Cumhurbaşkanı, Malatya’da düşen F-4 uçaklarında şehit olan pilotlarımız için Genel Kurmay Başkanını telefonla aradı, başsağlığı diledi.
Başbakan, Konya’da düşen F-4 uçağında şehit olan pilotlarımızın ailelerini aradı, “başımız sağolsun” dedi. Bir şehit babası “paraları saraya harcayacağınıza yeni uçak alsaydınız” dedi.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan, hunharca bir cinayete kurban giden Özgecan’nın babasını aradılar, başsağlığı dilediler. “Failler en kısa zamanda yakalanacak ve adalete teslim edilecektir” dediler. Katil zaten yakalanmıştı.
Başbakan, Birinci Şah Fırat zaferinden sonra başına tank kapağı düşmek suretiyle şehit olan fotoğraf görevlisi Astsubayımızın babasını arayarak “başımız sağolsun” dedi. “Sorumlulardan hesap sorulacaktır” demedi. Şehidimizin babası, “ne iyi bir başbakanımız var, taaa nereden bizi aradı” dedi.
Medyamız ve özellikle havacılık sitelerinin uzman yazarları F-4 uçakları ve kazaların oluş şekli hakkında muazzam görüşler bildirdiler.
Bu arada askeri yetkililer, “bırakın acımızı doya doya yaşayalım” diye isyan ettiler.
Ve ben, uzun yıllar sonra; Eskişehir Hava Üssü’ndeki cenaze törenini naklen izlerken, o gencecik şehit yakınlarının tabutlara sarılırkenki hallerine hıçkırarak ağladım.
THY uçağı Katmandu’da iniş esnasında pisten çıktı, pist kapandı, Allahtan kaza ucuz atlatılmış ve kimsenin burnu kanamadan tahliye işlemi gerçekleştirilmişti. Pilotlar son derece eğitimliydiler ve alkollü değillerdi. Çoğu yabancı olan yolcular, son derece soğukkanlı ve kabin görevlileri işlerini iyi yapmışlardı.
Yine tüm uzmanlar, fikir beyan etmişler ama aydınlık.com.tr ve odatv’deki iki yorum bu konuda başka bir şey söylemeye gerek bırakmamıştı.
Tüm bunlar yaşanırken AKP Meclis’te harıl harıl çalışarak güvenliğimiz için paketler hazırlıyor, ama ne yazık ki, muhalefet halkımızın iyiliğini istemediği için mani oluyordu.
E, AKP milletvekilleri ne yapsınlar sinirlenip önüne gelene tekme tokat girişiyorlardı. İki kadın milletvekili kendi kendini darp edip suçu iktidar milletvekillerine atmışlardı.
Başbakan, muhalefet milletvekilleri için “bunlar meclisi terörize ediyor” derken, kendi milletvekili basın önünde “öfke kontrolu tedavisi alıyorum, o gün de çok sinirlendim, bir iki tane yumruk salladım” diye itiraflarda bulunuyordu.
Cumhurbaşkanı, habire Merkez Bankasına giydiriyor, o giydirdikçe dolar da bize giydiriyordu. Her türlü ekonomik tüyoları bütün açıklığı ile anlatan Cumhurbaşkanını maalesef muhtarlardan başka kimse dinlemiyordu. Oh olsun, tabii o zaman da işsiz sayısı artıyor, işyerleri kapanıyor, dolarla borçlananlar ayvayı yiyordu. O saray, o pahalı uçaklar Dünya’daki itibarımızı kurtarmaya yetmiyordu.
Kadına şiddet ve kadın cinayetleri Dünya Emekçi Kadınlar gününde bile hız kesmiyor, kadın denince aklına anasının dizinin üst kısmı gelen sapık bademler devletin en ücra köşelerine kadar nüfuz edip kadrolaşmaya devam ediyordu.
Araya başka gelişmeler de sıkıştı. Bunlardan en önemlisi, yeni anayasa mahkemesi başkanı görevi devraldı, Rasim Ozan Kütahyalı, “ben kendisini iyi tanırım, kefilim” dedi.
Sakin geçen birkaç gün içinde RTE sıkılınca hayali twitter fenomeni Fuat Avni’ye sardı ve “erkeksen çık ortaya” dedi. Sonraları daha da sıkışınca Kabataşlı meşhur türbanlı bacımız tekrar rol aldı. “Bu da ne yaa!” diyenlere, “hani beyan esastı?” şeklinde sıkı bir laf soktu. Ama o esnada yazılı beyanla koruma isteyen tehdit altındaki kadınlar polis’in gözü önünde öldürülüyor, ihbar üzerine olay yerine gelen polisler eve girmeden kapı önünde 1.5 saat bekleyip katilin işini tamamlamasını bekliyorlardı.
