büyükbabasıdır. Yine aynı mitolojide Ayzıt (Ayısığıt, Ayısat) güzellik tanrıçası olup aşkın ve güzelliğin simgesiydi. Osmanlıların kuruluşunda I. Osman’ın rüyasında Ay’ı, dişi olarak görmesini şeyh Edebali Ay’ın kendi kızı olması şeklinde yorumlamıştı.
Mayalarda genç Ay tanrıçası İxquic, 1 sayısının efendisi olup dişiliğin gücü de elindedir: Çiftleşmeden doğuma kadar doğurganlığın tüm evreleri yine Ay tanrıçasının hâkimiyetindedir. Ayrıca yaşlı ve genç tanrılar arasındaki çekişmelerde arabulucudur.
Aztekler’de Ay tanrıçası Coyoxauhqui idi. Daha sonra Ay tanrıçasına Tlatzoteotl (pislik yiyici) olarak adlandırılmıştı. Bu özelliği Ay’ın birinci evresinde insanların kötü davranışlarını yiyip bitirirken, ikinci evresinde cinselliğin ve cilvenin şehvetli koruyucusu olarak ortaya çıkıyordu. Üçüncü evrede barış ve bereket getirirken, dördüncü evrede sevgililerini öldüren ve hiçbir iyilik bahşetmeyen korkunç canavara dönüşüyordu.
Mısırlılarda Bastet’in Ay tanrıçası olduğu ve bereket sembolüyle ilişkilendirilir. Çin tanrıçası Chang, Ay’ın Uzakdoğu figürü olup ona adaklar sunulurdu. Ay tanrıçası ve güneşin vurduğu kahramanın karısı Chang, Ay’a uçmuştur ve o günden beri orada yaşamaktadır. Çin’de Ay yüzeyinde otların bittiğine inanılırdı.
Kadim Hindistan’da Ay’a soğukluk yıldızlarının kralı deniyordu. Kutsal Hindu metni olan Ring Veda, Ay Tanrı ile Güneş Tanrıçası arasındaki evliliği kutsar. Yine Hindu metinlerinde ölenlerin kat edeceği iki farklı yol olup ikisi de Ay’dan geçtikten sonra ayrılırlar: Ya reenkarnasyonla dünyaya dönerler (iyiler) ya da yok olurlar (kötüler)…
Brezilyalı etnik gruplardan Tupiler tüm şeytani etkilerin, gök gürültüsü ve sellerin Ay’dan çıktığına inanırlar. İber yarımadasının batısındaki eski halklardan Lusitanianlar için Ay, insan, bitki ve hayvanların verimliliğinden sorumlu tanrıçaydı. Bazı kabilelerde Ay, otların anasıdır.
Eski Ahit’in beş kitabını oluşturan Tevrat’ın birinci kitabı Tekvin’e göre Ay -geceye hükmeden zayıf ışık- yaratılışın dördüncü gününde meydana geliyordu. Hıristiyanlıkla birlikte Ay tanrıçalarının nüfuz alanı Meryem Ana’yla ilişkilendirilerek ona çeşitli niteliklerle devredilmişti. Ay, Meryem Ana’nın simgelerindendir. Öte yandan Güney Amerika’nın yerli halklarına istilacıların zorla kabul ettirdikleri Katolik inanç, kendi Ay ve Toprak tanrıçalarının özellikleriyle özdeşleştirmişlerdir. Bu da Meryem Ana’yı o coğrafyada baş tanrıça haline dönüştürmüştür.
Babil’liler Ay gününü ifade etmek için shabbatum terimini kullanırlardı. Sonradan Babil’deki sürgün Yahudiler bu kelimeyi kendilerine “Shabbat” olarak uyarlamışlardı. Anadolu Halk Takviminde Ay’ın hilal görünümünden, dolunay görünümüne kadar olan 15 günlük devreye “Ay’ın aydını”; Ay’ın dolunay halinden hilal görünümüne kadar olan 15 günlük devreye “Ay’ın garangası” adı verilmektedir.
Mayalar’ın Ay, Güneş ve Ülker yıldız kümesi döngülerinin birbirine kenetlendiği bir takvim sistemi vardı. Kuran’a göre Ay, zamanın ölçülebilmesi için yaratılmıştır. Müslümanların dini takvimi Hicrî Kamerî (Ay) takvimidir.
