Uçakta tebliğ edilen protesto
GEÇEN cumartesi uçakla Bodrum’a gidiyordum.Bizi uçağa götüren araçta Suavi’ye rastladım.
Bir ara yanıma gelip bir konuyu konuşmak istediğini söyledi.
Elinde bir dosya vardı.
"Bunları size bir mektup olarak yazacaktım. Ama burada görünce sözlü olarak anlatayım" dedi.
Sonra elindeki dosyayı açtı ve içinden üç sayfalık bir metin çıkardı.
Metin, MESAM Yönetim Kurulu’nun son toplantısında alınan kararlardı.
Kararlardan biri beni ilgilendiriyordu.
Altındaki imzalara baktım.
Orhan Gencebay’ın da aralarında bulunduğu, saygı duyduğum çok sayıda müzik insanının adını gördüm.
* * *
Karar, geçenlerde yazdığım bir yazıyla ilgiliydi.
"Havuz sorusu" başlıklı yazımda, Türk Hava Yolları uçaklarında çalınan müziği eleştirirken, Türk müziği hakkında da aşağılayıcı bir ifade kullanmışım.
Bu ifade, Türk müziğiyle uğraşan insanları hem üzmüş hem sinirlendirmiş.
Aralarında e-posta zincirleri kurulmuş.
Beni protesto eden çok sayıda e-posta gönderilmiş.
Sonunda konu MESAM’ın yönetim kuruluna kadar getirilmiş.
Burada bir mektup yazarak bu protesto duygularının iletilmesi kararı alınmış.
Suavi çok sevdiğim bir müzisyendir.
Çok da zarif bir insandır.
Bana söylenecek her şeyi söyledi.
Ve bunu çok da zarif biçimde yaptı.
Üslup zarafeti, mesajdaki üzüntü ve protesto duygusunun ağırlığını da hiç kaybettirmedi.
* * *
Bir saniye bile düşünmeden Suavi’ye şunu söyledim.
"İsterseniz mektubu gönderin. Ama ben mesajı aldım. Yönetim kurulundaki arkadaşlarınıza aynen şu mesajı iletiniz. Haklılar. Ben kastımı ve niyetimi aşan bir ifade kullanmışım. Kastım elbette Türk müziği hakkında genelleme yapmak değildi."
Yanımda bulunan iPod’umu gösterdim.
"Bakın içinde 3 bine yakın şarkı var ve bunun üçte birine yakını Türk müziği" dedim.
Türkiye’de genç Türk popçular hakkında yazı yazma cesaretini gösteren ilk genel yayın yönetmeni benim.
Çevremde birçok gazeteci, "Genel yayın yönetmeni böyle meselelerle uğraşır mı" diye eleştirirken, bütün kariyerim boyunca, genç yaşlı, önemli önemsiz demeden kendimce başarılı ve iyi gördüğüm bütün Türk müziği sanatçılarına destek verdim.
Sadece pop müzikçileri değil, türkücüleri, klasik müzikçileri, bir zamanlar Türk entelijansiyası tarafından "arabesk" diye küçümsenen Orhan Gencebay’ları, Ercan Turgut’ları, Ferdi Tayfur’ları da yazan benim.
Fantezi müzik diye hafife alınan Ebru Gündeş’leri de yazan yine ben...
* * *
O yazının çıktığı gün beni ilk arayan, damadım Ercan Saatçi oldu.
"Genelleme yapmanız yanlış olmuş. Ayrıca THY’de çalınan Türk müziği değil" dedi.
Daha o telefonu kapatırken Doğan Hızlan aradı.
"Bu yazın yanlış olmuş, buna karşı çıkan bir yazı yazacağım" dedi.
Bu kadar sevdiğim, saydığım, gazeteci, müzisyen aynı şeyi söylüyorsa, bunu dikkate almak zorundayım.
Demek ki ifademde vahim bir hata olmuş.
Çünkü niyetim gerçekten Türk müziğini eleştirmek değildi.
THY’de son zamanlarda çok sık işittiğim bir şikáyeti dile getirmekti.
Nitekim geçen cumartesi Hürriyet’te, "Bu şikáyetlerin artması üzerine şirketin bir kurul oluşturacağı" haberini okudum.
Tabii bu benim için hafifletici bir neden olamaz.
O nedenle çok açık ve samimi olarak şu duygularımı yazıyorum:
İstemeden yanlış bir ifade kullandığım, Türk müziğine büyük bir ayıp ve haksızlık ettiğim için, bütün müzisyenlerden, Türk müziğini sevenlerden özür diliyorum.
Sevgili Suavi, mesajı tam almış mıyım?..
Yok yine mektubu göndereceğim diyorsan, ona da itirazım yok.
Ama lütfen sizler de THY’de çalınan müzikler hakkında fikrinizi söyleyin.
Yolcu şikáyetçi, hancı ne düşünüyor bilmek istiyorum.