12 Eylül günü İstanbul-New York uçuşum vardı. Ancak bir gün önce başlangıçta şaşkınlık, daha sonra da hepimizin dehşetle izlediği New York'taki Dünya Ticaret Merkezinin ikiz kulelerine saldırı görüntüleri, ardından Pentagon'a uçakla intihar saldırısı ve dördüncü bir uçakla yarım kalmış Beyaz Saray veya ABD Senatosuna saldırı teşebbüsünün haberleri tüm dünyada travma yarattı! (Tabii benim uçuşum da iptal edilmişti...) İki saatte yıkılan ikiz kuleler, Pentagon saldırısı ve yolcularının çabasıyla düşürülen uçağın enkazının toz dumanı yatışamadan insanların beyinleri allak bullak oldu... Bu saldırıların sonucunda 3000’den fazla insan (17 si terörist, 227 si yolcu ve ekip ile 2750 yerdeki masumlar) yaşamını kaybetmişti!
11 Eylül saldırılarının zamansal kronolojisine göz atarsak; sabah 08.46’da (A.B.D. Doğu yerel saatiyle. O.G.B.) Dünya Ticaret Merkezinin I. Kulesi, 09.03’te II. Kulesi, 09.37’de Pentagon'a uçaklarla intihar saldırıları gerçekleşmişti. 10.03’te dördüncü uçağın yere çarpmasından önce FAA (Amerika Havacılık Dairesi), ABD içinde yerdeki tüm sivil uçuşları yasakladı. Havadaki sivil uçakların acilen yere inmesini, rotası ABD olan sınır dışındaki tüm uçakların geri dönmelerini, dönemeyecek konumdakilerin de Kanada veya Meksika'ya iniş yapmalarını emretti. Aslında El Kaide örgütü simgesel olarak üç hedefe, sermaye (Dünya Ticaret Merkezi), ordu (Pentagon), siyasi (Beyaz Saray-başarısız olmuştu) saldırmıştı… Ardından tüm ABD hava sahası üç gün boyunca her türlü sivil uçuşlara kapatıldı. Yine 10.20’de ABD başkan yardımcısı Dick Chaney uçak korsanlarını taşıdığı pozitif olarak teşhis edilen sivil uçakların düşürülmesi emrini vermişti: Ancak telaştan bazı avcı uçaklarının silahsız olarak önleme-devriye görevi için havalandığı sonralardan anlatılmıştı! Hatta bir tane F-16 bayan pilotunun uçağında herhangi bir füze, silah olmamasına rağmen havalanarak, tıpkı bir Kamikaze gibi yolcu uçağına çarpmayı hedeflediğini ancak meşum (!) dördüncü uçağın hedefine varamadan bir şekilde düştüğünü uçuşta öğrenmişti...
ABD hava sahasının kapanmasından ötürü sadece o gün, tüm dünyada havadaki 10 binden fazla yolcunun zor durumda kaldığını belirtmeliyim. Örneğin 500’den fazla değişik ülke havayollarının uçakları, okyanus üzerinden geri dönmüştü. Geri dönenler arasında THY’nin Atlas Okyanusuna henüz çıkmış, İstanbul-New York seferini yapan uçağı da vardı: Durumu anlatan kaptanın anonsuna Türk yolcuların büyük bölümünün -yere ininceye kadar- inanmadıklarını bizzat ekibin kendisinden dinlemiştim...