Yetiştirme yurtlarındaki kızlı erkekli çocuklar taciz ediliyor, tecavüze uğruyor ve yaşam boyu atlatamayacakları travmalar yüzünden yurttan kaçıyorlardı. Ama bu sapıkların yaptıkları, hem de bir kadın din öğretmeni tarafından görmezden gelinerek başlarının açıklığı ile tecavüz eşleştirilmesi mubah sayılıyordu.
Geri kalmış bir ülke olan Nepal’in tek havaalanı, THY uçağı bulunduğu yerden çekilemediği için günlerce kapalı kaldı. Türk Hava Kuvvetlerinde C-130 uçağı olmadığı için yardım Hindistan’dan geldi. Dört gün sonra olay yerine varabilen Türk yetkililere “karayolu ulaşımı güç olan havaalanına helikopter kiralama yolu neden denenmedi” diye sorulmadı. Hava yastığı dahil, kurtarma araç ve gereçlerinin ülke envanterindeki cinsi, miktarı ve olup olmadığı konusu kimsenin aklına gelmedi. Yoksa bu malzemeler tedarik için beklenirken mi geç kalındı. Kaza kırım sonuç raporu alındıktan sonra kamuya açıklanacak mı, ya da her zamanki gibi unutulmaya mı bırakılacaktı.
Ergenekon, balyoz, karısı kapalı, karısının başı açık, namaz kılıyor, namaz kılmıyor, paralelci, Atatürk’çü ve bunun gibi onlarca çağdışı AKP içi nedenle moral ve motivasyonu sıfırlanmış pilotlar ve diğerleri, kurmay olduktan sonra bile “bunlar beni general yapmazlar” deyip bir an önce kapağı sivil hava yollarından birine atmaya mı çalışıyorlardı? Ve aynı zamanda her an haklarında bir soruşturma açılıp başlarına bir şey gelebileceği endişesini mi taşıyorlardı? Huzur ve güven ortamı tamamen kaybolmuş, bu şartlarda nasıl görev yapılır sıkıntısı mı vardı?
Sıra sıra cenazeler defnedilirken Cumhurbaşkanı, çocuklarının vakıflarının açılışına katılıp yeni ihale alma niyetindeki işadamlarına “hadi bakalım beyler, pamuk eller cebe” mi demeye getiriyordu. Zaten sır küpü çatlamış, onun da canı çok sıkılmıştı. Davutoğlu bağımsız başbakan rolü yapıyor “Hakan Fidan kardeşimiz her türlü görevin altından kalkmayı becerebilen ve sözünden dönmeyen bir kardeşimizdir” diyerek saray’a çaktırmadan dikleniyordu. Bununla da yetinmeyen Başbakan, “Merkez Bankası bağımsızdır” gibilerinden bir şeyler mırıldanıyordu.
Cumhurbaşkanı son noktayı koyup, bu ülkedeki her şey gibi “orası da bana bağlı, Fidan sen de marş marş geri yerine”diyordu. Sonunda Başbakan, “Sayın Cumhurbaşkanı ile aramızda herhangi bir fikir ayrılığı söz konusu değildir” dedi ve ekledi “Bunlar muhalefetin uydurmaları, ülkemizin huzurunu bozmaya çalışıyorlar.”
Oysa, ülkede ne huzur, ne de düzen kalmıştı. Hırsızlık, ahlaksızlık, yolsuzluk, adam kayırma, yalancılık, talan, doğa katliamı, iki yüzlülük, pişkinlik, şiddet... kısacası her türlü pislik tüm ülkeyi sarmıştı. Tanrı’nın gazabına uğrayan Lut’un kavmini bile gölgede bırakan bu bataklık tüm kötülüklerin kaynağı olmuştu. Gerçekten de, hem ülkenin hem de milletin ...mına konulmuştu. Sonuç olarak cennet vatanım, “cinnet vatanım” olmuştu.
Eyy, sayın ahali, bu mikrop yuvası pis bataklıktan; bilim adamı çıkmaz, sanatçı çıkmaz, sporcu çıkmaz, refah çıkmaz, zenginlik ve mutluluk çıkmaz hatta gerçek Müslüman çıkmaz... Ancak bugün gördüklerin çıkar… İnşallah aklın başına gelmiştir.