Arap astrolojisinde “İlm-ü menazili’l kamer= Ay’ın her durumunu araştırmak” doğru zamanların tespitinde çok kullanılan bir yöntem olup, bu Osmanlılar da çok kullanırlardı. Osmanlılarda Ahkâm (şeriat ve hukukta hükümler) edilgenliğin, munisliğin göstergesi olan Ay ile bağlantılı olarak reayanın durumu ele alınırdı.
Ay, Hint, Pers, Mezopotamya, Yunan astroloji geleneğinde hem halk, hem dişilik ve değişkenlikle ilişkilendirilirdi.
Ay’da tavşan yaşadığı miti Afrika, Asya ve Avrupa halklarında yaygındır ve Budizm’le birlikte dünyaya yayılmıştır. Çoğu kültürde dolunay sırasında vahşi hayvanlara dönüşen insanlarla ilgili değişik öyküler vardır. Bizim coğrafyamızda lanetlenmiş kişilerin dolunayda gulyabaniye dönüştüğü kabullenilir.
Ay, tarot fal kartlarının en önemli 18. kartıdır: Doğurganlık endişe, kuruntu, hayal gücü, sezgi gibi kadına özgü özelliklere sahiptir. Öte yandan Ay güneş ışığını yansıtması nedeniyle tutku, hayal gücü, rüya ve aklın simgesi kabul edilir. Rüyaları yönetir, dalgınlıkla ilintilidir. Karanlık yüzü büyücülükle bağlantılıdır. Ay, suları kontrol altında tuttuğu için bereket sembolüdür.
B) AY’ın ÖZELLİKLERİ:
“Bir gün Batılı ayaklar Ay’da ayaklarının izlerini bırakacaklarsa, bunların arasında bir Türk’ün de bulunması için şimdiden çalışmalara girişmek, aşamalar kaydetmek gerekir.”
M. Kemal Atatürk-1936 Eskişehir Tayyare Alayı Ziyareti
Osmanlı’da 1577’de Takiyüddün Efendinin kurduğu rasathane, dini kesimin padişah III. Murat’ı olumsuz etkilemesiyle 1580’de yıkılması bir kayıptı. 1868’de kurulan Rasathane-i Amire’nin sonu bu kez 31Mart ayaklanmasında bağnaz-şeriat aktörlerinin sayesinde, aynı şekilde tahrip edilmişti. En son 1911 yılında İcadiye tepesinde kurulan Kandilli Rasathanesi ve Cumhuriyet Türkiye’sinde kurulan diğer gözlemevleri bu konuda dünyadan koptuğumuz arayı, mütevazı bir şekilde kapatmaya çalışmaktadır…
Ay’ın dünyadan ortalama uzaklığı 384 bin km olup çapı 3 bin 476 km’dir, yaklaşık dünyanın çapının çeyreğinden biraz fazladır. 81 tane Ay, bir dünya kütlesine eşittir. Yoğunluğu ise suyun yaklaşık 3.3 katıdır ki, yere göre bayağı azdır. Ay’ın yüzölçümü dünyanın yüzde 7.4’ü kadardır. Bir atmosferi yoktur. Sıcaklık-soğukluk değerleri çok farklıdır: Güneş ışınları altında +102C°, gölgede -157C° arasında değişir. Ay’ın güney kutbunda ölçülen en düşük sıcaklık -240C° idi. Ay’ın yerçekimi dünyanın 1/6’sı kadar olması yüzeye iniş ve kalkışı daha kolaylaştırıcı (az enerjiye ihtiyaç duyulması nedeniyle) bir özelliktir. Örneğin Apollo-11 astronotlarının her biri tüm teçhizatlarıyla birlikte ortalama ağırlıkları dünyada 163kg’a denk gelirken, bu değer Ay’da 27kg’a düşüyordu.
Ay şimdilik 3.8cm (ama gittikçe artan miktarda) dünyadan uzaklaşmaktadır. Dünyanın kendi ekseni etrafında sabit hızla dönüşünü Ay’la karşılıklı kütle çekimi sağlamaktadır. Apollo seferleriyle getirilen taş örneklerinin radyometrik tarihleme yoluyla yapılan ölçümlerde Ay’ın yaşı 3.9 ila 4.5 milyar yıl arasında olduğu belirlenmişti.