Atlas, Pasifik Okyanusları ile transpolar (kuzey kutup) rotalarından gelip, yakıtsızlıktan geri dönemeyerek Kanada'nın 17 değişik meydanına iniş yapan uçak sayısı 255 idi. Sadece Atlas Okyanusundan gelerek Kanada'nın doğu meydanlarına ise 216 uçak inmişti. Elbette Kanada'nın havacılık yetkilileri belli bir periyotta hava sahalarına dakikada 1-2 adet uçak giriş yapıp, inişe yönelince, belirli önlemler almaya çalışmışlardı: Binlerce yolcunun valizleriyle uçaklardan boşaltılması, gümrük işlemleri, barındırma, yiyecek, kısmi sağlık yardımları, haberleşme gibi hizmetler için Operation Yellow Ribbon isminde, gönüllü vatandaş ağırlıklı proje, hemen uygulamaya konulmuştu. Sadece Asya'dan gelen 34 büyük uçağın 8 bin 500 yolcusu Vancouver havaalanına çok kısa bir sürede boşalınca, kaotik durumun aciliyeti daha iyi anlaşılabilir! Öte yandan Kanada'nın doğusundaki New Foundland adasındaki iki meydandan biri olan Gander (diğeri St. John) okyanus geçişlerinde önemli bir yedek meydan olmasına rağmen, 11Eylül günü 38 havayolu uçağının yaklaşık 6.000 yolcusu zorunlu olarak adaya inince, tıpkı Kanada'nın batısı gibi ortalık karışmıştı. Çok sakin bir ada olan New Foundland'ın o günkü nüfusu 10 bin 400 olduğu dikkate alınırsa, iki saat içinde yüzde 58’lik bir nüfus artışı ve üç günden fazla böyle bir yaşamın kargaşası, tahmin edilebilir. Kanada'da yolcular önce oteller, mokamp, pansiyon ve gönüllülerin evleri, sonra okullar, oraları da yetmeyince benzeri kamu alanlarında zorunlu ikamet ettirilmişti. Doğaldır ki, beslenmeleri de ciddi bir problemdi. Oysa Orta ve Güney Amerika’dan gelen yolcular o kadar şanslı değillerdi. ABD hava sahasını kapatınca geri döndükleri güney ülkelerinde -özellikle Meksika- çok daha büyük sıkıntılar yaşamışlardı…
Bu arada Kore havayollarına ait B-747 uçağı, güvenlik yetkililerince hava korsanlarının kontrolünde olduğu kanısıyla, ABD avcı uçakları tarafından Alaska üzerinde önlendi. Havada uzun süren anlaşmazlıklar sonucu uçak yakıtsızlıktan Anchorage havaalanına zorunlu iniş yaptı ve uçak kırıldı. ATC transponder (radar operatörüne uçakların tanıtım sinyalini yollayan alet) arızası ve kokpit ekibinin yetersiz İngilizce sorunu yüzünden, tüm ekip ve yolcuları güvenlik güçlerinin silahları eşliğinde uçağı terk etmişlerdi! Yine Air China şirketinin Pekin-San Francisco seferini yapan B-747 uçağı ekibin İngilizce iletişim sıkıntısı yüzünden zor anlar yaşayarak Kanada'ya iniş yapmışlardı.
ABD hava sahası dördüncü gün kısıtlı olarak sivil uçuşlara açıldıktan sonra, uçaklar ve yolcular yavaş yavaş ülkelerine ve Amerika’ya dönmeye başladılar: Ancak bir Türk kargo firmasının uçağının Meksika'da bir haftadan fazla bu kargaşadan ötürü kaldığını, seferin kaptanı anlatmıştı...
11 Eylül’den sonra saldıranlar, saldırılanlar ve izleyicilerin ruhsal durumlarının analizleri için ayrı bir uzmanlık dalının gelişmesine neden oldu. Aynı şekilde havaalanlarındaki güvenlik arama vb. önlemler ayrı bir ticaret sektörü olarak yerini aldı. Çelik konstrüksiyonlu ikiz kulelerin yüksek ısıdan ötürü yıkılmasından sonra, başta güvenlik olmak üzere her şey yeniden gözden geçirilerek ABD inşaat standartlarına yeni kurallar getirildi.
Ağustos 2011’e kadar Dünya Ticaret Merkezinin kazazedelerinin ceset (kemik) parçalarının yüzde 41’inin (1.122 kişi) tanımlanamadığı, başta antropolojistler olmak üzere yetkililerce açıklandı.
Fransız sosyolog, tarihçi ve politik danışman Jean Badrillard, teknolojik ve politik argümanlarda, genişleyen küresel kapitalizme karşı fanatik dincilerin savaşlarını inceleyen post modernist kavramlar geliştirdi!
Önce New York'tan ABD'ye yayılan ve diğer gelişmiş ülkelerce derece derece benimsenen yurtsever milliyetçilik elbisesi giymiş faşizmin tüm dünyayı sarıp sarmalaması, F. Nietzsche’nin güç-milliyetçilik çağı tezlerini doğruladı. Öte yandan milyonlarca insanın oturdukları koltuktan televizyon vb. araçlarla başkalarının acısını seyretmesi yaygınlaştı. Ama seyircilerin sıkılınca bakışını kaçırma ya da parmak ucuyla zapping yaparak felaketlerden kaçma güdüsü de yerleşik bir tavır oldu. İlk kez içeriden çok büyük ölçüde vurulan ABD’nin (Pearl Harbour, anavatandan uzak bir yerdeydi.) aldığı yaranın gerçek derinliği çok büyüktü. Nitekim saldırıdan on yıl sonra intikam operasyonuyla El Kaide örgütünün kurucu yöneticisi Usame Bin Ladin ve yakınlarını bir operasyonla öldürmüştü.
Her şeyden önemlisi ise artık dünyada masum yer ve an bulmak çok zorlaştı!