UÇAK BÖYLE DÜŞTÜ
Uçağımız radardan kayboldu. Suriye “Merak etmeyin, biz düşürdük” dedi. Başbakan’la ABD’den dönen gazeteciler, pilotların sağ olduğunu, Başbakan’ın öyle söylediğini söyledi. Güvenlik zirvesi toplandı, gereken yapılacak kararı çıktı.
Başbakan, Kılıçdaroğlu’na postal fotoğrafı gösterdi; iki de kask bulundu. Sınıra sevkiyat başladı, generaller bölgeye gitti, tankların namluları Suriye’ye çevrildi. Başbakan, yaklaşanın vurulacağını söyledi; Genelkurmay, Suriye helikopterinin sınıra yaklaştığını, derhal F16’ların kalktığını, helikopterin tırsıp kaçtığını açıkladı.
Tam o sırada, hayaldi gerçek oldu, “uzay sanayimiz” tarafından geliştirilen burundan pırpırlı Hürkuş, hangardan çıkarıldı, pilot montu giyerek kokpite oturan Başbakan “Hamd ettim, bugünleri de gördük” dedi, tek pürüz vardı, Hürkuş uçmuyordu, kısmetse seneye uçacağı açıklandı...
Hürkuş’tan inip, viaypi uçağıyla Erzurum’a uçan Başbakan, tam uçtu, “Büyük devletiz, kükremiş sel gibiyiz, bendimizi çiğner aşarız, haddini bildiririz” dedi.
Wall Strett Journal, uçağın Suriye hava sahasında vurulduğunu yazdı. Başbakan kızdı, “Demek ki, bu gazete mert değil, namert, Obama’ya karşı takınılan bi tavır var, onun için böyle yayın yapıyor, Kayserili usta Mimar Sinan’ın gittiği her yere gitmek boynumuzun borcudur” dedi. 12 gün geçti, uçak yok, pilotlar yok, Türkiye namert Amerika’nın gemisinden yardım istedi, Nautilus, 1260 metrede, eliyle koymuş gibi buldu; ısı güdümlü füzeyle vuruldu dediğimiz motor, cillop gibi duruyordu.
Kendisi Manisa’dayken Ankara’da suikasta uğradığı öne sürülen Bülent Arınç, kozmik bi izah yaptı, vurulma biçiminin “füze benzeri başka bi aygıt”la olabileceğini söyledi. Ahali ufak ufak tufaya getirildiğini hissedip, nedir bu işin aslı diye mırın kırın soru sormaya başlayınca... Kandil’e gidip Karayılan’la röportaj yapılmasını teşvik eden yetkililerimiz, Şam’a gidip Esad’la röportaj yapılmasını yasakladı. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Kavun...
Sanki hiç kavun’dan anlamıyormuşuz gibi “keleğe” getirircesine, postal’a palet muamelesi yapıp, “Dip akıntıları postalların bağcıklarını çözebiliyor, kasklar da batmaz zaten, yüzer, normal yani” dedi. Genelkurmay Başkanı Necdet Bey ise, Kalender Orduevi’nde kalender bi açıklama yaptı, “Savaş çıkaracak halimiz yok, büyük devletler ne yaparsa, biz de onu yapacağız, yapınca görürsünüz” dedi. Gördük hakikaten... Cumhurbaşkanımız “Bütün açıklamalarımız tutarlı” derken; Genelkurmay bi açıklama daha patlattı, “Füze müze yok” dedi, sanki “Füze var” diyen Suriye’ymiş gibi, “esamisi bile yok” dedi. Üstelik, bugüne kadar hep “düşürülen” denirken, bu sefer “düşürüldüğü iddia edilen” denildi. Kamerası bozulan Nautilus’un bölgeden ayrıldığı ifade edilerek, pilotları bulduk, hurdacı mıyız biz, daha ne çıkarıcaz demeye getirildi.
Özetle... Hadiseyi usul usul pilotların üstüne yıkıp, Suriye’den özür dilenirse, şaşmayın gari.
Yılmaz ÖZDİL/Hürriyet