Dolunay evresinde, en parlak olduğu anda Ay’ın dünyaya gönderdiği ışık miktarı, güneşin doğrudan yolladığının 600 binde biri kadardır. Ay’da atmosfer olmadığı için gece ile gündüz arasındaki çizginin çok belirgin olduğunu astronotlar gözlemlerinde vurgulamışlardı. Ay her ne kadar çıplak gözle gümüşi bir gri renkte görünse de, kurşuniyle sarımtırak tonları, güneşin pozisyonuna göre değişmektedir.
Apollo-11 ekibi uzay aracına binmeden az önce - 16Temmuz 1969
Astronot Neil Armstrong’a göre yüzeyinden Ay’ın renkleri: Güneş 10°’lik açıdayken oldukça renksiz, sıfır-aşama çizgisine baktığınızda gri, kireç grisi ile çok beyaz arasında, güneşin 90° tarafına baktığınızda kül grisi, koyu gri olarak belirtmiştir. Ayrıca dünyanın gölgesi Ay’ın yüzeyinden geçerken gölgeli bölüm mat-bakırımsı renk aldığını eklemişti.
Günümüzde kronobiyologlar hayvanlardaki biyolojik süreçlerdeki döngüsel değişimi ve diğer disiplinlerde Ay’a bağlı olarak denizlerdeki gel-git döngülerini ortaya koymuşlardır. Dünyanın dönme hızı, gel-git hızından daha fazla olduğu için gel-git olayı dünyanın dönmesi üzerine frenleyici etkisi vardır. Bu etki, her 100.000 yılda dünya gününü bir saniye arttırır. Ayrıca Ay’ın döngüleri ve daha çok tutulmalarla, yer altındaki büyük plakaların hareketleri de (kesin olarak ispatlanmasa da) ilişkilendirilmektedir.
Apollo-11 ve Apollo-17 modüllerinin iniş noktaları
Ay’ın ilk fotoğrafları 1840 yılında New York’ta çekilmişti. Daha sonraları teleskop yardımıyla daha gelişmiş ayrıntılı fotoğrafları 1850’lerde çekilebilmişti.
Bütün tutulmalarda Ay’ın rolü vardır: Ay, güneşle dünyanın arasına aynı eksende girerse güneş tutulur. Aynı şekilde dünya, güneşle Ay arasına girerse Ay tutulmuş olur.
1958 yılında ABD hava kuvvetleri en az Hiroşima’ya atılan güçte bir nükleer patlamayı Ay’da yapabilecek bir plan üzerinde çalışmışlardı! Soğuk savaşın en keskin zamanlarında yürütülen projenin tek amacı gövde-güç gösteresiydi. Patlama sonucu kalkan toz bulutunun olası etkilerinin umursanmadığı ama sonradan gerçekleşmeyen bu proje ancak 2000’li yıllarda açıklanmıştı.
Ay’daki dağ sıralarının göktaşlarının yüzeye çarpmasından sonra kraterden fırlayan maddelerden oluştuğu varsayılmaktadır. Günümüzde Ay’da herhangi volkanik faaliyet yoktur. Ay’ın tümü çeşitli boyutlarda kraterlerle kaplıdır: mikroskobik çukurlardan kilometrelerce çapı olan havzalar bulunmaktadır. Kozmik çarpışmalar sonucu kraterlerin oluştuğu kabul edilmektedir. Ay’da görülen karanlık bölgeler, yüzeyin yüzde 17’sini kaplarken çoğunluğu dünyaya dönük olan yarıkürededirler. Genellikle Latince’de deniz anlamındaki “mare …” ön adıyla anılırlar. Ay’ın ince taneli tozu oldukça aşındırıcı olup, sadece astronotların ciğerlerine ve uzay elbiselerine verdiği zararın dışında, güneş panelleri hücreleri, optik lensler ile her türlü alet, araç, robotların vb. hareketli aksamlarında hasar oluşturmaktadır.
Ay’a şimdilik altı kez insanlı seferde, toplam oniki astronot ayak basmıştır. Sadece Apollo (Ay) görevlerinde toplanan taş, kaya miktarı 400kg. civarındadır.
Ay'a gömülen ilk insan, ünlü Amerikalı jeolog Eugene Shoemaker’dır: 1997 ölen jeologun külleri, Lunar Prospector uydusu ile Ay’a gönderilmişti.
Devam edecek...