|
|
ARTIK UÇAKTA ACİL HASTAYA MÜDAHALE ETMEK YASAK MI?
|
|
|
|
|
Şükrü Kızılot'un 9 Nisan 2014 tarihli Hürriyet gazetesinde yayınlanan köşe yazısından bir bölüm: "Halk arasında 'Torba Kanun' olarak adlandırılan, 6514 sayılı Kanun’un 20. maddesi ile TSK muharip unsurlarından ve Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekât Başkanlığı’nın görevlendirdiği personel, sağlık personeli yokluğunda acil tıbbi müdahaleleri yapmaya yetkili olacak. Eğer doktor çalıştığı hastane dışında tıbbi müdahalede bulunursa (acil bir durum olsa dahi), o sağlık kuruluşu yetkilisine 1 yıldan 3 yıla kadar hapis, 400 bin lira ile 2 milyon lira arasında adli para cezası uygulanacak. Bu para ödenmezse, ayrıca 54 yıla kadar hapis cezası uygulanacak!.. Uçakta acil bir durum olduğunda, tıbbi müdahalede bulunan doktor çıra gibi yanacak. O nedenle “Uçakta doktor var mı?” anonsuna bundan sonra doktorlar zor cevap verir! Bu durumda “Uçakta özel harekâtçı polis veya asker var mı?” diye anonslar yapılırsa hiç şaşırmayalım! Görüldüğü gibi, müdahale tıp doktoru tarafından yapıldığında Kırk katır mı kırk satır mı? denilecek kadar cezalar var. Polis veya asker tıbbi müdahalede bulunursa ceza yok!" (http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/26182526.asp)
Sayın Kızılot'un mizahi bir dille eleştirdiği yasa, belki iyi niyetle çıkarılmış ve sokaktaki trafik ve benzeri kazalarda yaralanan insanlara yapılan yanlış müdahalelerin önlenmesi amaçlanmış olabilir. Ama böylesine ciddi bir yasa hazırlanırken neden aceleye getirilir, neden STK'ların fikri alınmaz? İstisnai durumlar üzerine kafa yorulmuş olsaydı, uçakta pilotun daveti üzerine "tıbbi müdahale" yapmak zorunda kalan hekimlere yasanın tolerans göstermesi gerekirdi. Yasanın bu halinde uçaktaki hastalara hekimlerin müdahalesi (açıkça değilse de zımnen) yasaklanmış bulunmaktadır. Geçen sene THY'nin başlattığı Smiling Doctors kampanyasında amaç, mil puanı ödülü ile uçaktaki hekimleri motive etmek idi. Zaten çoğu hekimin branşı dışındaki hastalıklarda kısıtlı teknik imkân ve ilaçlarla yapılacak müdahalenin tıbbi sorumluluğu ve adli prosedür külfetleri yüzünden hastaya tıbbi yardım için yapılan anonsları duymazdan geldiği ve mil puanı gibi basit ödülleri umursamadığı bir ortamda; bir de bu yasanın yarattığı korku ile uçaklarda hastalanan yolcular karşısında sessiz kaldıklarını duyarsak sakın şaşırmayalım...
Esas olarak sokakta epilepsi nöbeti veya kalp krizi geçiren, suda boğulan, elektrik çarpan, kazada yaralanıp kanayan insanlara hekimlerin tıbbi yardımda bulunma zorunluluğu vardır. İnsani ve vicdani sorumluluklar bir tarafa, bunu yapmazsa ve hasta zarar görürse yasalar karşısında sorumlu tutulur. Yasa ilk yardıma izin veriyor, ama enjeksiyon yapmak, serum takmak gibi tıbbi müdahale kapsamındaki işlemlere izin vermiyor. Bu tür kritik yaşamsal durumlarda ilk yardım desteğinin nerede bitip, "tıbbi müdahale" niteliğindeki desteğin nerede başlayacağının sınırı hiç de net değildir. Hastane dışı ortamlarda 112 ambulans ve sağlık ekiplerinin gelemediği veya geciktiği durumlarda hekimler olayın seyircisi olamaz. Hele ki uçak gibi izole ortamlarda, en yakın meydana ininceye kadar tıbbi müdahale yapılmaması, göz göre göre yaşamsal risklere davetiye çıkarmaktır. Yasanın yarattığı karmaşaya rağmen bazı hekimler gene de ellerinden geleni yapacaklardır; ama "niye müdahale ettin?" şeklinde soruşturmaya muhatap olmaları ihtimali yüksek gibi görünüyor. Özellikle de müdahalenin başarılı olmadığı durumlarda, bazı avukatların hekimden tazminat almak için açacakları malpraktis davaları ürküntü yaratacaktır. ABD’de yürürlükte olan Good Samaritan Laws, hekimlere kimliğini gizleyip tıbbi yardımdan kaçınma hakkı vermemekte; ama buna karşılık kasti nitelikte olmadıkça, zor koşullarda istenmeden yapılmış bazı tıbbi hataları tolere ederek hekimleri koruma altına almaktadır. Ülkemizde böyle bir yasal koruma olmamakla birlikte, THY'nin hekimleri destekleyen bir sigorta sözleşmesi olduğu bilinmektedir.
Keşke yasa koyucu bir yasayı çıkarırken "istim arkadan gelsin, kervan yolda düzülür" gibi şark alışkanlıkları dışında davranmış olsaydı...